20 Şubat 2015

Tacize, tecavüze, şiddete ilk taşı günahsız olan atsın!

Hiç tanımadığın bir yüze bakar gibi bakmalısın "insanlık"tan doğru yüzüne.

Sen gazeteci; kaç kadın meslektaşını taciz ettin, düşün bakalım. Tacizden bile saymadığın sırnaşmalarla bunalttığın o kadınları hatırla. Misal, bir oteldeki PR ağırlamasına götürdüğün gazeteci adayı kadınları taciz ettin mi, ihtimal tecavüz? Kurbanlarını konuşamamaya da mahkûm ettiğini bilerek gazetende kimlere akıl, kimlere ahlak dersleri verdiğini bir düşün. Ve seni er ya da geç bulacağız, unutma!

Sen, vazife ve selahiyetlerini protesto hakkını kullanan gençlere, memurlara,öğrencilere, kadınlara, işçilere, daha açılmamış gözlerle seni temaşa eden çocuklara mermi, gaz ve copla, öldürmeyle, yaralamayla, darpla tebliğ eden polis; yardım isteyen kaç kadını celladına iade ettin?

Sen savcı arkadaş; kaç kadının celladının peşine düşmedin, dayağın, tacizin, işkencenin içinde, ölümün eşiğinde adalet uman kaç kadının hayatını dert etmedin, erkek dayanışmana çarpan kaç kadının "koca, sevgili, baba, abi" vesikalı zalimine yol verdin?

Ya sen hâkim bey; kaç cellada hakim olabilidin, olmak istedin, sıradaki cellatları caydırabildin? Kaç celladı "mahkemede efendi duruyor" tenzilatıyla yargılayıp, kadın bedeni üzerinde icra edilen taciz, işkence ve cinayetlerden indirimler ikram ettin?

Sen doktor; Hipokratik mahallerde kaç kadını fazladan "muayene" ettin, mıncıkladın, bir çare arayışına emanet edilmiş kaç kadının bedenine mikrobunu bulaştırdın, kaç zihni yaraladın?

Sen siyaset ağası; sağdan sola, soldan sağa kaç kere kadınların üzerine erkekliğin bayrağını salladın? Şiddetin, hırsızlığın, yolsuzluğun, rüşvet ve uğursuzluğun faili, yardımcısı, yatakçısı, şakşakçısı olmuş aklınla, mülkiyetine geçirdiğini sandığın kadının bedeni üzerinde inşa etmeye kalktığın şeyi nasıl ahlak sandın?

Sen sandıkların sultanı; "makyajına" bakarak kaç kadının "bozulmuş kaporta" olduğuna hükmettin, kaç insan evladını "kadın mıdır, kız mıdır" diye aşağılamaya kalkıştın? Özgecan'ın kederini isyanla da yaşayan feministlere kendi inancını buyurduğun gibi karıştığın başkalarının inancına, tavrına, inançsızlığına kaç kere hürmet edebildin?

Sen, kod adı "solcu" abi; kaç kez kadın dövdün, yakınındaki herkesin bildiği ama ifşa etmediği bu sırların pis dünyasında yine dövdün, yine dövdün? "Abiliği", "arkadaşlığı", "yoldaşlığı" kaç tacizin, tecavüzün maymuncuğu haline getirmeye çalıştın?

Sen hocam; derste sırada, içerde dışarda kaç kız öğrencini, kaç asistanı, kaç kadını taciz ettin? Kaç kez statünü erkekliğe tahvil edip hocalığı "yönetmen yatağı"na çevirmeye yeltendin?

Sahi yönetmen; sen kaç kadını rol, replik, şöhret ihtimali üzerinde inşa ettiğin iktidarla taciz ettin, kaç kadına, evet, saldırdın?

Sen şair, hikâyeci, romancı; yazarlığına hürmet eden kaç kadına şöhretini "bize de mi lolo" lisanında tebliğ ettin?

Sen sözüm ona muhabbet erbabı; meyhanede, barda, kafede, yolda kaç kadını taciz ettin, kaç kadın hikâyesine salyanı bulaştırdın?

Sen taksici, minibüsçü, otobüsçü; kaç kadını dikiz aynasından, vites kolundan, para üstünden, bıyık altından, kirli ağzından taciz ettin, taciz-tecavüz yollarında direksiyon salladın?

Sen 'gerektiğinde kahraman, polis ve hâkim' de ilan edilen esnaf; kaç kez kadınlara, o daima emrinde olduğun saldırgan bedenine sanki çikolata sürüp seni yalayıp yutmak istiyorlarmış gibi davrandın, göz dikip, endam süzüp sırnaştın?

Sen dede, baba, amca, kuzen, kızan, hısım, akraba; sana emanet de olabilmiş ilişkileri, bir ihanete çevirdiğin o fişe takılı kalmış şehvetinle kirlettin, ensestin "omerta" anlaşmasıyla karartılmış aşağılık dehlizlerinde kaç kız çocuğunu salyalarınla yaraladın, yaraladın, yaraladın?

Ve sen; lezbiyenleri, geyleri, biseksüelleri, interseksleri, transları kaç kez aşağıladın, nefret faslında hedef gösterip, muhabbet faslında yılışık sırıtmalarla mevzu ettin? Belki de içindeki bir başka "sen"den kaç kez nefretle, şiddetle, tacizle, tecavüzle kaçmaya çalıştın? Nefretle ağır yaralı bîçare beyninden o insanlara nasıl tedavi buyrukları uydurdun?

Pişmanlık duymadan durmaksızın suç işleme sırasına girmiş kronolojik bir rastlantıdan... Uzun, çok uzun bir mazinin artığı olmaktan... Şartlanılmış bir şiddetten... Öğrenilmiş bir şımarıklıktan... Sıradanlaştırdığın bir kötülükten... Cinsel arzu ve eylemi daha yolun başında en büyük hakaretin lisanı sanmış bir yanlışlıktan... İnsanların eşit olduğunu bir türlü kabullenemeyen mağarada kalmış iki ayaklı bir zavallılıktan ibaret olan sen... Eşitlik insan icadı oğlum.
Bir türlü "insan" olamayan "insanoğlu"m!

Hiç tanımadığın bir yüze bakar gibi bakmalısın "insanlık"tan doğru yüzüne.
Yüreğini iyileştirebilecek yegâne şeyi yapmıyor, yasını tutmuyor, insanları durmaksızın yaralayıp yok ederken kendine bir düğüm daha atıyorsun.

Dokunarak yaraladığın, saldırarak yok ettiğin insanlar seninle lanetlenerek meşhur olmak için fazla iyiler.
Bak Özgecan da uçtu ve aynı mağaradan çıkma marifetle duyuldu, ama etme, her şeyi yeterince tüketmiş kendi hikâyenin yasını tutmadan şu zifir mazinle onun hatırasına bulaşma.

Füruğ Ferruhzad'dan, daha 32'sinde uçtuğu şu yalan dünyaya gelsin…
Kuş ölür, sen uçuşu hatırla...

 

Yazarın Diğer Yazıları

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

T24 14 yaşında; nasıl da yılları buldu bir mısra boyu macera…

Bağımsız, sorumlu, güvenilir, yüksek profesyonel ve etik standartlarda gazetecilik, sadece gazetecilerin değil toplumun bütün katmanlarının meselesi haline gelmedikçe, sesimizi kısanlar sadece başkaları olmaz!

Schengen vizesi eziyeti için gazetecilere çağrı, AB başkentlerine mektup

Sığınmacı sorunuyla, üstelik milyonlarca insan eşliğinde Türkiye de muhatap. Ancak bu durumun, örneğin Federal Almanya’nın Volkan Konak, Deniz Türkali gibi sanatçıların da vize başvurularını reddetmesiyle nasıl bir ilgisi olabilir? AB ülkeleri diplomatlarının, sürekli mesai yaptıkları gazetecilere, vize talebi söz konusu olduğunda, “Bizim için Edirne sınırına kadar gazetecisiniz” anlamına gelen tavrı vize rejiminin amaçlarına uygun mu? Peki gazeteciler ve meslek örgütleri, yıllardır süren bu kötü muameleye karşı neden sessiz, neden bu eşitsiz ilişkiyi reddetmiyorlar?