29 Ocak 2016

10 soruda Türk-Rus krizi ve atalet içindeki iş dünyası, dernekler, aydınlar...

Türkiye, önemli bir komşusunu ve ticari ortağı olan Rusya'yı kaybediyor. Ve kimseden çıt çıkmıyor...

Garip bir sessizlik var ortada.

Oysa panik ve şaşkınlık süresi geçeli çok oldu.

İki ayı aşkındır Türkiye ile Rusya arasında bir siyasi kriz var. Üstelik kriz, siyasetle sınırlı kalmayarak ticaretten turizme, eğitimden spora, kültürel bağlardan insani ilişkilere kadar her alana yayıldı.

Ve ortalığın hâlâ bu kadar sessiz olması nedendir dersiniz?

Acaba hem “şipşak Rusya uzmanları”nın şaşırtıcı netlikteki tahlil ve tahminleri, hem de yüzeysel değerlendirmelerle top çevirmeye alışık siyaset erbabının yakında krizin biteceğine ilişkin içi boş yorumları mı etkiliyor herkesi?

Böyleleri genellikle incir çekirdeğini doldurmayan haberlerden “tamamdır, bitti bu iş, Rusya bağırdı çağırdı ve rahatladı; yakında ortalık sakinleşir” ve “filanca sektörde iyimserlik veren gelişmeler varmış; o zaman yakında inşaattan turizme kadar her alanda yeşil ışıklar yanacak demektir” türü sonuçlar çıkarmakta pek mahir oluyor.

Ne var ki, krizin hafiflediği falan yok. Moskova’nın tavrı yumuşamıyor. Ankara’nın ise krizin çözümüne yönelik herhangi bir planını görmedik ve duymadık.

Dahası Suriye'yle ilgili uluslararası görüşme sürecinde, Türkiye’nin neredeyse bütün gücüyle PYD ve Esad konusunda ABD başta olmak üzere Batı cephesiyle büyük ölçüde anlaşmış olan Rusya’ya karşı gösterdiği direniş, Ankara - Moskova hattında gerilimi iyice arttırdı.

Bunun sonuçlarından biri, merkezi İstanbul’daki Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü’nün dönem başkanı Rusya adına ülkemize geleceği açıklanmış olan Dışişleri Bakan Yardımcısı Vasiliy Nebenzya’nın ziyaretinin iptal edilmesiydi.

Siyasi konularda denilecek çok şey var. Ancak bu yazının konusu o değil; siyasi haber ve yorumları başka bir yazıya bırakarak on maddede yukarıdaki başlığa uygun bir özet yapmaya çalışacağım.

1. TÜRK-RUS KRİZİ:

25-30 yıldır büyük zorluklarla adım adım güçlendirilen Türkiye-Rusya ilişkileri bir günde (24 Kasım 2015) bozuldu. Siyasi-askerî gerginliklerin ötesinde, iki ülkeye de ekonomik ve insani alanda zarar veren Türk-Rus krizinin ülkemize maliyeti (turizmden meyve - sebze ihracatına, gayrimenkulden bavul ticaretine, inşaattan tekstile) on milyarlarca doları bulabilir (Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek yıllık kaybın 9 milyar dolar olabileceğini dile getirmişti; sonradan bazı iktidar temsilcileri "3-9 milyar" demeye başladılar. CHP adına yapılan çalışmada 4 yıllık maliyet 52,5 milyar dolar olarak tahmin ediliyordu. Türkiye Sosyal Ekonomik Siyasal Araştırmalar Vakfı tarafından hazırlanan rapora göre ise, yıllık maliyet 11 milyar doları geçebilir).

2. RUSYA CEPHESİ:

Kremlin bir taraftan “Türkiye toplumuyla sorunumuz yok, ama Erdoğan yönetimiyle ilişki kurmayız” açıklamaları yaptı, diğer taraftan turizmden ticarete, kültürel ilişkilerden insani-ailevi bağlara kadar bir dizi alana yayılan yasaklamalara, kısıtlamalara ve fiili baskılara baş vurdu. Ancak ne askerî bir saldırıyla “intikam alma” seçeneğine yöneldi, ne Ankara Büyükelçiliği’ni kapatmayı düşündü, ne de başta enerji olmak üzere iki ülke ilişkilerinin kendisi açısından öncelik taşıyan stratejik alanlarına dokundu. Aceleyle aldığı “Türkiye karşıtı adımlar”da sonradan bazı revizyonlar yaptı ve yapıyor, bazen kendi çıkarlarına uygun kimi gevşemelere de gidiyor. Ancak genel olarak Rusya'nın tavrında önemli bir değişiklik ve yumuşama olmadığının altını kalın çizgilerle çizelim.

3. TÜRKİYE CEPHESİ:

Uçağın düşürülmesinden sonra Ankara, çoğunlukla Moskova’ya göre daha alttan aldığı izlenimini veren bir üslup kullanıyor. Ancak ilişkileri düzeltmek için ciddi bir irade ve çaba ortaya koymadığını kaydedelim. Bu arada Türkiye, Rusya’nın taleplerini (1. Özür dilenmesi, 2. Tazminat ödenmesi, 3. Sorumluların cezalandırılması) karşılamaya kesinlikle yanaşmıyor. Krizin kendisine getirdiği maddi zararların ise, başka ülkelerle kurulacak/güçlendirilecek ilişkilerle telafi edilebileceğini savunuyor.

4. KAMUOYU VE MEDYA:

İkisi de yeterince etkili demokratik mekanizmalara sahip olmayan Rusya ve Türkiye, nasıl liderlerinin peşinden giderek görece kısa sürede yakınlaştıysa, şimdi de tersine bir süreç içinde. Rusya’da neredeyse “Türk düşmanı” bir propaganda ortamı yaygınlaştı ve doğallaştı. Bizdeki durum şu anda o kadar kötü olmasa da, tehlikeli bir gerilimin hızla tırmandığı açık. 

Elbette Rusya ve Türkiye halklarının birbiriyle ilgili olumlu görüş ve izlenimleri bir anda yok olmuyor; ama maalesef gelişmelerden giderek olumsuz etkileniyor.

Rus medyası, Kremlin’in sertleşmesine paralel olarak Türkiye’ye ve Türklere karşı aşırı derecede sert, milliyetçi, hatta nefret dolu yayınlar yapıyor. Aralık ayında yayımlanan bir ankete göre, yazılı basında Türkiye, Ukrayna ve ABD’yi geride bırakarak “1 numaralı düşman ülke” oldu.

Türkiye’de de başta “havuz” olmak üzere medyanın önemli bölümünde giderek Rusya ve Putin aleyhtarı yorum ve haberler artıyor. Geçenlerde açıklanan bir anketin sonuçlarına bakılırsa, toplumun yüzde 64.7’si “Rusya’nın Türkiye için tehdit oluşturduğunu” düşünüyor. 2014’te bu oran yüzde 28.2’ydi.

5. LOBİ YOK, DERNEKLER VE BİRLİKLER CILIZ

Onlarca yıl boyunca Türk-Rus işbirliğini destekleyen ekonomi çevreleri, resmî ve sivil inisiyatiflerle organizasyonlar, şimdi büyük ölçüde sessiz ve şaşkın. Mevcut bağlantılar ve dost çevreler ise, siyasi ortamın aniden sertleşmesinden doğan çekincelerden dolayı şu aşamada aktif değil.

Kriz, ikili ilişkilerin bugüne dek güçlü lobiler oluşturamadığını ortaya koydu. Türkiye’de ve Rusya’da Ruslarla birliktelik ilkesine göre kurulduğu savunulan dernekler ve organizasyonlar, derin bir suskunluk içinde. Barış ve şenlik zamanlarında bu tür yapıları kullanarak bakanlarla, büyükelçilerle ve bürokratlarla iyi ilişki kurmak, ayrıca kendi konumunu güçlendirmek için “hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan” kifayetsiz muhteris yöneticilerin şimdilerde pek sesi soluğu çıkmıyor nedense.

Bu tabloya mesleki birlikleri ve sektörel organizasyonları da ekleyelim. 2 ayı aşkın süredir krizden etkilenen hiçbir sektörün ve organizasyonun ("tezek yakarız" ciddiyetinin üzerinde) bir çıkış gösterememesi ne kadar acı! Yapılanın özeti, yine devlete koşup “Ne yapalım efendim?” demek ve “bir süre beklemek” adına yavaş yavaş Rusya piyasasını terk etmek.

6. RUSYA’DAN VAZGEÇİLİR Mİ?

Bence ne Türkiye Rusya’dan vazgeçebilir, ne de Rusya Türkiye’den. Tarihi, kültürel, insani bağlar bir yana, dış ticaret verilerine göre Rusya bizim için Almanya’dan sonra ikinci ülke. Turizmde de öyle. Enerjide ilk sırada.

Rusya dış ticaretinde ise Türkiye 6. sıraya kadar yükseldi. Turizmde ilk destinasyondu. Gazprom’un ikinci büyük müşterisi.

Türk-Rus aileler, her iki ülkede de - akrabalarıyla birlikte - birkaç milyon kişiyi etkileyen en etkili ortak bağ. İşbirliği ve karşılıklı çıkarların birçok zemini daha olduğunu ekleyelim.

7. LİDERLERİN ROLÜ

Her iki ülkedeki siyasi durumu ve liderlerin özelliklerini göz önüne alan geniş çevrelerde, “Türk-Rus krizi sadece Putin ve Erdoğan tarafından çözülebilir” kanısı yaygın. Ancak Putin gerilimi tırmandırmakta, Erdoğan ise - ilk günlerdeki heyecanlı demeçlerinden sonra - konuyu oluruna bırakmış görünmekte. Bu durumda kriz aylarca, hatta yıllarca sürebilir. Doğrusu, Ankara ile Moskova arasındaki işbirliğinin (Atatürk-Lenin yakınlaşması dışında) on yıllar boyunca en çok geliştiği dönem, 2004-2011 yıllarında ve önemli ölçüde Erdoğan’la Putin’in sayesinde yaşandı. Bununla birlikte, kökleri 500 küsur yıla dayanan Türkiye-Rusya bağlarının, iki liderin, onların arasındaki ilişkilerin ve iktidar sürelerinin ötesinde değer taşıdığı da ortada.

8. İŞ DÜNYASI HAREKETLENMELİ

Ankara ile Moskova’nın birbirine yakınlaşmasında ilk ciddi adımlar 80’li yılların ortalarında iş dünyası tarafından atılmıştı. Geçen yıllar içinde Türk şirketleri, ihracattan turizme, tekstilden inşaata kadar birçok sektörde Rusya’dan on milyarlarca dolar kazandı ve teorik olarak çok daha fazlasını kazanma şansına sahip.

Peki, aynı şey Türkiye’deki Rus girişimcileri için de söz konusu değil mi? İlişkiler düzeltilmezse Gazprom, Sberbank (Denizbank), Rosatom (Akkuyu), Lukoil ve diğer Rus devleri, Türkiye’deki milyarlık yatırımlarının geleceğinden nasıl emin olabilirler?

Enka’dan Efes’e, Şişecam’dan Vestel’e, Beko’dan Garanti Bankası’na, Rönesans’tan Pegas’a kadar Ruslarla çalışan iş dünyamızın ilişkileri ve imkânları azımsanamaz. Aynı şekilde buradaki Rus şirketlerin birikimi de. Bu büyük potansiyelden yararlanmak gerekir.

9. SIFIR NOKTASINDA DEĞİLİZ

Şirketlerin yanı sıra bir dizi kuruluş da (DEİK, TOBB, TÜSİAD, RTİB vs.) yıllardır Rusya’da birçok ilişki yarattı. Turizm Bakanlığı’nın kapsamlı reklam ve PR faaliyetlerini de buna ekleyelim.

Sonuçta krizin kötümser ortamına karşın sıfır noktasında değiliz. Ama eldeki birikimin gün ışığına çıkarılması gerekli.

Türkiye’de Rusya ile Rusya’da da Türkiye ile iyi ilişkileri savunan azımsanmayacak çevreler ve birçok aydın var.

Amaç krizi sonlandırmak, dostluğu, işbirliğini, ticareti, birlikte kazanmayı savunmak, bu uğurda kamuoyu yaratmak, öneriler sunmak, siyasilere baskı yapmak olmalı. Bunun için iki ülkede de “toplumsal baskı grupları” oluşturulmalı.

Yapılması gerekenler (PR, enformasyon, analiz, sosyal medya ve gazetecilik çalışmaları, çeşitli organizasyon ve etkinlikler vb.) ayrı ve başlı başına ele alınması gereken bir konu.

10. PLANLI VE KARARLI ÇABA GEREK

Konuyu burada kesmeden önce her zaman karamsarlık saçan mızmızları bir kenara bırakarak şunu vurgulayalım: On yıllar boyunca inşa edilen dostluk duvarı bir günde yıkıldı. Şimdi onu yeni baştan inşa etmek için bir an önce ilk tuğlaların konması gerekiyor. İsteyen vazgeçebilir, isteyen yolunu değiştirebilir, ağlamaktan ve şikayet etmekten keyif alanlar buna devam edebilir.

Geride kalanların planlı ve kararlı çaba harcaması, bu arada cesur ve yaratıcı olması şart. Her fırsat kullanılabilir.

Örneğin, 16 Şubat salı günü yapılacak Fenerbahçe-Lokomotiv Moskova karşılaşması (ve tabii Rusya’daki rövanş maçı) Türk-Rus dostluğunu savunmak için önemli bir platforma dönüştürülebilir.

Örneğin, 24 Kasım’da öldürülen pilot Oleg Peşkov’un ailesine yardımda bulunmak, taziye ziyareti düzenlemek için ciddi adımlar atılabilir.

Örneğin...

İnanın, bu konuda doğru bildiğim ve önemsediğim şeyleri yazarken bile içimi “yazsan ne olur, ne işe yarar ki!” duygusu kemiriyor.

Dedim ya yazının başında:

İki ayı aşkın zaman geçti, hâlâ garip bir sessizlik var ortada...

Yazarın Diğer Yazıları

Hayat ve ölüm üzerine biraz karamsar bir yazı

Almodovar’ın ölümü kabullenmek konusunu işleyen Yandaki Oda filmi ve T24'ün bir haberi

Erdoğan’a saygıda kusur etmeyen ünlü Rus rejisör Pamuk’a ateş püskürdü

Bazı kültür insanları yazdığı, yönettiği, rol aldığı eserlerde eşsiz kahramanlık öykülerini yansıtsa da gerçek hayatta bunların çok uzağına düşebiliyor

Erdoğan, İmamoğlu, Yavaş, Commodus, Maksimus…

Mertlik Türk olmanın genetik bir sonucu değil. Ve tarihimiz sayısız entrika, tuzak ve kalleşlikle dolu

"
"