Yüzde 14,9’luk parlemento kadın temsiliyeti oranımız ile dünya sıralamasında Uganda'nın, Afganistan'ın, Sudan’nın, Trinidad Tobago'nun, Burundi’nin, Kamboçya’nın, Tanzanya’nın hatta Birleşik Arap Emirlikleri’nin gerisinde, 121. sırada yer alırken 8 Mart Kadınlar Günü konuşmaları yapıp “Kadınlar Günü Kutlu Olsun” dememeliyiz.
Beş başbakan yardımcısı arasında bir tek kadının bulunmadığı, 21 bakanın sadece 2’sinin kadın olduğu gerçeğini bile bile “Kadınlar Günü Kutlu Olsun” dememeliyiz.
Bir tek kadın müsteşarımızın olmadığını, 81 valinin de sadece 2'sinin kadın olduğunu hatırlayarak “Kadınlar Günü Kutlu Olsun” dememeliyiz.
Yerel yönetimlerde, eğitimde, yargıda, iş ve meslek örgütlerinde kadının adının olmadığı bir ülkede “Kadınlar Günü Kutlu Olsun” dememeliyiz!
Bugün 8 Mart… Dünyanın her yerinde kadın hakları tartışmalarının en çok yapıldığı gün. Erkeklere özgü konuların genel insan hakları konuları içerisinde tartışılırken, kadınlara özgü olanların ayrı bir kategori oluşturması oldukça maindar elbette. Tartışmanın yaşandığı yerde gelişme yaşandığını kabul ediyorum; fakat kadın temsiliyetinin her alanda sınıfta kaldığı bir ülkede “Kadınlar Günü Kutlu Olsun” demenin içerisinde bulunduğumuz durumu tam okuyamadığımız anlamına geldiği kanaatindeyim. Bu nedenle, yukarıda bahsettiğimiz alanlardaki istatistiksel gerçeklere göz atmakta fayda olduğunu düşünüyorum:
Bahsi geçen yüzde 14,9’luk kadın parlemento temsiliyeti ile 121. sırada olmak demek ne demek?
121. sırada olmak demek, tüm Avrupa ülkelerinin gerisinde olmak demek. Sadece İsveç (%44), İzlanda (%41), Danimarka (% 37) gibi kadın haklarının her konuda önde olduğu Kuzey Avrupa ülkelerinde değil, İspanya (%40), İtalya (% 31) gibi ortak bir Akdeniz kültürü paylaştığımızı düşündüğümüz Akdeniz ülkelerinden de, Estonya (%24), Slovakya (%19), Bulgaristan (%20) gibi yeri geldiğinde ekonomik üstünlüğümüzü ortaya koyarak “Avrupa Birliği” üyeliklerine karşı çıktığımız ülkelerden de gerideyiz demek.
121. sırada olmak demek, Türki Cumhuriyetlerin gerisinde olmak demek. Kazakistan’da (%26), Azarbaycan’da (%17), Türkmenistan’da (%26) Tacikistan’da (%19), Özbekistan’da (%16), Kırgızistan’da (%19) kadın temsiliyeti bulunurken bizim %14,9 oranımız ile daha gidecek çok yolumuz var demek.
Bununla da kalmıyor maalesef. 121. sırada olmak demek Libya’nın (%16), Malawi’nin (%17), Bangladeş’in (%20), Irak’ın (%27), Tunus’un (%31) gerisinde olmak demek. Afganistan’ın (%28), Sudan’ın (%31), Vietnam’ın (%24), Birleşik Arap Emirlikleri’nin (%23), Sudi Arabistan’ın (%20) gerisindeyiz demek…
121. sırada olmak demek geçen sene bulunduğumuz 90. sıradan 31 ülke daha da geriye düştüğümüzü görmek demek.
121. sırada olmak demek Gana, Buhutan, Benin, Kongo, Papua Yeni Gine’nin önünde olmayı sevinme nedeni saymayacaksak bu oranlarla “Kadınlar Günü Kutlu Olmasın” demek…
Yerel yönetimlerde kadının olmadığı bir ülkede “Kadınlar Günü Kutlu Olsun” dememeliyiz!
Türkiye gerçeğini okuyabilmek için yerel yönetimlerdeki kadın temsiliyetine de bir göz atalım. İlk bakışta 30 Büyükşehir Belediye Başkanının sadece 3’ünün, 1351 Belediye Başkanı’nın sadece 37’sinin kadın olduğunu görüyoruz. Partiler arasında nasıl bir fark bulunduğunu anlamak için belediye başkanlarının parti dağılımlarına bakacak olursak:
AKP’nin 1, CHP’nin1, HDP’nin 1 kadın büyükşehir belediye başkanı var. MHP’nin ise hiç kadın büyükşehir belediye başkanı yok. Belediye başkanlarına baktığımızda AKP’nin 800 başkanından 7’sinin, CHP’nin 226 başkanından 6’sının, HDP’nin 97 başkanından 23’ünün, MHP’nin 116 başkanından sadece 1’inin kadın olduğunu görüyoruz. Yerel yönetimlerdeki kadın temsiliyetinin bir tek partide bile %50 oranını yakalayamadığı bir ortamda “Kadınlar Günü Kutlu Olsun” dememeliyiz.
Yerel yönetimin başlangıç noktası sayılan muhtarlarımıza bakacak olursak 50,292 muhtarın sadece 640’nın kadın olduğunu gerçeği ile karşı karşıya kalıyoruz.
Parti il başkanlıklarındaki durumun farklı olma ihtimalini düşünerek il başkanlıklarına da bakacak olursak HDP’nin eşbaşkanlık sisteminden dolayı her ilde kadın il başkanının bulunduğunu, diğer partilerin 81 il başkanlığında ise AKP’nin bir tek kadın il başkanı bulunmazken, MHP’nin 1, CHP’nin 2 kadın il başkanı bulunduğunu görüyoruz.
Eğitimde kadın yoksa “Kadınlar Günü Kutlu Olsun” dememeliyiz!
1870 yılında ilk kadın müdür göreve atanmışken bugün 179 rektörün sadece 17’sinin kadın olduğu bir ülkede “Kadınlar Günü kutlu Olsun” dememeliyiz.[1].
Yargı’da kadının sesi yoksa “Kadınlar Günü Kutlu Olsun” dememeliyiz!
Yüksek Yargı Organı Başkanları’na bakacak olursak Türkiye gerçeğinin yansımasını yargıda da bir kez daha görebiliyoruz.
Danıştay :1
Anayasa Mahkemesi : Yok
Yargıtay: Yok
Sayıştay: Yok
HSYK: Yok
Yüksek Seçim Kurulu: Yok
İş ve Meslek Örgütleri’nde kadının temsiliyeti yoksa “Kadınlar Günü Kutlu Olsun” dememeliyiz[2]
Meslek Odalarındaki kadın başkan sayısına bakacak olursak:
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD): 1
Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD): Yok
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB): Yok
Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konf. (TUSKON): Yok
Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konf. (TESK): Yok
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti : Yok
İnşaat Mühendisleri Odası (İMO): Yok
Makine Mühendisleri Odası: Yok
Türkiye Barolar Birliği: Yok
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği: Yok
Türk Tabipler Birliği: Yok
Mücadeleyi kazanıncaya kadar “Kadınlar Günü Kutlu Olsun” dememeliyiz!
Mücadele verildiği, kazanıldığı zaman hukuğun da “ister istemez” hayata ayak uydurmak zorunda kaldığını daha önceki gelişmelerden biliyoruz. Bunun en iyi örneklerinden birisi Arjantin’de Plaza de Mayo’da “kayıp olma durumu” insan hakları söyleminin bir parçası değilken, yaptıkları protestolarla bu durumu insan hakları söyleminin bir parçası haline getiren annelerin başarısında gördük. Bu nedenle, biz kadınlar sürekli mücadele etmeli, sürekli haklarımızı aramaya devam etmeliyiz. Erkeklerin hoşgörüsüne sığınarak değil, haklarımızı talep ederek mücadele etmeliz. Aksini söyleyenlere, 1913’te “Kadınlar Dünyası” dergisinde çıkan Nuriye Mevlan’ın yazısına kulak verdirmeliyiz: “Evet, Osmanlı erkeklerinin bir kısmı biz kadınları müdafa ediyor, görüyoruz, teşekkür ediyoruz!.. Biz kadınlar hukukumuzu bizzat kendi içtihadımızla müdafaa edebiliriz. Erkekler bizi daima mahkum, daima esir etmişlerdir. Erkekler yüzünden çekmekte olduğumuz zulmun define bugün biz erkeklerin mürüvvetinden istemeye tenezzül eder miyiz?[3]” 1913’te bu başkaldırı dile getirilebiliyorsa, bugün sesimizi daha yüksek çıkarabilmeliyiz.
New York Times’ın yazarlarından Nicholas Kristf ve Sheryl WuDunn’un yazdığı ve tüm dünyada uygulanan şiddeti konu alan “Half The Sky” (Gökyüzünün Yarısı) isimli kitap tüm dünyada büyük ses getirmişti. Bizim gökyüzümüzün yarısı bu ülkede gerçek anlamda söz sahibi oluncaya kadar mücadele devam etmeliyiz ve bu mücadele kazanılana kadar “Kadınlar Günü Kutlu Olsun” dememeliyiz!
[1] 2013 yılında konuyla ilgili ilk yazımı yazdığımda bu rakam 105 rektörden sadece 5’inin kadın olduğunu düşünürsek geçen sürenin bize ilerlemek bir yana, sürekli gerilediğimizi gösteriyor.
[2] www.ka-der.org.tr
[3] “Hukuk-u Nisvan”, Kadınlar Dünyası, 4 Nisan 1329, no:1, s.1; akt: Serpil Çakır, Osmanlı Kadın Hareketi, s.125.