01 Aralık 2011

MÜSİAD ile TÜSİAD'ın karşılaştırmalı anayasa önerileri

Türk Sanayici ve İşadamları Derneği'nin (TÜSİAD) ardından muhafazakâr sermaye...


Türk Sanayici ve İşadamları Derneği'nin (TÜSİAD) ardından muhafazakâr sermaye gruplarının örgütü olarak 21 yıl önce kurulan Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği de (MÜSİAD), hazırlattığı anayasa önerisini kamuoyu ile paylaştı. İş dünyasının iki önemli kuruluşunun hazırladığı taslaklar, radikal değişim önerileri de dahil olmak üzere, önemli noktalarda çakışıyor. 
TÜSİAD, Prof. Ergun Özbudun ve Prof. Turgut Tarhanlı'nın eş koordinatörlüğünde, 22 akademisyenin Kasım 2010-Mart 2011 arasında yaptığı yuvarlak masa toplantılarında hazırladığı "Yeni Anayasanın Beş Temel Boyutu" başlıklı raporu 22 Mart 2011'de açıklamıştı. Söz konusu rapor, TÜSİAD üyelerinin görüşlerini yansıtan bir metin olarak değil, TÜSİAD'ın bir araya getirdiği 22 akademisyenin görüşü olarak kamuoyuna sunulmuştu..
Hatırlayacaksınız, söz konusu açıklama iki nedenle günlerce tartışıldı. Birincisi; eski TÜSİAD  Başkanı Cem Boyner'in “İnsan onuru ve insan hakları Türkiye'nin bölünmesinden, devletten daha değerlidir. Türkiye'de İngilizce, Almanca, Fransızca, İtalyanca okul var, ama Kürtçe okul yok" diye özetleyebileceğimiz sözünü sakınmayan çıkışıydı. 
Tartışmanın ikinci nedeni; Prof. Özbudun'un raporun sunumu sırasında "yeni anayasada değiştirilemez madde olmasını tavsiye etmedikleri" yolundaki açıklamasıydı. Bu açıklama, TÜSİAD'a tepkide "Türk" siyasetini buluşturmuş, AKP, CHP ve MHP'den sert eleştiriler gelmişti. TÜSİAD raporu ve Özbudun'un açıklamalarını destekleyen tek parti, Kürt siyasetinin parlamentodaki temsilcisi BDP olmuştu.
Bu hatırlatmadan sonra, 5 Mayıs 1990'da TÜSİAD'a alternatif olarak kurulan, yıllarca "Müstakil" değil "Müslüman Sanayici ve İşadamları Derneği" yakıştırmasıyla anılan MÜSİAD'ın açıkladığı anayasa önerisini değerlendirebiliriz.
- Her şeyden önce MÜSİAD, TÜSİAD'dan farklı olarak, dernek üyelerinin son şeklini verdiği bir metin açıkladı. TÜSİAD, 22 akademisyene hazırlattığı metnin dernek üyelerini bağlamadığının altını çizmişti. Diğer yandan MÜSİAD, A'dan Z'ye madde madde işlediği, genel gerekçe ve gerekçesini de hazırladığı bir "anayasa taslağı" ortaya koydu. TÜSİAD ise bir anayasa taslağı değil, yeni anayasa için temel yaklaşım önerileri içeren bir rapor açıkladı. 

'Devlet düzeni değiştirilebilsin...'

- Bu yöntem ve kurgu farkları bir kenara bırakılırsa, bugüne kadar genel olarak birbirine zıt görüşleriyle kamuoyuna  yansıyan iş dünyasının iki örgütünün, yeni anayasa konusundaki önemli noktalarda benzer yaklaşımlara sahip olduğunu söyleyebiliriz. Bunların başında, mart ayında TÜSİAD'a yaygın ve yoğun bir tepki gösterilmesine neden olan "değiştirilemez madde" konusundaki yaklaşım geliyor. MÜSİAD da, TÜSİAD çalışmasındaki gibi yeni anayasada "değiştirilemez madde" önermiyor. Hatta bu yaklaşımı ileri götürerek "devletin niteliklerinin Meclis'in ve halkoylamasında seçmenlerin üçte iki çoğunluğunun oyuyla" değiştirilebilmesini teklif ediyor. (Madde 1)

Atatürk'süz anayasa

- TÜSİAD'ın hazırlattığı raporda, yeni anayasada "Atatürk’ün şahsiyetine ve tarihi rolüne saygı ve şükran içeren bir ifadeyle yetinilmesi ve Atatürkçülüğe ideolojik ve hukuki anlamlar yükleyen referanslardan kaçınılması" ve milliyetçiliğe atıf yapılmaması tavsiye ediliyordu. MÜSİAD da bu konuda benzer bir tutumu benimsiyor ve 1982 Anayasası'nda cumhuriyetin temel nitelikleri arasında sayılan “Atatürk milliyetçiliğine bağlılık" ifadesine yer vermiyor. 
- MÜSİAD önerisinin "başlangıç" bölümünde de Atatürk'ün adı anılmıyor, "cumhuriyeti emanet eden eşsiz kahramanlara saygı ve şükran"  ifadesiyle yetiniliyor. MÜSİAD, taslağın genel gerekçesinde Atatürk'ün adının anılmamasının "Atatürk ilke ve devrimlerini dışlamak anlamına gelmediğini" belirtiyor. MÜSİAD, bu konudaki tercihini "demokratik ülke anayasalarında kişi adına yer verilmemesi ve Atatürk ilkelerini (geçmişte) kendisine göre yorumlayanların resmi ideoloji üreterek demokratik işleyişe müdahale etmeleri" ile gerekçelendiriyor. Bu gerekçenin “toplum sözleşmesi” bağlamında bir uzlaşma için tartışma götürür bir yaklaşım içerdiğini söylemeye gerek yok.
- TÜSİAD'ın hazırlattığı raporda, Kürt sorunu dikkate alınarak “Türk Milleti” ifadesinin yeni anayasada yer almaması tavsiye ediliyordu. MÜSİAD teklifi bu konuda TÜSİAD raporundan ayrılıyor ve genel gerekçede dünyadan örnekler vererek “Türk Milleti” kelimelendirmesinde sorun olmadığını belirtiyor.

Ana dilde eğitim uzlaşması

- TÜSİAD'ın hazırlattığı rapordaki gibi MÜSİAD teklifinde de "ana dilde eğitim hakkı"nın tanınması isteniyor. TÜSİAD raporunda bu konuda altyapı çalışması yapılması tavsiye edilirken MÜSİAD, ana dilde eğitimi temel bir esas olarak ilan ediyor, ancak "resmi dilin (Türkçe) öğrenilmesine ya da öğretilmesine engel oluşturamayacağının" altını çiziyor. (Madde 31)
- MÜSİAD'ın önerisinde de, TÜSİAD raporundaki tutuma paralel ve Başbakan Tayyip Erdoğan'ın belli ettiği başkanlık-yarı başkanlık sistemi eğilimine ters biçimde, parlamanter sistemin güçlendirilmesi esas alınıyor. MÜSİAD güçlendirilmiş bir parlamanter sistem için sorumsuz cumhurbaşkanının yetkilerinin azaltılmasını öneriyor.

MÜSİAD'ın AKP'ye ters teklifi

- MÜSİAD önerisinde, Başbakan Erdoğan'ın 12 Eylül'de referanduma sunulan anayasa değişikliklerinde kararlı bir şekilde ortaya koyduğu tercihe ters somut bir teklif de bulunuyor. MÜSİAD, yaklaşık 30 yıldır tartışılan ve iktidardan geçen her görüşten siyasi partinin kıskançlıkla sahip çıktığı "Adalet Bakanı'nın Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanlığı" esasına son verilmesini öneriyor. Yürütme organının HSYK'daki varlığına son verilmesini teklif eden MÜSİAD'ın önerisine karşılık, TÜSİAD'ın hazırlattığı raporda bu konuda iki karşıt görüşe de yer verildiğini hatırlatalım.

'Din ve ahlak kültürü' zorunlu, 'din' dersi seçmeli

- MÜSİAD, "din ve ahlak kültürü" dersinin zorunlu olmasını, "din" dersinin ise seçmeli düzenlenmesini öneriyor. TÜSİAD'ın hazırlattığı raporda da, mevcut uygulama "din ve ahlak kültürü" adı altında "Sünni İslam öğretiminin ağırlık taşıdığı" bir "din" dersi biçiminde olduğu için "zorunlu din ve ahlak kültürü" dersine karşı çıkılmıştı. Yani, bu konuya ilişkin yaklaşımda iki kuruluş arasında önemli bir fark bulunmuyor. MÜSİAD ek olarak, din öğretimi yapacak özel okullara izin verilmesini, ebeveynlerin kendi inançları doğrultusunda çocuklarına eğitim verilmesini isteme hakkına vurgu yapıyor. 


İlköğretimden üniversiteye dini sembol serbestisi

- Başörtüsü konusu, iki derneğin bir noktada çakışan, bir noktada çatışan önerilerde bulundukları bir alan olarak öne çıkıyor. TÜSİAD raporunda,  "üniversite öğrencilerinin, milletvekillerinin, öğretim üyelerinin ve belli kurallar dahilinde kamu görevlilerinin başörtüsü kullanmalarına engel bir gerekçe bulunmamaktadır" görüşü dile getirilmiş ve hemen arkasından şu şerh düşülmüştü:
"Bununla birlikte hâkim, polis, savcı, asker gibi devletin egemenlik yetkisini doğrudan kullanan ve tarafsızlığın öne çıktığı meslekleri icra eden kamu görevlilerinin; çocukların etkiye açık olmaları nedeniyle okul öncesi eğitim, ilk ve orta öğretimde görev yapan eğitimcilerin; reşit olmamaları sebebiyle üniversite öncesi eğitim alan öğrencilerin din veya inancı belli eden simgeler taşıması uygun değildir."
- MÜSİAD, teklifinde ise bu konuda ayrım yapılmıyor ve  "Eğitim Hakkı" başlığını taşıyan 31. maddede şu hüküm öngörülüyor:
"Kılık ve kıyafet ya da dini semboller, eğitim ve öğretim hakkından yararlanmayı engelleyecek şekilde yasaklanamaz."
Bu teklifi tersinden okuduğunuzda, TÜSİAD raporundaki yaklaşımın aksine MÜSİAD, eğitim ve öğretimin bütün kademelerinde kıyafet ve dini sembollerin kullanımında serbestiyi savunuyor. Çocuklara küçük yaşta dini eğitim ile ilköğretimi de kapsayacak şekilde dini sembol serbestisi talebi, MÜSİAD teklifindeki tartışmaya en açık öneriler arasında görünüyor.


İnanç özgürlüğünü açıklama ve sınırlama

- Hem TÜSİAD'ın hazırlattığı rapor, hem de MÜSİAD teklifinde "din ve inanç özgürlüğü" konusunda, hareket noktasını Avrupi İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 9. maddesinden alan yaklaşım benimseniyor. Dolayısıyla genel bir “özgürlük” bahsinden sonra "din ve inancı açıklama özgürlüğünün; kamu düzeni, kamu güvenliği, genel sağlık ve ahlakın korunması amacıyla  sınırlanabileceği" yolundaki tartışmalı yaklaşım, TÜSİAD raporundan sonra MÜSİAD teklifine de yansımış görünüyor.

Cemevlerini de gözeten öneri

- Din ve inanç özgürlüğü konusunda MÜSİAD teklifinde atılan ileri bir adım, "din ve vicdan özgürlüğü; ibadet etme ve toplanma amacıyla gerekli yerleri kurma ve kullanma (...) hak ve özgürlüklerini de içerir" hükmünde dikkat çekiyor. MÜSİAD, bu teklifle, “ibadet yerimiz cemevidir” diyen Alevilere karşı “Hayır değildir” diye tutturan, kendisinin de içinde yer aldığı muhafazakâr-İslamcı geleneğe rağmen bir öneride bulunmuş görünüyor.
- Cemevlerini çağrıştıran bu hükmü de taşıyan 16. maddenin, "din ve vicdan özgürlüğünün dini önderleri yetiştirme, atama veya seçmeyi de içerdiği" belirtilen bölümünde ise, meselenin sadece kangrene dönüşmüş olan Ruhban Okulu'nun açılışına izin verilmesiyle sınırlı tutulmadığını belirtelim.

Milli Savunma'ya Genelkurmay, yerel yönetime özerklik

- MÜSİAD teklifi; Genelkurmay Başkanlığı'nın Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanması, Milli Güvenlik Kurulu'nun anayasal bir kurum olmaktan çıkarılması noktalarında da TÜSİAD'ın hazırlattığı rapordaki yaklaşımla uyum içinde görünüyor.
- Yeni anayasa sürecinde en temel noktalardan birini oluşturan "özerklik" tartışmalarına gelince... TÜSİAD'ın hazırlattığı raporda, bu konuda "Yerelleşmenin artırılması koşuluyla üniter yapının güncel ihtiyaçlara cevap verebilmesi mümkün olsa da üniter devlet ilkesinin esnetilmesi ile ortaya çıkan bölgeli devlet yapısı da tartışılabilir" denilerek federalizme de açık kapı bırakan bir yaklaşım sergilenmişti. MÜSİAD'ın teklifinde ise yerel yönetimlere "üniter yapı içinde özerklik tanınması" öneriliyor.

İki karşıt geleneğin buluşması

Ayrıntılarını ve tam metnini T24 sayfalarında okuyabileceğiniz MÜSİAD'ın gerekçeli anayasa teklifi konusunda ilk bakışta görünen temel noktalar böyle. 
İçerik elbette tartışılacak, her kesimden, TÜSİAD gibi MÜSİAD'ı da yerden yere vuranlar olacak, ihtimal tartışmada "sermayenin dini imanı gerçekten olmuyormuş" diyenler çıkacaktır.
Ancak iş dünyasının iki karşıt cephesinin tarihlerinde ilk kez, üstelik yeni anayasa arayışında aynı kadrajın içine girmiş olması başlıbaşına bir önem taşıyor.
Biri liberal ve muhafazakâr-liberal, diğeri İslamcı ve muhafazakâr iki geleneğin karşı dünyalara doğru attığı adımlar, yeni anayasa gerçekten bir "toplum sözleşmesi" olacaksa, görüşü ne olursa olsun her kesime ilham verebilir. 

TÜSİAD'IN AÇIKLADIĞI ANAYASA RAPORUNUN ANALİZİ 

MÜSİAD'IN GEREKÇELİ ANAYASA ÖNERİSİNİN TAM METNİ

Yazarın Diğer Yazıları

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

T24 14 yaşında; nasıl da yılları buldu bir mısra boyu macera…

Bağımsız, sorumlu, güvenilir, yüksek profesyonel ve etik standartlarda gazetecilik, sadece gazetecilerin değil toplumun bütün katmanlarının meselesi haline gelmedikçe, sesimizi kısanlar sadece başkaları olmaz!

Schengen vizesi eziyeti için gazetecilere çağrı, AB başkentlerine mektup

Sığınmacı sorunuyla, üstelik milyonlarca insan eşliğinde Türkiye de muhatap. Ancak bu durumun, örneğin Federal Almanya’nın Volkan Konak, Deniz Türkali gibi sanatçıların da vize başvurularını reddetmesiyle nasıl bir ilgisi olabilir? AB ülkeleri diplomatlarının, sürekli mesai yaptıkları gazetecilere, vize talebi söz konusu olduğunda, “Bizim için Edirne sınırına kadar gazetecisiniz” anlamına gelen tavrı vize rejiminin amaçlarına uygun mu? Peki gazeteciler ve meslek örgütleri, yıllardır süren bu kötü muameleye karşı neden sessiz, neden bu eşitsiz ilişkiyi reddetmiyorlar?