07 Aralık 2011

Prof. Müftüoğlu'nun Hürriyet'teki etik ihlali

Hürriyet Pazar'da gözüm yukarıdaki başlığa takılınca, altındaki yazıyı...


“Faydalı demiyorum, gerekli bir içecek...”
Hürriyet Pazar'da gözüm yukarıdaki başlığa takılınca, altındaki yazıyı okumadan edemedim. Başlığın ilk bakışta zorlayan Türkçesi, gönüllü katılım daveti içeren “faydalı” ile yetinmiyor, “zorunlu” tüketim çağrısı yapan bir “gereklilik”ten söz ediyordu.
Prof. Dr. Osman Müftüoğlu'nun Hürriyet Pazar'ın “Sağlık” sayfasındaki köşesinde bu hafta konu maden sularıydı.
Tesadüfe bakın ki, bir arkadaşımın aniden ortaya çıkan yüksek tansiyon sorunu nedeniyle geçtiğimiz hafta konuştuğumuz meselelerden biri de buydu; maden suları. Daha doğrusu, maden sularının tansiyonu yükseltebileceği, bu nedenle tansiyon hastaları için tehlikeli olabileceği.
Prof. Müftüoğlu; zeytinyağı yerine ayçiçeği, mısırözü, pamuk yağı ve margarin gibi yağların kullanılması ile maden suyu tüketiminin son derece düşük olmasını, Türkiye'deki mutfak kültürünün iki yaygın hatası olarak ele alıyordu. Bu girişten sonra yağ meselesine ayrı bir yazıda değineceğini belirten Müftüoğlu, pazar günkü yazısını maden suyuna ayırmıştı.
Avrupa ülkelerinde kişi başına yıllık maden suyu tüketiminin 100-150 litre dolayında olduğu, Türkiye'de ise bu rakamın 5 litreyi bulmadığı (Kızılay'ın verdiği bilgilere göre 6 litre D.A) belirtilen yazıda maden suyunun yararları anlatılıyordu. 
Bir maden suyu cenneti olmasına rağmen Türkiye'deki tüketimin düşüklüğünü “bilgi eksikliğine” bağlayan Müftüoğlu, yazısının başlığa çıkan bölümünde şunları söylüyordu:
“Faydalı demiyorum, gerekli bir içecek. Bu sular yeryüzünün derin katmanlarından süzülerek yeryüzüne çıkıyor. Magmadan aldığı karbondioksit gazının basıncıyla yeryüzüne çıkan bu 'çok özel sular' yeryüzüne çıkış yolculuğunda farklı katmanlardan geçerken farklı mineralleri de dağarcığına doldurarak yollarına devam ediyor. Ve işte bu nedenle de maden suları mineral yükü bakımından oldukça zengin. Kalsiyum, magnezyum, potasyum içerikleri bir hayli fazla oluyor. Zaten işin püf noktası da bu.”

'Her yaşta herkes içebilir'

Müftüoğlu'nun sözleri elbette doğru, ama işin püf noktası bu mu acaba? 
Dikkatle okumama rağmen, Müftüoğlu'nun yazısında tansiyon konusunda bir uyarı görmedim. Aksine, Müftüoğlu'nun yazısı şu satırlarla sona eriyordu:
“Kısacası maden suyunu her yaşta, herkes içebilir. İmkânınız varsa günlük içecek planınızda maden suyuna daha çok yer ayırın.”
Müftüoğlu'nun, çevresinde çok sevilen, güvenilen bir hekim olduğunu bildiğim için, bu tansiyon meselesine takıldım. Acaba yanılıyor muyum diye arama motorundan tekrar baktım ve bazı maden suları konusunda yüksek tansiyon uyarısı yapıldığını teyit ettim. Örneğin, Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Hastanesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı'ndan Prof. Dr. Sıddık Ülgen, Hürriyet'te de yayımlanan açıklamasında, sodyum oranı yüksek maden suları konusunda tansiyon uyarısı yapıyordu. Ülgen, bu ürünlerin tüketilmemesini tavsiye ediyor ve “maden suyu üreten firmaların şişelerin üzerine yüksek sodyum içeren suların yüksek tansiyona yol açabileceği konusunda uyarıcı yazılar koyması gerektiğini” söylüyordu.

Yazının altındaki ilan

Arama motorundan sonra tekrar Müftüoğlu'nun yazısına döndüm ve ilk okumada fark etmediğim bir şey gördüm. Doğrusu fark edilmeyecek gibi değildi, ancak yazıya odaklandığım için görmemiştim. Müftüoğlu'nun yazısının altında yarım sayfaya yakın bir ilan vardı:
Sırma maden suları!
Müftüoğlu'nun yazısı ilandaki Sırma şişelerinin iki kenarından aşağıya kadar inmiş ve yazıya karınca duası kadar bile olsa “ilan” notu düşülmemişti.
Bu yazı, “Müftüoğlu'na maden suyu yazısı mı sipariş edildiği, yoksa maden suyunu yazınca Sırma'dan reklam mı istendiği” sorusuyla sona erecekti. 

Müftüoğlu Sırma Su için çalışıyor

Bu sorular baki, ancak Sırma'nın internet sitesine de (sirmagrup.com) bakma ihtiyacı hissedince iş değişti. Zira sitede, Sırmagrup'un Prof. Osman Müftüoğlu ile çalışmaya başladığı Kasım ayında ilan edilmişti. Sitenin “Haberler” bölümündeki duyuraları, başlığından itibaren birlikte okuyalım:

''Sırma Su, yeni projelerinde Müftüoğlu'na danışacak.''

Piyasaya yeni ürünlerle giriş yapma hedefi taşıyan Sırmagrup, yeni projelerinde Profesör Doktor Osman Müftüoğlu ile çalışma kararı aldı. 1991’de Sırma maden suyuyla sektöre giriş yapan Sırmagrup, yeni projelerinde Prof. Dr. Osman Müftüoğlu’nun danışmanlığına başvurdu. “Su, benim çok önceden beri ilgimi çeken bir alan. Vücudumuzun yüzde 70’i sudan oluşuyor” diyen Prof. Dr. Osman Müfüoğlu, kısa bir süre sonra suyun dünyadaki en değerli doğal maddelerinden birisi haline geleceğini ve bilinçli su tüketiminin önemini vurguladı. Müftüoğlu, bilinçlendirme çalışması olarak küçük kitapçıklar hazırlatılacağını açıkladı.”

''Sırma, Osman Müftüoğlu ile Birlikte Sağlıklı İçecek Üretecek.''

Prof. Dr. Osman Müftüoğlu’nun danışmanlık vermeye başladığı Sırmagrup Eylül ayından itibaren piyasaya yeni su ve maden suyu çeşitleri sunmaya hazırlanıyor. Sırmagrup Yönetim Kurulu Başkanı Davut Dişli, Osman Müftüoğlu danışmanlığında yeni ürünler geliştirdiklerini belirtti...”
Sitede aralık ayında yapılan duyuru da şöyle:

''Osman Müftüoğlu Su Konusunda Halkı Bilinçlendiriyor.''

Sırmagrup su ve maden suyu konusunda halkı bilinçlendirmek için oldukça büyük bir adım attı. Sağlıklı bir yaşam sürdürebilmek için, doğal kaynak sularından tüketmenin önemini vurgulayan Sırmagrup, Osman Müftüoğlu danışmanlığında halkı bilinçlendirmeye devam edecek. (…)  Önümüzdeki günlerde Osman Müftüoğlu ile Sırmagrup ortak çalışmalar yürütmeye devam edecek.”


Başka şirketler de Müftüoğlu'na danışıyor mu?

Gazetecilerin bedava ağırlandıkları geziler karşılığında yazılan şirket haberleri bu köşede üzerinde en çok durulan mesleki konu oldu. Bedava geziler için şirketlere uzatılan pasaportlar, gazetecilerin kendi sicillerine düştükleri utanç kayıtlarıyla dolup taşıyor!
Prof. Müftüoğlu da, 4 Aralık Pazar günü Hürriyet'te yayımlanan yazısıyla, kendi siciline etik dışı bir kayıt düşmüş bulunuyor.
Şimdi Müftüoğlu'nun; bir hekim olarak danışmanlık yaptığı başka şirketler olup olmadığını, eğer varsa bugüne kadar o şirketlerin ürünleri konusunda köşesinde neler yazdığını, o yazılarda da maden suyu-yüksek tansiyon ilişkisi gibi ihmal ettiği noktalar bulunup bulunmadığını açıklaması gerekiyor.
Müftüoğlu, Sırmagrup'un danışmanlığını üstlenirken, geçmişte Prof. Ali Atıf Bir'in gazeteden ayrılmasıyla sonuçlanan bir deneyimi de bulunan Hürriyet yönetiminden izin aldı mı bilmiyoruz... Ancak en azından profesyonel ilişkisini sakladığı okurlarına karşı bir özür borcu bulunan Müftüoğlu'na Doğan Medya Grubu Meslek İlkeleri'ni hatırlatarak noktalayalım:

Madde 4 -
Yayına konu edilen veya edilmesi düşünülen kişilerden ve kurumlardan meslek etik ve geleneklerine aykırı hiçbir hediye ve ayrıcalık kabul edilemez.

Madde 18 -
  İlan ve reklam niteliğindeki yayınların bu nitelikleri tereddüde yer bırakmayacak şekilde belirtilir.

Yazarın Diğer Yazıları

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

T24 14 yaşında; nasıl da yılları buldu bir mısra boyu macera…

Bağımsız, sorumlu, güvenilir, yüksek profesyonel ve etik standartlarda gazetecilik, sadece gazetecilerin değil toplumun bütün katmanlarının meselesi haline gelmedikçe, sesimizi kısanlar sadece başkaları olmaz!

Schengen vizesi eziyeti için gazetecilere çağrı, AB başkentlerine mektup

Sığınmacı sorunuyla, üstelik milyonlarca insan eşliğinde Türkiye de muhatap. Ancak bu durumun, örneğin Federal Almanya’nın Volkan Konak, Deniz Türkali gibi sanatçıların da vize başvurularını reddetmesiyle nasıl bir ilgisi olabilir? AB ülkeleri diplomatlarının, sürekli mesai yaptıkları gazetecilere, vize talebi söz konusu olduğunda, “Bizim için Edirne sınırına kadar gazetecisiniz” anlamına gelen tavrı vize rejiminin amaçlarına uygun mu? Peki gazeteciler ve meslek örgütleri, yıllardır süren bu kötü muameleye karşı neden sessiz, neden bu eşitsiz ilişkiyi reddetmiyorlar?