04 Eylül 2015

Denizden gelen...

Hep beraber ölüyoruz o çocuk bedenlerde; uyanamadık insanlık

“Abzu’nun Yedi Bilge’si; efendileri Ea gibi yüce bilgelik bahşedilmiş saf puradu balıkları nerede?”*

Günkara heyhat!

Karaya oturdu gemi, insanlık kıyıya vurdu.

Derler ki insanlığın doğduğu zamanlarda, denizden gelenler çıkmış karaya; yıl bin yıllar öncesi. Tarımı, el işini, yazmayı, ahlakı, hukuku, tapınak ve şehir yapmayı öğretmişler insana. Böyle der Sümerliler; Apkallu derler onlara.

Deniz, yaşam, balık, bilgi… Ab, rahim, İbrahim, brahma…

Şimdilerde balık tutmayı öğretmek makbul, denizden ölüm geldi.

Apkallu kabartmaları bulunur Asur saraylarında. Asur, Assyria; yani bugünkü Suriye.

Bilmiyorum doğru mudur, nasıldı o gün insan; ne kadar insan, ne kadar goril gibiydi, ne kadar anladı, ne kadar öğrenebildi? Bilmiyorum…

Bildiğim kadarı Tevrat’tan;


1Başlangıçta dünyadaki bütün insanlar aynı dili konuşur, aynı sözleri kullanırlardı. 2Doğuya göçerlerken Şinar bölgesinde bir ova buldular ve oraya yerleştiler. 3Birbirlerine, 'Gelin tuğla yapıp iyice pişirelim.' dediler. Taş yerine tuğla, harç yerine zift kullandılar.4Sonra, 'Kendimize bir kent kuralım.' dediler, 'Göklere erişecek bir kule dikip ün salalım. Böylece yeryüzüne dağılmayız.' 5Tanrılar, insanların yaptığı kenti ve kuleyi görmek için aşağıya indi 6ve şöyle dedi: 'Tek bir halk olup aynı dili konuşarak bunu yapmaya başladıklarına göre düşündüklerini gerçekleştirecek, hiçbir engel tanımayacaklar. 7Gelin, aşağı inip dillerini karıştıralım ki birbirlerini anlamasınlar.' 8Böylece Tanrılar, onları yeryüzüne dağıtarak kentin yapımını durdurdu.” **

O gün bugündür aynı gemideyiz insanlık. Bakalım ne kadar yol almışız?

“6 Ağustos 1996 yılında, ABD’nin Chicago kentinde bulunan Brookfield Hayvanat Bahçesi’nde çok ilginç bir olay yaşandı. Üç yaşındaki bir çocuk gorillerin arasına düştü. Bunu gören 8 yaşındaki dişi bir goril hemen çocuğu kucağına alıp emniyetli bir yere götürdü. Bir kütüğün üstüne oturdu ve baygın haldeki çocuğu kucağında sallayarak kendine getirmeye çalıştı. Daha sonra çocuğu hayvanat bahçesinin bakıcılarına teslim ederken, hem sevgisini belli eder hem de iyileşeceğini söylercesine bir iki kez sırtına vurdu.

Dişi gorilin adı Binti Jua idi. Kameralara çekilen olay bütün dünyada gösterildi. Onu doğadan koparıp hayvanat bahçelerine hapseden insanlığa ders veren Binti, kahraman ilan edildi.

 Peki, goril Binti’nin bu hareketi niye önemliydi? Çünkü Binti’nin davranışı, “empatinin”, yani “kendini başkasının yerine koyarak onun durumunu anlama; ötekinin acısını hissetme” yeteneğinin, sadece insanlarda değil, hayvanlarda da olduğunu gösteriyordu.”***

Binti Jua’nın yeteneğini nasıl yitirdik insanlık?

“Ekmek elden su gölden yaşıyor, onun keyfi yerinde” diyebilirsiniz.

Doğrudur; ekmek kavgasında kaybolmuyor goril, ancak o da hücresinin ötesini göremiyor, belki hücrede olduğunu bile bilmiyor.

Aylan ve Galip Kurdi’nin ölümünden önce Libya kıyılarına çocuklar vurdu, gördünüz mü insanlık?

Neden bu kadar yaygın olamadı? Neden kıyımıza vurmadan hissedemiyoruz? Ve neden ölüm kadar acı eşiğimiz?

Neden elimizden bir şey gelmiyor?

Acaba bir şey yapmak istemiyor, bir şey olsun mu istiyoruz?

Olmuyor, ölüyor göremiyor muyuz?

Dillimizi karıştırdılar, böldüler mi bizi? Dinleri de diller gibi mi böldüler? İnandık, karıştık, bölündük mü biz? Kendimizden ötesini göremez bir hücrede miyiz?

Oysa aynı gemideyiz ve gemi batıyor şimdi; denize gidiyor denizden gelen.

Günahkâr heyhat;  

sen, ben ve onlar, bunu hep beraber yaptık; insan olmanın gereğini ve amacını unutarak.

Hep beraber tükettik üretmediğimiz hayalleri.

Sunulan hülyaların peşinden koşmayı hep beraber seçtik.

Yüzümüze vurulduğunda hakikat öbür yanağımızı çevirmeyi seçen bizdik. Hakikiyi çarmıha germeyi biz seçtik.

Kendimize inanmamayı, kendimizi sevmemeyi; aramızdan yükseleni aşağı çekerken, kim olduğunu bilmediğimiz yüksek sesleri omzumuzda taşımayı seçen bizdik. Böylelikle cehaleti ve cahilleri biz de seçtik.

Sosyal medya denen afyonu, yüksek hayallerle lehimize çevirme şansımız varken bunu geri çevirmeyi, susturduğumuz benliğimizi beğendirmek için yediğimiz her haltı paylaşmayı seçtik.

Geçenlerde duyarsızlıktan serzenince, bir arkadaş;

“Sosyal paylaşım platformlarının kullanım amacı kişiden kişiye değişiklik gösterir; kimisi ilgilendiği haberi paylaşır, kimisiyse selfie çeker. Kimse kimseyi ilgi duyduğu ya da duymadığı konular sebebiyle yadırgayamaz ve yargılayamaz.” buyurdu.

Pek tabii harikalar dünyasında da gezsin Alis, lakin insanla ilgilenmeyen insanı yadırgıyorum, yargılama yetkim olsaydı eğer dünyada yalnız bunu yargılardım.

“Belki gülmeye ihtiyacı vardır listedeki kişilerin? Belki çok ağlamışlardır?” dedi bir diğeri…

Çok ağlamak? Gülmeye ihtiyaç duymak? Neye gülebiliyoruz peki? İnsanlık ömür boyu ağladı. Doğu tarihi boyunca ağladı. İnsanlık kan ağlıyor; hayatta kalmaya ihtiyacı var; ne gülmesi?

“Hiç bir şey ak kara değil "ya sev ya terk et" in hiç birimize bir şey getirmeyeceği aşikar.” dedi bir başkası.

Yok sevgili kardeşim; artık her şey ya ak, ya kara; ya yaşam, ya ölüm; ya savaş, ya barış; ya güç, ya sevgi; seçim vakti, dahası yok.

Şöyle elimizin tersiyle gözümüzü silip uyanmak zorundayız uykudan. Rehaveti defetmek zorundayız. Kendimizi ensemizden tutup çıkarmak zorundayız bu ölüm döşeğinden.

Gelecek, emniyet, hayaller vesaire, tamamı farazi artık; en az ‘komplo teorileri’ kadar farazi, en az bilim-kurgu filmler kadar ’fantastik’.

Artık ilk önce hakikate, onun huzurunda kendimize ve kendimizden doğru insana bakmak zorundayız.

Nedir insan? Ne yapar? Aslında ne yapabilir? Bir sürünün ardından bataklığa yürümek midir tek seçimi?

Zannetmem.

Henüz insan olmadık; yolcu bile değiliz, yolculuğun sonundaki okyanusa giden yoluz biz. Lakin gül bahçesi değil, engebeli ve çorak bir yolculuk insan olmak. Öte taraftan yaşamaya değer tek şey.

Hep beraber ölüyoruz o çocuk bedenlerde; uyanamadık insanlık; bari huzur içinde uyu desem, o da yok, öyleyse hadi uyan.


@ErenTopcu_

* Erra Destanı, Melammu Projesi: Doğu ve Batı’da Asur ve Babil’in Entelektüel Mirası

** Tevrat, Yaradılış 11-91

*** BedavaGazete.wordpress.com 

Yazarın Diğer Yazıları

Galatasaray Lisesi’nde tacizin marka değeri var mıdır?

Kol kırılır yen içinde kalır; peki yen de yırtıldıysa?

Bütün bunlar Snowden'ın hain olduğunu ispatlar mı?

Snowden tweet attı, kış geldi, Arap Baharı 6. sezon yaklaşıyor...

'Oku' diye başlayan kitabı 'okuma' diye noktalayan zihniyet

Hiçbir can, hiçbir uğurda feda olmak zorunda değildir