30 Aralık 2018

Sıra dışı yakınlaşma ve kibirli muhalefet

Toplumdaki gerilimi azaltmaya ihtiyaç var

Fazıl Say’ın Ankara’da vereceği konsere Erdoğan’ı davet etmesi, esasen kendi muhalifliğini yaşama derdinde olmadığını, asıl derdinin barışçıl ve huzurlu bir toplumda yaşamak olduğunu gösterdi. Cumhurbaşkanı’nın da davete icabeti, şüphesiz birdenbire o toplumu yaratmayacaktır ama o yönde olumlu bir davranış olarak kayda geçecektir.

Fazıl Say, Truva Sonatı adlı eserinin 18 Ocak Cuma günü gerçekleşecek olan Ankara prömiyerine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı davet etti, Erdoğan da “Geleceğim” dedi. Gazeteler, önemli bir gelişme olarak, böyle bir haber geçtiler. Haber değeri var mı gerçekten? Kesinlikle var. Şayet David Helfgott, kendi Başbakan’ı Scott Morrison’ı konserine davet etseydi bunun haber değeri olmazdı, ama Fazıl Say Recep Tayyip Erdoğan’ı davet etmişse, bu değerli bir haberdir. Çünkü orası Avustralya ve burası Türkiye!

O yüzden birkaç yönden haber değeri var bunun. Evvela, Türkiye’nin yakın geçmişinde siyasal iktidarın temsilcilerinin sanatla aralarına hep bir mesafe koymuş olmasından ötürü önemli bir haberdir bu. Biraz liderlerin kültürel sermayeleri, biraz politik yapı ve süreçleri belirleyen sosyolojik unsurların niteliği ve buna bağlı olarak biraz da Türkiye’nin son 30-40 yılına damgasını vurmuş sağ popülist siyasetin de etkisiyle, iktidar elitlerinin etrafında biz Leyla Gencer’leri, İdil Biret’leri, Burhan Doğançay’ları görmedik, ziyadesiyle popüler kültür dünyasından simalardı gördüklerimiz. Sayın Demirel olsun, Sayın Özal olsun, hep onlarla bir yakınlık, bir ahbaplık içerisindeydiler. Bugün ‘sanatçı’ adı altında uçaklara alınıp saraylarda ağırlananların da yine aynı kalibreden simalar olduğunu görüyoruz.

O yüzden bu haber sıra dışıdır ve şayet gerçekleşirse Recep Tayyip Erdoğan’ı bir klasik müzik konserinde görmek de görenler için sıra dışı bir tanıklık olacaktır.

Taziyeyle gelen yumuşama

Erdoğan’ın görüleceği (ve galiba ilk kez görüleceği) klasik müzik konserinin bir Fazıl Say konseri olmasıysa ayrıca ilgiye değer bir hadisedir. Çünkü bilindiği gibi AK Parti hükümeti ile sert polemiklere girmiş, bu polemiklerle gündeme gelmiş bir sanatçıdır Fazıl Say, yakın dönemde konserleri iptal edilmiş, kendisine salon verilmemiştir. Fakat geçtiğimiz aylarda annesinin vefat etmesi sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan, Say’ı arayarak taziyelerini iletmişti, hatırlarsanız. Bu görüşme sonrasında Fazıl Say da o anı, “Cumhurbaşkanı’nın sesi çok samimi, çok sahiplenici, çok gerçekti… Taziyelerini çok samimi, sıcak tonda, çok gerçek bir şekilde iletti” ifadeleriyle anlatmış, hava biraz yumuşamıştı.

Konser vesilesiyle gerginliğin tamamen biteceğini ummak mümkün.

Fakat emin olabilirsiniz ki şimdi bu konser başka bir gerginliği ateşleyecektir. “Ne işin var Erdoğan ile?” deyip Say’a yüklenenler olacaktır.

Türkiye’de böyle bir muhalif kesim, böyle bir muhalefet etme biçimi var.

Şikâyetçi oldukları koşulları değiştirecek somut bir eylemlilik içinde olmayı tercih etmeyip, değiştirme uğraşına girişmedikleri o koşulların kendilerine verdiği muhalif kimliği, oturdukları yerden, en çok da sosyal medya üzerinden, ona buna çamur atma yöntemiyle yeniden üreten bir kesim bu.

Esasında yaptıkları muhalefet falan değil, Erdoğan’ın elinden ödül aldığı için Şener Şen’e gücenmek, İlber Ortaylı’ya kızmak gibi anlamsız bir kibir içinde sürdürülen basit bir itibar stratejisi bu sadece.

O yüzden muhalifliği değiştirici, dönüştürücü bir eylemlilik hali olarak değil de, bir sosyal prestij olarak yaşamaktalar. Yani gerçekte muhalefet etmeyip, sadece kendi muhalifliklerini yaşamaktalar. Bu da onlara bir çeşit haz veriyor, demek ki…

Davet doğru ve yerinde

Bu tür bir muhalefet, kendisine muhalefet konumunu veren dünyaya bağlılık göstermektedir, o dünyayı değiştirme isteğine değil. Çünkü esasen kendi varoluşlarıdır önemli olan, koşulların varoluşu değil.

Oysa Türkiye’nin nesnel koşulları Fazıl Say’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yaptığı davetin doğru ve yerinde bir davranış olduğunu söylüyor.

Doğru ve yerinde! Çünkü toplum haddinden fazla kutuplaşmış durumda, çünkü toplum haddinden fazla gergin. Bir iki gün önce sosyal medyada büyük ilgi çeken bir video kaydı var, o video aslında her şeyi söylüyor. (TIKLAYIN: Ahsen TV muhabiri Milli Piyango karşıtı bildiri dağıttı; kadınlar böyle tepki gösterdi) Yılbaşı piyangosu alanların arasında “piyango haramdır” propagandası yapan adama oradaki iki kadının tepkisi, toplumun nasıl gerildiğinin; yaşam tarzları ve değerlerine siyasetin en yüce makamları tarafından her gün hakaret edilen, her gün aşağılanan insanların yaşadıkları boğulmanın, bunalımın apaçık göstergesidir.

Toplumdaki gerilimi azaltmaya ihtiyaç var.

Fazıl Say, kendisine gelebilecek tepkileri sezemeyecek biri değil. Bunun farkında olarak bu daveti yapmakla, esasen kendi muhalifliğini yaşama derdinde olmadığını, asıl derdinin barışçıl ve huzurlu bir toplumda yaşamak olduğunu gösterdi. Cumhurbaşkanı’nın davete icabeti, şüphesiz birdenbire o toplumu yaratmayacaktır ama o yönde olumlu bir davranış olarak kayda geçecektir.

Bu türden yakınlaşmalara, buluşmalara bu toplumun ihtiyacı var. Fazıl Say’a laf söyleyerek itibarını koruyacağını düşünen muhaliflere, herkes gibi onların da bu toplumun içinde bulunduklarını, bizimle aynı toplumsal dünyanın içinde yer aldıklarını hatırlatmakla işe başlamalı belki de.

Yazarın Diğer Yazıları

Hayvan doğasıyla barışınca insan, 'insan' olacak!

İnsan türünün, insana götüren hayvanlık ile bu hayvanlıkta bedenleşen insanlığın diyalektik gerilim alanı olduğuna dair bakış, insanın ne yaratılmış mükemmel bir tasarım, ne de doğa tarafından dayatılmış umutsuz bir vaka olduğunu kabul eder. İnsan "kendini yaratmış" bir varlıktır

Büyük Madenci Yürüyüşü'nün öğrettikleri

İnsan mutlak bir varlık değildir. Belki çıkarcı, belki dayanışmacı, belki bencil, belki paylaşımcıdır

Kırk yıllık tevazu

Toplumun küçük bir kesimi bir "direniş sanatı" türü olarak "şenlikli muhalefet"i sürdürmekteyken, toplumun geneli de, bu sanatın bir başka türü olarak, "kendini aldatmaya bırakmış" olabilir