31 Aralık 2022

Oy vermeye çağrı yetmez!

Önerim, başta ana muhalefet partisi; toplumun önde gelen sanatçılarının, sporcularının, yazarların, STK'ların ve sendikaların çağrısıyla, gençlerle toplantılar. Söz onlara verilsin. Nasıl bir Türkiye istediklerini konuşsunlar. Ertesi gün Türkiye'de yer yerinden oynar. Gündem değişir

Hangi kuşaktan, hangi görüşten olursanız olun ülkede siyaset tartışıldığında kaçınılmaz tek cümle, "Bize güçlü lider lazım." Cumhuriyet ilkelerini benimsememiş olanların bile inancı, "Atatürk gibi güçlü olmalı."

Güçlü liderlerin hüküm sürdüğü rejimlerin başındakilerin demokrasi söylemlerine son yıllarda çeşitli örnekleriyle tanık olduk. Ülkede seçim var mı? Başındaki, "Bizde demokrasi var," deyip nokta koyuyor. İkinci Dünya Savaşı'nın kabusundan sonra toplumların yetti gayri demesiyle "Savaş Bakanlıkları" adlarını "Savunma Bakanlıklarına" değiştirdiği gibi, özellikle Hitler'den sonra kimse güçlü lider sıfatıyla anılmak istemedi. Kendilerine yakıştırdıkları adlarıyla "Führer"ler, "İl Duce'ler, "El Caudillo"lar devri Avrupa'da, Türkiye'de de Milli Şef İnönü'yle kapandı. Tek uzatmalısı MHP'nın Başbuğu olduysa da partisi bile onu bu sıfatıyla anmaktan kaçıyor.

Gene de Türkiye, bugün Erdoğan'ın kitleler nezdinde oluşturduğu karizmaya devletin olanakları ve gücü de eklendiğinde, "lider bağımlılığı" diye tabir edeceğim virüsten muzdarip bir ülke.

Günümüzde yeni kuşaklar ise, yakın geçmişte ABD'de Occupy Wall Street, İspanya'da 15M, Mısır'da Tahrir, Türkiye'de Gezi gibi düzeni sarsan toplumsal hareketleriyle liderlik kurumunu tarihin çöplüğüne attı. Ülkeleri saman alevi gibi saran bu beklenmedik oluşumlardan tek bir lider çıkmaması kayda değer. Belki tarihte ilk. Gençliğin son kahramanları '68 kuşağında boy göstermişti. Onlar da ancak ülkelerinde silahlı devrime inanan hareketlerdendi. Son yıllarda güçlü lider yerini popülist lider aldı. Siyaset bilimcilerin başlıca örnekleri ABD'de Trump, Macaristan'da Urban, Türkiye'de Erdoğan.

'Popülizm' ve 'popülist lider' aşağıladığımız deyimler.

Kimse kendi liderine bu tanımı yakıştırmıyor.

Başkan Erdoğan güçlü lider. Tek partili Atatürk döneminde mümkün olamayan muhalefete, sınırlı da olsa aleyhindeki medyaya, taşı gediğine koyan köşe yazarlarına, STK'ların yürekten direnişlerine, hocalarını bir nebze uyandırabilen üniversite öğrencilerinin kıpırdanışlarına rağmen, popülistliğine gölge edebilen yok.

Sonuç?

Ülkenin bölünmesi yetmiyormuş gibi, önünde mayınlı tarlalar gibi duran, huzursuzluğun nice alt katmanlarını barındıran, dördüncü kuvvet olma vasfını yitirmişe yandaş medyanın da kışkırtmasıyla nice çatışmalara gebe bir toplum.

Güçlü lider birleştirici olamaz.

Tersine böler.

Popülizm ise içimizdeki diktatörü hortlatır.

Güçlü liderin doğasında susturmak var. Korkuyla takviyeli popülizminin dayatmasında edilgenleşmemiz var. Kendimize, insana güvenimizin yok olması, o güçlü lider karşısında çaresizlikten boyun eğmemiz var. Umutsuzluğa düşmemiz, havluyu atmamız, birbirimize girmemiz, çözülmemiz var.

Ve aranan çözüm?

Dost sohbetlerinde, medyada, özlemlerde dile getirilen?

Onun gibi güçlü olacak, karizmatik olacak, kitleleri peşinden sürükleyecek bir başka güçlü lider.

Bir başkası, ama bizimki.

Bizim güçlü liderimiz!

Türkiye'de herkes popülist mi?

Popülist lider olmadan popülizm olabilir mi?

Türkiye'de muhalefetin çıkardığı tek popülist lider başbakan da olan, "Halkçı Ecevit" sloganıyla Bülent Ecevit. Bir diğer lakabı "Karaoğlan" bir diğeri "Kıbrıs Fatihi" idi. Adına şarkılar bestelendi, mavi gömleğiyle kült figürü oldu. Sonunda kendi partisinden uzaklaştırıldı. Demokrasi anlayışımızda kurumsal bir dönüşüme yol açamadan, sola yalpaladı, sağa göz kırptı eridi gitti. Ardında tek bıraktığı ülkenin siyasi literatürüne yerleştirdiği zamanla yapmacıklaşan "sayın" sıfatı, sosyal demokrat bir partiye dönüştüremediği, her seçimde koltuk sayısını korumasında garanti gözüyle baktığı kemikleşmiş yüzde 25 oyu, tek parti döneminden bunca yıl sonra hâlâ çağdaşlaşma yalpalamasında CHP'yle, Atatürk'ten rövanş alırcasına, başta laiklik ve kadının yerinin inkarında iktidara gelen bir hareket. 

Erdoğan rejimine karşı muhalefetin daim arayışı onu sandıkta yenebilecek kişinin kim olabileceğinin anketlerin belirleyeceği sanrısı. Popülizme karşı popülizmle mücadele edilemez. Kimi muhalif medya ve politikacılar liderlik arayışına popülizm pazarlamasında çanak tutarken bilsinler ki bugün Türkiye'de tek adamlı parti-devlet oluşumunun mevcut koşullarında başka kimsenin liderlik masalını satamazlar.

Yirmi yıllık AKP rejiminde muhalefetin gözü Erdoğan'dan başka bir şey görmedi. Üstünde durmadıkları, iktidardan kaptıkları popülizm virüsü. Korkuları, Erdoğan'ın gücünden çok, popüler lider saplantılarında onun yerine kimseyi koyamayacakları. Umutları, dizginlenemeyen pahalılık ve AKP-MHP Türk-İslam sentezi ittifakının verdiği mesajın bayatlamaya yüz tutmuş olması. Karşılarında Erdoğan'ın karizmasıyla, ona inanmış milis güçleri kaldı.

Güçlü lider virüsüne kapılmış muhalefetse ne yapacağının şaşkınlığında. Bir yanda Kılıçdaroğlu'nun olağanüstü girişimiyle bir araya gelen ittifak, diğer yanda iktidarla aynı söylemlerde aşık atmak. Muhalefet, savaştan, iklim krizinden, sömürüden, dünyayı krize sürükleyen demokrasilerin denetleyemediği vahşi kapitalizmden söz etmezken, iktidarın her fırsatta sergilediği maço söylemine karşı minderden kaçtı denmesin diye taklit ettiği ibret verici söz ve skandal düellosu.

Ana muhalefet partisinin meselesi, Cumhuriyetin ilk yıllarında ulus-devlet kuruluşunun tarihi bağlamında kaçınılmaz olan kalıbından silkinip toplumun dipten gelen arzu ve acılarına ses verememesi. Türkiye'nin yeni liderlere değil, kırılganlığı kaçınılmaz gündelik siyasi hesaplara değil, geçmişten silkinip toplumla diyalog kurabilecek, ülkede somut yaşam koşullarının kaçınılmaz kıldığı, çözümsüzlüğü defalarca kanıtlanmış devlet şiddetinin temelden sorgulandığı yeni söyleme ihtiyacı var.

Güçlü liderse partisinden beklentim; ona buna yaranmaya çabalamadan, birini memnun ederken diğerini darıltacağım diye korkmadan, savaşa karşı barış seferberliğinin yolunu açan, yeni kuşaklara ülkeyi terk etmemelerinin ufkunu gösterebilen bir parti. Silah sanayiine değil insana yatırıma öncelik veren, savunmayı askeri gücünden çok barışçıl dış politikayla sağlayacak bir parti. Sesini bulabildiğinde yedeğine kimseyi almadan tek başına iktidara gelebilecek bir parti.

Yoksa korkarım eski tas eski hamam.

Türkiye, telafisi mümkün olmayan tarihinin en büyük beyin gücünü yaşıyor.

Üniversite çağında ya da üniversiteyi yeni bitirmiş gençler, doktorlar, bileşimciler, mühendisler, mimarlar, hemşireler, üniversite hocaları… Kendini yılgın, ufuksuz hisseden, gidecekleri ülkelerde göçmenliği kabullenen, ikinci sınıf vatandaş olmayı göze alanlar.

Mevcut rejimin Cumhuriyeti taşıdığı nokta bu. Ülkede kalanların gördükleriyse, meşruiyetini yitirmiş bir rejimde birbirleriyle kapışmalarının aymazlığında onları oy vermeye çağıran politikacılar.

Oy vermeye çağrı yetmiyor. Kritik olan, ülkenin kaderinin belirlenmesinde gençleri oylarıyla tavlamak değil, geleceğe yönelik arzularıyla güç odağı olabilecekleri çağrısında bulunmak. Bu da seçimlere çeyrek kala değil aylar öncesinden temposu arttırılarak başlamalı, olası seçim engellerine de karşı kenetlenmiş bir kamuoyu oluşturulmalı. Mesele seçimin sonucundan da öte toplumda kuvvetler ayrılığına dayalı demokrasi inancının her kesimde yaygınlaştırılması.

Oysa T24'ün bir haberine göre CHP'nin büyük tantanayla ülkeye tanıttığı Vizyon Belgesi'ni takip etmeyenlerin yaş grubu yüzde 68 ile 18 - 24 yaş aralığı. Önerim, başta ana muhalefet partisi, toplumun önde gelen sanatçılarının, sporcularının, yazarların, STK'ların çağrısıyla, aynı modelde toplantıları gençlerle yapmaları. Söz onlara verilsin. Nasıl bir Türkiye istediklerini konuşsunlar. Ertesi gün Türkiye'de yer yerinden oynar. Gündem değişir.

Maruzatım böyle.

Yazarın Diğer Yazıları

"Bize güçlü lider lazım"

Korkum; genel seçimlere kadar zaman diliminde, iktidarla muhalefetin seçmeni hayal kırıklığına uğratmasıyla, toplumun "Bize güçlü lider lazım," şartlanması sonucu, bu günlerde başka ülkelerde de gördüğümüz gibi, "Aradığınız benim" diyen birinin, iktidar ve muhalefetin arasından sıyrılıp popülizm dalgasında başımıza bela olacağı

Tanıdık bir İstanbul mu?

"Galatada’dan Tophane’ye kadar olan caddenin hemen her iki tarafında binalar ve gelir getiren mülkler geçen zamanın içinde Hırıstiyanların ve yabancıların eline geçmiş bulunmaktadır"

Zekeriya Sertel'in dramı

Sol kimliklerini "kahraman - mağdur" diye tarihe iz bırakma endişesiyle sahneleyenler, Türkiye'nin yeni kuşakları için "tarihten bana" ne dedirtecek kadar çok. Tarihin küllerinde kıvılcım arayan rejimlerin kaçınılmaz olarak zamana karşı kendi mezarlarını kazdıkları gibi, özeleştirilerini yapamayanlar da ülkelerini aynı akibete mahkûm ediyor