12 Mart 2017

Moskova zirvesi: Putin’e de Erdoğan’a da katılmıyorum

Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkiler Suriye odaklı olmaktan bir an önce çıkarılmalıdır

Türkiye'nin 24 Kasım 2015'te bir Rus uçağını düşürmesinden sonra bir türlü yapılamayan Türk-Rus Üst Düzey İşbirliği Konseyi, nihayet 10 Mart 2017'de Moskova'da toplandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan zirve sonrasında Başkan Putin'le birlikte düzenlediği basın toplantısında, “ilişkilerin normalleştirilmesi aşamasının geride kaldığını” ve ikili işbirliğinin eski güzel günlere döndüğünü memnuniyetle vurguladı.

Putin aynı derecede iyimser cümleler kurmasa da, yine de pozitif bir tarzda “Rus-Türk ilişkilerinin oldukça hızlı bir şekilde yeniden kurulduğunu” ifade etti.

Acaba gerçekten öyle mi?

Bence hiç de değil.

Erdoğan’a da Putin’e de katılmıyorum.

Elbette ikili ilişkilerde ilerlemeler var. Ama az. Ve oldukça ağır.

Ne Rusya Başkanı’nın dediği gibi “hızlı”, ne de Cumhurbaşkanı’nın dediği gibi “ilişkiler tümüyle normalleşti ve eski haline döndü”.

*             *             *

 

Zirveden geriye ne kaldı?

Dünkü Kommersant Gazetesi’nde Andrey Kolesnikov isimli Rus meslektaşımız tarafından yazılan ironik haber analizde, bazı heyecanlı Türk gazetecilere atıfta bulunularak “Türk şirketlerinde çalışan işçilere yönelik iş vizesinin kaldırılması” yolunda Putin’in yaptığı açıklamanın “tarihî” olarak nitelenmesiyle dalga geçildi.

Kolesnikov haksız sayılmaz.

Vize ve çalışma izni konusundaki “kısmi iyileştirme” mi zirvenin en büyük sonucu?

Birçoğu daha önceden telaffuz edilen ve/veya geleceğe yönelik iyi niyet belirtisi sayılan kararlar mı?

(Zirvede, 2017-2020 orta vadeli ticari-ekonomik, bilimsel-teknik ve kültürel işbirliğine dair hükümetlerarası sözleşmeden, 2019’un Türk-Rus karşılıklı kültür ve turizm yılı ilan edilmesine, iki ülke arasında ortak yatırım fonu kurulmasından, Anadolu Ajansı ile TASS arasında işbirliği anlaşması imzalanmasına kadar bir dizi karar alındı).

Peki, ikili ticaretin önündeki engeller aşıldı mı?

Moskova, yaptırımları tümüyle kaldırma niyetini ortaya koydu mu?

Hayır!

*             *             *

Yıllar içinde temcit pilavına dönmüş olan “100 milyar dolarlık ikili ticaret hacmi” hedefi nasıl hâlâ bu kadar rahat telaffuz edilebiliyor?

2008’de 38 milyar dolara ulaşan ticaret hacmi, daha sonra hiç o düzeye ulaşamadı. Son yıllarda ise durmadan düşüyor (burada tek faktör “uçak düşürme” olayı değil). Geçen yıl, bir önceki yıla göre yüzde 32 azalarak  17 milyar dolara kadar geriledi. Bu ortamda hâlâ “100 milyara ulaşacağız” demek biraz garip kaçmıyor mu?

Moskova, bazı tarım ürünlerinin ithalatına izin verdi. Ama en önemlilerine değil. “Domates sorunu”, bir kez daha ticari ilişkilerin tıkanma noktalarından biri olarak ortada duruyor.

Turizmde nispeten iyimser bir hava var. Bu yıl Rus turistlerin sayısında rekor artış bekleyenler az değil.

Ama bu da, diğer alanlar da aslında bir tek meselenin esiri durumunda: Suriye’deki Türk-Rus işbirliği.

*             *             *

Evet, Ankara’nın Moskova’dan özür dilemesinden sonra şaşırtıcı bir hızla başlayan askerî-siyasi işbirliği ile Suriye’de önemli yol kat edildi. Fiilen savaşın farklı cephelerindeki güçleri destekleyen iki ülke arasında başarılı bir koordinasyon sağlandı. Türkiye, Rusya’dan aldığı izinle girdiği Suriye’de ileri mevzilere ulaştı. Astana Süreci’nin en önemli aktörlerinden biri oldu.

Ama tehlikeli bir oyun bu. Savaş kıvılcımları bazen iki tarafı veya iki tarafın desteklediği güçleri (Özgür Suriye Ordusu ile resmî Suriye silahlı kuvvetlerini) karşı karşıya getiriyor.

Türkiye, sanki Suriye’den hiç çıkmayacakmış gibi davranıyor.

Rusya, eninde sonunda Suriye’deki iç savaşın bitirilmesini, Esad yönetiminin ülkeye tümüyle hâkim olmasını, kendisinin de oradaki siyasi-askerî varlığının güvence altına alınmasını istiyor.

Bu, Ankara’nın bölgeye yerleşme planlarıyla ve Kürt karşıtı politikalarıyla çakışmıyor.

*             *             *

Erdoğan “Moskova’daki PYD ofisinin kapatılmasını” talep etti bir kez daha.

Ama olumlu cevap alamadı.

Zirveden kısa süre önce Menbiç’teki Rus askerlerinin kollarında PYD armasının ortaya çıkması acaba bir mesaj mıydı?

Sahi, Ankara, Moskova’nın mesajlarını okumakta zorlanıyor mu?

Dahası ABD de Türkiye’nin bölgeye ilişkin tasarılarından ve Kürtlerle savaşma arzusundan rahatsız.

Bu ortamda tehlikeli gelişmeler yaşanabilir.

Bu gelişmeler, Ankara’yı Moskova ve Washington’la karşı karşıya getirebilir.

Rusya ile tamir edilmeye çalışılan ilişkiler yeniden bozulabilir.

TSK’nın bir an önce Suriye’den çıkarılması her açıdan en hayırlı karar olacaktır.

Aksi taktirde önümüzde kanlı, riskli, tehlikeli bir yol var.

*             *             *

Kremlin, belki de bu durumun farkında olduğu için, Türkiye ile ilişkilerin eski haline gelmesine karşı “bilinçli bir yavaşlatma çabası” içinde. Her bir adımında Ankara’dan taviz koparmaya, onu yönlendirmeye çalışıyor.

Sadece kendi işine gelen konularda hızlı davranıyor: Türk Akımı Doğalgaz Hattı gibi, Akkuyu Nükleer Santrali gibi, S-400 füze savunma sistemi görüşmeleri gibi...

Çok mu kötümserim?

Pek sanmıyorum.

Türk-Rus ilişkileri 24 Kasım sonrasında yaşanan ve askerî çatışma tehlikesi de içeren tehlikeli gerginliği çoktan aştı. Yavaş da olsa gelişmeye devam ediyor.

Ama bu durum - Moskova Zirvesi’nin de gösterdiği gibi - ikili ilişkilerin hemen hemen tümüyle Suriye'deki askerî işbirliğinin gölgesi altında bulunduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkiler Suriye odaklı olmaktan bir an önce çıkarılmalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları

Hayat ve ölüm üzerine biraz karamsar bir yazı

Almodovar’ın ölümü kabullenmek konusunu işleyen Yandaki Oda filmi ve T24'ün bir haberi

Erdoğan’a saygıda kusur etmeyen ünlü Rus rejisör Pamuk’a ateş püskürdü

Bazı kültür insanları yazdığı, yönettiği, rol aldığı eserlerde eşsiz kahramanlık öykülerini yansıtsa da gerçek hayatta bunların çok uzağına düşebiliyor

Erdoğan, İmamoğlu, Yavaş, Commodus, Maksimus…

Mertlik Türk olmanın genetik bir sonucu değil. Ve tarihimiz sayısız entrika, tuzak ve kalleşlikle dolu

"
"