30 Mayıs 2015

Tam seveceğim, bir çocuk katili geliyor…

Bu yazı tüm annelere ve babalara, içimizdeki kadına, erkeğe, çocuğa ve insanlığa yazılmıştır

 ‘’Çocuğu öldür Jon Snow. Kış neredeyse geldi... 
Öldür çocuğu; izin ver Adam doğsun! ‘’ 

(Taht Oyunları, Maester Aemon)

                                ***

 

‘’Bu yazı tüm annelere ve babalara, içimizdeki kadına, erkeğe, çocuğa ve insanlığa yazılmıştır.’’

Annelerin çocuklarını her şeye rağmen sevdiğini söylerler.

Derler ki, katil de olsa, bağrına basar anne yavrusunu, onu ‘iyi’leştirir…

Bir anne düşünün, bir oğlu olsun,

Ya da bir vatan düşünün, yavrusu olan; Ana Vatan...

Yavru ya, haliyle beceriksiz, pek tabii yaramaz da olsun. Onun bir de babası, ya da Devlet Baba’sı olsun…

Hangisini isterseniz, yeter ki reis olsun…

Bu Reis oğlunu her yaramazlıkta asarsa.., ayaklarından, iple, tavana… yirmi koca dakika…Bu çocuk iflah olur mu?

Hayır.

Çünkü çocuk, kendisinde kalsın diye çocukluk, babası gemiyi sürsün, onu kollasın; annesi bağrına bassın, onu beslesin ister.

Çünkü ‘kötüsün’ diyerek değil, ‘iyisin’ diyerek büyütülür çocuktaki ‘insan’.

İyi anneler bilir, yarayı sadece sevgi ve inanç iyileştirir.

*

Rahmetliyi uğurlarken, ilk kez ve belki de yalnızca o zaman, hakiki bir acı vardı Erdoğan’ın yüzünde, terkedilmiş bir çocuğun yoğun ve derin acısı… O zaman annesini çok sevdiğini anladım. Sevgili annesini.., sevmez mi?

*

Hitler, sonra.., annesinin ölümüyle oluşan Führer.

Baba, Lider, Reis demek Führer.

Erdoğan’ın babası ‘Reis Kaptan’ın ‘Reis’i gibi: Führer…

*

Hitler, annesinin teşhisinden sonra, onun ızdırabını yaşarken, günden güne perişan olmuş.

Doğurucu, doyurucu kadınlığından hastalanmış Hitler’in annesi; göğüs kanseriymiş.

Kalbi taşıyan göğsü, tek tür bir doyuma sabitlemiş eril bir babanın kadını, sevgisiz bir kocanın karısıymış Klara Hitler…

Oğlu ise, o sevgisiz babayı doğrultmaya çalışmış ömrü boyu. ‘Yok Adam’ın yerini doldurmak istemiş, sevgili annesinin insan oğlu…

Darmadağın olmuş onu yitirdiğinde…

‘’Annesini kaybettiğinde gördüğüm kederin bu kadar altetiği bir başka insan görmedim.’’ demiş ardından doktoru.

*

Star Wars diyeceğim, müsadenizle:

Çünkü Anakin Skywalker (Ana-kin ya da Enki Yıldızgezgini) geliyor aklıma…

Bu parlak çocuğu keşfeden Jedi O Bi Wan (Hüda 021), onu üstad Yoda’ya (Yoga) götürür.

Jedi’ların başı, Üstad Yoda, gurudur, ustadır, hocadır.

Görür ondaki karanlığı Yoda; bağımlıdır Anakin, anneye.

Sınavı geçecek midir? Görünen o ki hayır.

Ümit vaadeden Jedi… veya annenin kaybını aşamayacak Darth Vader (Dark Father - Karanlık Baba), olacaktır karanlığa hizmetkar…

İzin verir Yoda, yine de, yaşamın denemesine.

*

Sevgiyi kaybedince sevmekten düşmek midir cennetten düşüş. Acaba?

Yoksa insanın daha büyüğüne, çocuktan insana doğma sınavı mıdır sevgiyi kaybetmek?

Anneden dördüncü ayrılış mıdır acaba büyük insana doğmak? Ya da daha büyük bir Anne’ye doğmak mıdır ondan ayrılış?

Acaba?

*

Kadınlığı-anneliği anneden öğrendiği gibi,

erkekliği-babalığı babadan öğrenir insan.

Şimdi, babasının ayaklarını öpen bir çocuğun, Reis olunca ayaklarının öpülmesini istemesi tuhaf mıdır? Anlaşılır…

Ya Reis-i Cumhur olursa ?

Devlet baba gemiyi sürer, kollar, kapsar, korur.

Eğer hastalanırsa kendisi, o zaman ‘Sahip’ olur …

Hem sever hem de döver Sahip; Hötler, Kükrer, Küfrer, Führer!

Ama birazcık ayaklarını öpersen, sakinleşir belki de, yaşlar birikir gözlerinde… Haliyle, fedailik eden, yalayan yutan çok olur. Ne yani, sakinleşmesin mi?

Peki…

Böyle bir baba çocuk katili olmaz mı?

Ya da bir çocuk en fena nasıl katledilir?

Bombalayrak, yağmalayarak bir anda mı?

Ya da kim katil yapar çocukları?

Erkek çocuğunun önünde bir adam, erk organıyla annesinin ırzına geçerse, o çocuk hala yaşar mı? Yaşamasına yaşar, peki Adam olur mu?

*

‘’Anne,

O gece evimizi bastıklarında biz uyuyorduk, gürültüye uyandık, bizi itelediler, kakaladılar, gerisini hatırlamıyorum. Sonra sen gittin ve biz de kaçtık ardından…’’ *

Böyle mi konuşuyor bir adam hala annesiyle, içten içe bir çocuğun sesiyle… Acaba?

Bir devlet, kendi organıyla, çocuğun gözü önünde annesinin ırzına geçerse…

Yaşasa mı, yaşamasa mı iyidir bu çocuk?

Yaşamak istemese de yaşasa, acıyı yaşatsa daha mı iyidir?

Bilmiyorum…

Ama bildiğim bir şey var; yaşanan yaşamında ölüm, onun için artık eşik olamaz.

Böyle ölmüş çocuklar, mesela,

…öç alan, çocuk katili…

…olabilir belki, öldürmekten geri durmaz. Çocukları kurşuna dizebilir, mesela…

Doğru mudur? Asla! Ama anlaşılabilir istersek...

Ö veya bu şekilde, yaşanmadan ölmüş bir çocukluğun hayaletini öldürüyordur belki de çocuk…

“İpini koparmış bir çocuktum. Çocukları bir kuşun budu için dağa çıkarırdım. Babam sinmiş bir insandı. Yükselme hırsı yoktu. Onun en büyük eylemi dağa çıkıp küfretmekti.’’

‘’Babam Ermenilerle dosttu. Türklere, faşistlere karşıydı. Babam bu çürümüşlükte herkesçe dışlanmıştı. Çocukluğumu anlatıyorum. Çünkü sonrası burada gizli. Ben Kürt halkı mücadelesine Kürt olduğum için değil, sosyalist olduğum için el attım.” (Kürt Bahçesi – Yalçın Küçük, Şahin Matb. Ank. 1993)

Böyle sözetmiş çocukluğundan Öcalan. Acaba?

Yoksa erkiyle, pasif -anasına yetmeyen?- babasını mı doğrultuyordu o da? Analıktan fazla nasiplenememiş o eril anası için… acaba?

“Kendimi bildim bileli aile içinde kavgacıydık. Ailede şiddetli huzursuzluk vardı. Ailede çok dayak yedim. Annem iki eliyle gırtlağımı sıkar; üç defa öyle kaldırır indirirdi. Tövbe ettirirdi. Tabii kurtulur kurtulmaz, dışarı kaçar, evi taş yağmuruna tutardım!” (M. Ali Birand, Sabah-20 Ocak 1993)

Böyle olursa tövbe ettiren Allah -veya Ana-, nasıl davranılır Ana-vatana? Taş yağmuruna tutulur mu mesela?

Olabilir… Doğru olmaz, ama anlaşılır istersek…

Peki…

Sevmeyi anneden öğrendiği gibi çocuk, anne de sevgiyi sürdürmeyi babadan öğrenir desek…

Şiddet gören ve acı çeken bir anneyle üzülmek mi ‘daha’ kolaydır, yoksa hakikatin getireceği acıdan kaçmak, kanıksamak mı şiddeti?

Tecavüz kaçınılmazsa keyfini sürmeyi salık verebilir mesela ikincinin seçmeni; ve hatta-belki-zaten, o da istemiştir… (acımıyo ki, acımıyo ki…)

Bu yüzdendir belki de memlekette ırza geçmenin en kolay şey; bu şeyin en ucuz bedelde olması, bu sebeptendir belki –hatta- kadının suçlanması…

Acıyla yorulmuş karmaşık hamurumuz… Hepimiz aynı kapta yoğrulur dururuz…

*

Full Metal Jacket geliyor sonra aklıma; Kubrick; büyük insan… Bir sahne var aklımda, hissi meal, resmi hayal…

Belki keskin nişancı sahnesi de, ben böyle hatırlıyorum:

***

Harap bir hane içinde, ateşler arasında, yıkıntılar üzerinde, Uzak Doğu’lu bir kadın.., can çekişiyor...

O enkazın arasında bir kıvranış, acı çeken uzun bir bakış, akıl almıyor ama neredeyse şiddetle pornografik…

Bir Amerikan askeri giriyor içeriye, kadına doğru tüfeğiyle göbeğinin önünde … ve biz, tüfek-göbek hizasından yaşıyoruz her şeyi…

***

Yaşamımın en ayıltıcı seyirlerden biriydi bu benim için, yaşama erkinin hastalanmış haliydi… bize bunu kim yaptı?...

*

Hayvanlar üzerinde yapılan bir araştırma tespit etmiş ki, afet, kimyasal gibi, türün geleceğini tehdit eden durumlarda hayvanlar hızla üremeye geçiyor.

Erkekler de ölürken boşalıyor. Bilimsel olarak bu böyle.

Yaşamın sürme erki bu sadece.

Ya savaş… sevginin nefrete, sevmenin tecavüze, var edişin yok edişe, yaşamın ölüme döndüğü savaş...

VAR oluş, YOK edilir mi? Hem, zaten ‘oluş’, ‘edilir’ mi?

*

Kadına şiddet, insanlığa ihanettir!

Dedi Erdoğan, ne kadar doğru…

Şiddet!

Doğuran, doyuran, büyüten kadına…

Oradan doğurtan, kollayan kapsayan erkeğe…

Oradan yine kadına, şiddet…

‘’Büyütme beni, büyümek istemiyorum! Ayrılmaktan korkuyorum senden Anne!’’

Büyümekten korkan bir erkeğin, korku çığlığı mı şiddet aslında?

Acaba?

Sevgisizlik, belki de en büyük korkumuz… Peki korkuda sevgi yaşar mı?

Nasıl yaşar sevgi?

Geçmiş geçti… Bugün var, yaşam var, sen, ben ve biz varız… Sevginin esaretidir korku; korktuğumuzdan, onu yaşamazsak korunmayacağız, aksine; tam da korunmadığımızda korkuyu yaşamayacağız.

Tuhaf ama böyle…

Peki ne zaman reşit olacağız?

*

Baba

Kaptan, Reis, Adam, Enki ve Osiris,

Oğul

İnsan, Çocuk, Adem, İsa ve Horus,

Kutsal Ruh

Kap, gemi, Havva, Meryem ve İsis

Buyrun meşhur Üçleme…

Ne o?

Ne oldu?

 - ‘’Kadının adı yoktu?’’

Anasız olur mu hiç? Adı ‘Anne’. İşte, bulundu!

*

Kadın, zannettiğimiz şey değil… cazip bir kısrak değil o sadece;

Kadın; ana, ana; can, Ana Vatan, Dünya Ana ve ana canan.

Erkek, yağız bir delikanlı değil sadece;

Erkek; baba, baba; ruh, Devlet Baba, Cihan Baba ve baba can.

Tek bir tip değil insan;

hem çocuk, hem kardeş, hem eş, hem ana, hem de baba; her insan koca bir cihan.

Ve her biri birbirini yaşıyor, birinin içinde ve ‘’bir’’ tohum taşıyor hepsi teninin derininde; yaşam veren, şans veren, kucak açan, yer veren, bir tohum. Yoda ve Anne’nin bildiği gibi.

Evvela içimizde ve nihayet cihanda ‘sevgi’ olabilir miyiz bir gün? Kadın ve erkek, ben ve öteki, can ve canan olarak, birleşebilir miyiz?

Acaba?

*

Bugün yüzleşme günüdür mahşer günü olduğu gibi… Geçmiş ve ta kendimizle hesap sıfırlama günü.

Destanlara öykündük hep, oysa geçmişimiz zulüm dolu… Çocukluğu kanamış çocukların akıttığı kanla yazıldı tüm destanlar. Bir katliam varsa eğer, hepimiz ona ortağız.

Bu yüzden mi korkuyoruz sorgula-n-maktan?

Acaba?

*

Sürekli kendisini türeten bir korkudur, nefret ve ölümdür; faşizmdir kanser.

Ve vakit, bir cerrah titizliğiyle, hanemize, iliğimize, hücremize işleyen bu kanseri, keskin bir neşterle ayırma vaktidir.

Bir kuşak ailenin dünyayı değiştireceğine inanırım; korkmadan sevebilir, iyileştirebilir miyiz inaçla?

Oğlumuzda, kocamızda, karımızda, kızımızda, annemizde, babamızda, içimizde ve dışımızda, sevgiye hasret o katil çocuğu, sevgiyle buyur edebilir miyiz?

Bir gün belki hem ana, hem baba; Devlet Ana-Toprak Baba, hem de Toprak Ana-Devlet Baba olabilir miyiz?

Bir gün reşit olabilir miyiz?

Acaba?

Müsadenizle Taht Oyunları’na bağlayarak veda ediyorum bu yazıya:

‘’Kadını öldür Khaleesi. Öldür kadını, izin ver Anne doğsun.’’

Kış geldi neredeyse…

Öldür Adem’i Jon Snow, ve bırak İnsan olsun.’’

Amin

Ek: Dün yazıyı bitirdiğimde buraya kadardı, ama güzel bir film seyrettim az önce, paylaşmak istedim: BIYIK

Filme şimdi rastlıyorsam, mucize –her an- olmakta demektir; boşuna olamaz değil mi?

Öyleyse geçmişi öldür sayın okuyucu, öldür geçmişi, izin ver mucize doğsun...


@ErenTopcu_

* Korucu ve asker tecavüzünün yaşattığı dram 14 yıldır sürüyor (Rastin, Blog Yazarı)

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Galatasaray Lisesi’nde tacizin marka değeri var mıdır?

Kol kırılır yen içinde kalır; peki yen de yırtıldıysa?

Bütün bunlar Snowden'ın hain olduğunu ispatlar mı?

Snowden tweet attı, kış geldi, Arap Baharı 6. sezon yaklaşıyor...

'Oku' diye başlayan kitabı 'okuma' diye noktalayan zihniyet

Hiçbir can, hiçbir uğurda feda olmak zorunda değildir