17 Şubat 2015

İntikam! İdam! Hadım etme!.. Özgecan protestoları nereye doğru gidiyor?

'Caydırıcı önlem' isteyen geniş kesimlerin talebi ve beklentisi hukuk değil, intikam odaklı...

Özgecan Aslan cinayeti, Türkiye'deki toplumsal psikolojiyi önemli ölçüde değiştirdi.

Birçok kentteki protesto eylemleri ve medyanın gösterdiği ilgi sonucu, ülkede hissedilir bir sosyal çalkalanma ve direniş ortamı yaşanmaya başladı.

Bu sürecin nereye gideceğini bilmiyorum. Ama siyasi yansımalarının kısa bir süre sonra ciddi sonuçlar verebileceğini tahmin ediyorum.

İktidar büyük bir gerginlik içine girdi. Bu vartayı nasıl atlatabileceğini düşünüyor. Eylemler devam ederse, yakında "bazılarının Özgecan'dan Gezi Parkı çıkarma çabaları" üzerine "sert uyarılar" duyabiliriz.

Diğer taraftan son yıllarda halkı en fazla etkileyen olaylardan biri olduğunu artık rahatlıkla saptayabileceğimiz bu vahşi katliam karşısında muhalefetin büyük bölümünün, bir kez daha toplumun gerisinde kaldığı ortada. Meselenin kitlelere uzanan yakıcı etkilerini hisseden bazı muhaliflerin ve aydınların önerdiği çözümlerin ise ayrıca üzerinde durmaya değer olduğunu düşünüyorum.

Kana kan, cana can!

 

Evet, hepimiz insanız ve artık duygularımız doldu taştı, sabrımız tükendi. Yeter artık!

Devlete ve yargı sistemine güvenmiyoruz.

İşlenen bu canavarca cinayete, hak ettiği cezayla karşılık verileceğine inanmıyoruz.

Yıllardır işlenen kadın cinayetleri ortada! Katillerin "hâkime saygılı davranan efendi adam" rolünü oynayarak, toplumun kadın karşıtı yazısız kurallarını ustaca kullanarak "hafifletici sebepler" ve "iyi hal" yardımıyla kısa sürede işledikleri suçlardan "sıyırdıklarını" biliyoruz.

Ölenin öldüğüyle kalacağını, yakınlarının yüreğinin "ateşin düştüğü yer" olarak yanıp sonra da külleneceğini, sonuç olarak bu devranın eskisi gibi dönmeye devam edeceğini görüyoruz.

Ama isyanımız şahlandı bir kere. Direnişimiz doruk noktasına yükselmekte.

Vahşi cinayeti işleyenlerin, en acımasız karşılıkla cezalandırılmasını talep ediyoruz.

Devletten, yargıdan talep ediyoruz bunu; ancak devlete, yargıya güvenmiyoruz.

Duygularımız, adalet beklentimiz bize şunu fısıldıyor:

"Aslında en iyisi, bu tür canilerin hemen cezalandırılması! Linç edilmesi, parçalanması, orasının burasının kopartılması, öldürülmesi!.."

Sosyal medyada "intikam" isteği açık açık yazılıyor. Örneğin, benim rastladığım videolardan birinde, "Kurtlar Vadisi"nde, "bir namus düşmanının anında cezalandırılması" sahnesi (film), ötekinde de Hindistan'da eli kolu bağlı tecavüzcülerin halkın şiddetine terk edilmesi (gerçek hayat) gösteriliyordu. Ve ekleniyordu: "İşte istediğimiz budur!"

İktidar kanadından dün gelen bir "sürpriz", konuya farklı bir renk kattı: AB Bakanı Volkan Bozkır ilginç bir açıklama yaptı: "Benim de kızım var. Eğer başına böyle bir şey gelseydi, ben elime silahı alıp bunun cezasını kendim verirdim!"

Sonuç ortada: "Sokaktaki adam"dan devletin bakanına kadar çok geniş kesimlerin böyle bir durumdaki beklentisi ve tavrı hukuk değil, intikam odaklı.

Bunun nedeni herhalde sadece vahşete karşı gösterilen doğal ve anlaşılır insani tepki değildir, aynı zamanda hukuka karşı duyulan ve neredeyse genlerimize kadar işlemiş olan kuşku ve güvensizliktir. Türkiye'nin düzeninin adaletten çok uzak olduğunun herkesçe çok iyi bilinmesidir.

 

İdam ve hadım etme cezası

 

Şu anda en doğalı, belki de vahşete karşı çıkan kitlelere seslenen, benzer duyguları yansıtan bir yazı olmalıydı.

Bakın televizyonlara, iktidar ve muhalefet "ağırlaştırılmış cezalar" üzerine demeçlerde birbiriyle nasıl yarışıyorlar.

Bu arada eski bakan (şimdiki Gaziantep Belediye Başkanı) Fatma Şahin, bir zamanlar dile getirdiği önerisini tekrar gündeme sürüyor: "Tecavüzcüler hadım edilsin!"

Sadece o değil, bir kısmı yakın dostumuz olan birçok kişi de "hadım etme" cezasını "en caydırıcı önlem" olarak görüyor.

"Canileri caydırma" odaklı içten, kararlı ve bir o kadar da çaresiz arayış sürecinin sıkıntılarını yaşayanlardan biri olarak, "acilen ne yapsak da bu suçlar azalsa?" sorusuyla boğuşmanın zorluğunu hissettiğimi ekleyeyim.

Ancak meseleye "organ merkezli" bakmayı doğru bulmuyorum. Yüzyıllara dayanan anlayışımız, geleneklerimiz, alışkanlıklarımız, "doğal" gördüğümüz ve iyice sıradanlaştırdığımız günlük suçlarımız; bütün bunların, sosyal ve psikolojik bağlarından koparılarak, "suç aletine kalıcı zarar verilmesi" yaklaşımıyla meseleye çözüm bulunabileceğinden emin değilim.

Yolsuzluklara ve hırsızlıklara karşı çıkan biri olarak, o suçların işlenilmesinde kullanılan ellerin kesilmesi türünden bir şeriat önlemi de bana kabul edilebilir bir yöntem olarak görünmüyor.

İdam! Biz bu konuyu yıllar önce tartışıp bir karara varmamış mıydık? Devletin, yurttaşını - o ne kadar korkunç bir suç işlemiş olursa olsun - yaşam hakkından men edemeyeceği sonucunu çıkarmamış mıydık? Üstelik o dönem yapılan araştırmalarda, bu tür en ağır cezaların bile yeterince caydırıcı olmadığını, üstelik ara sıra da olsa geri döndürülmez hatalara yol açtığını birçok örnekle öğrenip ikna olmamış mıydık? Bugün "İdam cezasını geri getirmemiz gerekiyor" diyerek toplumun hislerini dillendirme telâşında olan AKP'nin Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi bunları unuttu mu acaba?

Son yıllarda iç huzurunu giderek kaybeden, Türk-Kürt barışını bir türlü sağlayamayan ve yeni çıkarılan yasalarla adım adım polis devletine dönüşmekte olan ülkemizde, en ağır cezaların gündeme getirilmesinin, yarın öbür gün onların muhalefete karşı kullanılmasıyla sonuçlanmayacağını kim garanti edebilir?

 

Adalete ve hukuka o kadar uzağız ki...

 

Bu yazıyı ben değil de bir başkası yazsaydı ve yazıyı buraya kadar okusaydım, kesinlikle şunu haykırırdım: "İyi de, be adam, ne yapalım o zaman? Senin çözüm önerin ne?"

Cevabımın yukarıdaki çözüm önerileri kadar etkili olmayacağını hissedebiliyorum. Ne var ki, benim düşüncem bu: Kana kan-intikam, idam, hadım etme vb. yöntemlere değil, adalete ve hukuk devletine ihtiyacımız var!

Evet, uzun ve zorlu bir mücadele gerektiriyor bu; ama maalesef başka çaremiz yok.

İnsan haklarını ve demokrasiyi savunmak, her türlü ayrımcılığa, kadınlara ve çocuklara yönelik baskılara karşı çıkmak, hem hukuk hem de ahlak boyutlarıyla bu taleplere adım adım yol açmak zorundayız.

Bunun içinde, yargı sisteminin doğru işlemesinin sağlanması, cezaların ve bu arada - çoğu kez katillerin kurtarılmasına yol açan - "iyi hal indirimi" ve "zaman aşımı" gibi maddelerin gözden geçirilmesi de olmalıdır.

Ve provokasyona düşülmemelidir. Haklılık duygusu, şiddet olaylarını doğurmamalıdır.

Dünkü Özgecan protestoları sırasında, Adana, Tarsus ve Trabzon'da ortaya çıkan kıvılcımların, önümüzdeki dönemde otoriterleşme sürecindeki iktidarın ekmeğine yağ sürmesi engellenmelidir.

Gerçekten de çok şey birikti. Özgecan cinayeti ile "erkek ile kadın eşit olamaz", "kadınlar, kıyafetiyle, gülüşüyle vs. erkekleri tahrik etmemelidir" tarzı açıklamaların arasındaki bağı anlayanların sayısı çığ gibi büyüyor.

Ama daha önümüzde uzun bir yol var.

Mesele, sadece bir iktidarla, bir siyasi partiyle mücadeleden ibaret değildir. Halkın önemli bölümü, kadınların "ikinci sınıf" olduğunu, haddini bilmesi gerektiğini düşünüyor. Milyonlarca kadın sindirilmiş durumda.

Toplumun ahlaki duyarlılığa uzanan antenlerinin çoğu paslanmış, çürümüş halde. Yolsuzluklarla kolayca barışabilen insanlar, şu ya da bu biçimde "ensest", "çocuk gelin", "çocuk pornosu merakı" ve "kadına şiddet" gibi şaşılacak kadar kitleselleşmiş suçları da "olağan" sayabiliyor.

Bu rezalete karşı çıkmalıyız.

Şiddetin farklı türleriyle, idam cezasıyla, hadım etmeyle falan değil... Ahlakla, vicdanla karşı çıkmalıyız. Hukukla, yasayla karşı çıkmalıyız.

Bu topraklar ebedî bir güç tarafından lanetlenmediyse eğer, burada da bir gün demokrasi, insan hakları, özgürlükler rahat nefes alabilecektir.

Ve burada da bir gün genç kızlar, hayatlarını, kadınlara her istediğini yapabileceğini sanan canavarların insafına bırakmadan rahatça minibüslere binebilecektir.

@AksayHakan

 

Yazarın Diğer Yazıları

Güzellik ve hüzün, bir ülke ve bir kadın…

Bunca güzelliğin mutluluk verememesi ne kadar acı. Bir kadın için de... Bir ülke için de...

Sahi, şu anda kim iktidar kim muhalefet?

En son ne zaman o farklı insanlardan tek bir tanesini kazanmayı başarabildiniz?

Ne şarkılara pranga vurulabilir ne de anılara

Bazen bir müzik, bazen bir koku, bazen bir söz, bazen de bir görüntü aniden insanın içini sızlatır, canını yakar