14 Mart 2024

Beş siyah kuğu yavrusu

Üzerinden öylece geçtiğiniz, varlığına alışkın olduğunuz rutinin gerçek anlamını sadece şanslı insanlar kaybetmeden önce anlayabilir. Yoksa sadece kaybettiğiniz bir bakışın, bir gülüşün yasını tutmak için bu parka gelirsiniz

Bir zamanlar kavakların sıralandığı toprakta arabalar vızır vızır.

Kavak ağaçların önünden akıp giden dere, asfaltın altında sessiz sessiz yaşam mücadelesi veriyor.

Oysa iki adım ilerideki Polonya Büyükelçiliği’nin bahçesindeki kısmı, yazları sıcak ve kurak, kışları ayaz Ankara’nın doğasına uygun özgürce salınıyor.

Budanmış ağaçların bir kısmı söylendiği gibi yeşerememiş yeniden, küçüle küçüle bir avuç kalmış parkı yine de gölgeliyor görkemli gövdeler.

Kuğulupark burası…

Neden bu kadar sevildiği asla anlaşılamayan, ilk kez görenlerin “Bu muymuş?” diye burun kıvırdıkları, asla burun kıvırılamayacak dünyanın en güzel parkı…

***

Kuğulupark

Bir kısmı Avusturya’dan, bir kısmı Çin’den hediye gelen kuğuların vatanı aslında park.

Uzun yıllardır bu parkta varlıklarını sürdüren kuğuların arasına beş yeni yavru katıldı geçen günlerde.

Neredeyse anlamsız bir tarifsiz sevinç.

Görenlerin birbirine yeniden gösterdiği, görmeyenlerin fotoğraflarına bakıp gülümsedikleri beş siyah kuğu yavrusu yumurtadan çıktıktan iki gün sonra suya kavuştular.

***

İnsanın bir kıymetin kıymetini zorunlu olarak anlamakla arasındaki mesafe aslında sadece birkaç saniyedir.

Kuğulupark’ın önünden kimsenin geçmediği tek bankında olur da fırsat bulur da oturabilirseniz, ki özellikle kar yağdığında ve geç saatlerde bu fırsat her zaman vardır, kıymet üzerine düşünebilirsiniz.

Üzerinden öylece geçtiğiniz, varlığına alışkın olduğunuz rutinin gerçek anlamını sadece şanslı insanlar kaybetmeden önce anlayabilir.

Yoksa sadece kaybettiğiniz bir bakışın, bir gülüşün yasını tutmak için bu parka gelirsiniz.

***

Kuğulupark, 1970'ler

Türkiye, uzun zamandır mutsuz bir ülke. Görüşleri, sevinçleri iktidarda olanların bile kazandıklarını korumak için kendini mutsuz ettiği, mutsuz oldukça başkalarının mutsuzluklarından da keyif aldığı bir ülke.

Asla başkası için sevinemeyen, asla karşındakinin mutluluğu ile mutlu olamayan, asla kendisi dışında bir başkası için iyilik dilemeyen, kendi hayatından başkasını önemsemeyen eski sevgililer, kötü arkadaşlar gibi.

***

Mutsuzluğun nasıl bir gücü varsa, zamanı bazen fazla ağırlaştırıp bazen fazla hızlandırıyor. Zaman asla gerçek anlamı ve doğal ritminde akıp gidemiyor bir mutsuzluk ülkesinde.

Sadece bir yılda geçip gidenlere bakıyorsunuz.

Deprem, çığlıklar, feryatlar.

Seçim, verilen ve tutulmayan sözler, ihanetler.

Cinayetler, hayvan katliamları.

Şiddet, silah, zulüm…

Çığrından çıkmış, gerçekle bağını koparmış futbol ve taraftarlar.

Hep kazananın nasılsa mağdur, hep kaybedenin nasılsa suçlu sayıldığı bir garip hakikat bozukluğu…

***

Ve bütün bunların içerisinde sürüp giden bozuk bir düzen var.

Faili meçhul cinayetler ve bu cinayetlere ilişkin davalar misal. Öldürülenin suçlu, öldürenin kahraman ilan edildiği, gerçeğin bu olmadığını bilenlerin bile sessiz kaldığı bu davalar bir bir kapatılıyor.

Kadın cinayetleri durmadan artarken, kadınların alanlarını daha da daraltabilmek için “aile elden gidiyor” masalları anlatanlar, aileleri dağıtmaya devam ediyor.

Çocukları korumak için artık özel alanlar, özel gayretler gerekiyor.

Doğayı zaten önemseyen yok ama ciddi ciddi bütün hayvanları öldürebilmek üzerine kampanya yapılıp, yüksek yüksek fikirler de anlatılabiliyor.

Herkes medeni bulduğu yerlerin kendine uyan kısmını alıyor.

***

Beş siyah kuğu yavrusu

Beş siyah kuğu yavrusu bazen mutlu eder insanı.

Mutlu ülkelerde daha çok.

Mutsuz ülkelerde bile mutlu edebiliyor, belki hasrettendir.

Güleryüzlü bir umut ancak küçücük bir kediye işkence yapıp öldürenlerin hak ettiği cezayı aldığı, insan öldürenlerin hak ettiği cezayı aldığı, işkence yapanların hak ettiği cezayı aldığı, sloganların değil hakikatin konuşulduğu, bu dünyanın düzenine kanmamış bir memlekette mümkün.

Ama yine de umudu diri tutmak gerekiyor.

Ve görüyoruz işte…

Bozkırın ortasındaki küçücük bir parkta yaşayan kuğular da hayatı yenilemeye devam edip, insanlara direnmeleri için, hayatı anımsatarak, güç verebiliyor.

Gökçer Tahincioğlu kimdir?

Gökçer Tahincioğlu, 1997'den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı.

Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü.

Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş'la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi. 

İlk romanı Mühür, 2018'de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. Üçüncü romanı Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm, Eylül 2023'te yayımlandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

1 Mayıs ve açığa çıkan MGK sırları: Büyük suçlar nasıl cezasız bırakıldı?

1993'ten bu yana failleri bilinen suçlardan söz ediyoruz. Bilinen sırlardan biri değil bu. Belgesiyle, tanıklıklarıyla açığa çıkmış ağır suçlar var ortada. Hem kendi toplumunu manipüle eden ve sonuçları çok ağır konularda karar alarak uygulayan bir yapıyı hem de bu yapıyı yetkilendiren mevzuatı yıllara yayılan haberlerin içerisinde görmek mümkün

Gayrettepe 1. Şube

Gayrettepe yıkılıyormuş… Kentsel dönüşüme girmiş bina, kediyi kurtarmışlar… Hiçbir şey dönüşmeden üstelik, “kurtulamayan” insanların hesabı verilmeden, gözyaşları dinmeden, adalet sağlanmadan

Kırıkhan’daki büyük skandal açığa çıktı: Yoğun bakım hastaları boğularak öldü, “doğal ölüm” belgesi düzenlendi

Depremde yıkılan birçok hastanede unutulan hastaların hayatını kaybettiğini öğrendik. İlk kez yıkılmamış, faal bir hastanedeki hastaların ölüme terk edildiklerini de öğreniyoruz. Ve bunun nasıl itinayla gizlendiğini de görüyoruz