12 Eylül 2014

İnternette büyük gözaltı ve Erdoğan'ın Gül'e attığı çizik

Gül'ün şubat ayında engellediği internet kullanıcılarına takip Erdoğan'la döndü

Türkiye’de internet düzeni, bir kez daha bir “torba kanun”un içine tıkıştırılan hükümlerle zapturapt altına alınmak isteniyor. Cumhurbaşkanlığı döneminde Abdullah Gül’ün girişimi üzerine vazgeçilen internet kullanıcılarının bütün trafik bilgilerinin idarenin elinde toplanması hükmü ile yargı kararı aranmadan internet yayınlarına yapılacak doğrudan müdahale alanının genişletilmesine ilişkin hüküm geri getirildi. Yani Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, daha şubat ayında dönemin Cumhurbaşkanı Gül’ün girişimleriyle internet düzeninde yapılan kısmi düzeltmeleri geri almış oldu.

Aslında “Gül dönemine Erdoğan çizikleri” geleceği haberini, Fehmi Koru’nun, yaklaşık üç hafta önceki yazısında almıştık. O yazıya döneceğiz.

İnternet yayınlarına ilişkin denetim, müdahale ve kısıtlamaların birinci derecedeki hedefinin, internet haberciliği olduğunu biliyoruz. Zira, “özel hayat ve müstehcenlik” başlıkları altında kısıtlama ve düzenlemeler Mayıs 2007’de başladı, bu sene şubat ayında devam etti. Sınırları son derece tartışmalı olan, yargıda bile yıllardır standart bir içtihad geliştirilemeyen “özel hayat ihlali ve müstehcenlik” konularında idarenin, yani Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın (TİB) internet yayınlarına doğrudan müdahale yetkisi var. Bu alanlarda yargı kararı idarenin müdahalesinden, yani siteye ya da içeriğe erişimi engellemesinden sonra aranıyor! Türkiye'de internet düzenine ilişkin mevzuat hükümleri ile tartışmalı konuları, bu köşede daha önce çıkan "25 soruda mevcut internet yasası ve getirilmek istenen yeni düzen" başlıklı yazıda okuyabilirsiniz.
 

Doğrudan müdahale alanı genişliyor

TBMM Genel Kurulu’ndaki torba kanun görüşmelerinin son gününde 126. maddeye eklenen ve 9 Eylül Salı akşamı yasalaşan hükümlerle iki önemli değişiklik yapılıyor.

Birincisi; TİB Başkanı’nın talimatıyla internette doğrudan erişim engellemesi yapılacak durumlara “milli güvenlik ve kamu düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi” de eklendi.  Söz konusu nedenlerden birine veya birkaçına bağlı olarak “gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde”, internette erişimin engellenmesi TİB Başkanı’nın talimatı üzerine, TİB tarafından yapılacak. Bu durumda erişim sağlayıcı engelleme kararını 4 saat içinde yerine getirecek. Engelleme kararı 24 saat içinde mahkemeye sunulacak ve hâkim 48 saat içinde kararını açıklayacak.

Görüldüğü gibi, önce idarenin doğrudan erişimi engelleyebilmesi, yargı kararının ise daha sonra aranması yaklaşımı son düzenlemede de korunuyor. Böylece yargı, daha sürecin başında, hükümetin atadığı bir bürokratın engelleme kararı karşısında da bırakılmış oluyor.

Bir hukuk devletinde yargıdan başka gidilecek hakem olamayacağına göre, yürütme ile yargı ilişkilerinin ideal olduğu düzenler için bile kabul edilemeyecek bir yaklaşım karşısındayız. Türkiye’de yürütmenin yargıya müdahale etmesine ilişkin düzen ve siyasi iradenin bu konuda tanık olduğumuz onlarca girişimi dikkate alındığında ciddi bir sorun karşısında olduğumuz anlaşılıyor. Buna, haberciliğin “darbecilik, ajanlık” gibi aşırı iddialarla suçlandığı bu dönemin lisanını eklediğinizde, “mili güvenlik ve kamu düzeni” kılıfının nerelere kadar uzatılacağını tahmin etmek zor değil.
 

İnternet kullanıcılarına büyük gözaltı

Torba kanunla getirilen ikinci sorunlu düzenleme, internet kullanıcılarının trafik bilgilerine ilişkin. Bu konuda mevcut yasal düzenleme, internet kullanıcılarının trafik bilgilerinin internet servis sağlayıcılarında tutulması, ancak yargı istediğinde TİB tarafından alınarak yargıya iletilmesi şeklindeydi. 5651 Sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlarda İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun'un 3. maddesindeki bu hükmü hatırlayalım:

"Trafik bilgisi ancak bir suç soruşturması ve/veya kovuşturması kapsamında mahkemelerce talep edilmesi hâlinde Başkanlık tarafından içerik sağlayıcı, yer sağlayıcı ve/veya erişim sağlayıcıdan alınarak verilir."

TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilen torba kanunla, trafik bilgileri konusunda yargı aradan çıkarılarak, bilgilerin doğrudan idarenin elinde toplanması esası getirldi. Torba kanunun 126. maddesindeki hükmü de okuyalım:

"Trafik bilgisi Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı tarafından ilgili işletmecilerden temin edilir ve hâkim tarafından karar verilmesi hâlinde ilgili mercilere verilir.”

Velhasıl dün Erdoğan'ın onayıyla yürürlüğe giren düzenlemeyle,  trafik bilgileri, yani “hangi kullanıcıların hangi siteleri ziyaret ettiğine, bu sitelerde ne kadar süreyle kaldığına, kimlerle temasta olduğuna” ilişkin bütün bilgiler idarenin elinde toplanacak. Yargı kararına gerek duymadan idareye tanınan bu yetki, bütün vatandaşların iletişim trafiğini kontrol altına alacak “totaliter” bir yaklaşımı ifade ediyor.

Şimdi, şubat ayında yapılan düzenlemeyle TİB Başkanı hakkında soruşturma ve dava açmanın ilgili bakanın, TİB çalışanları hakkında soruşturma ve dava açmanın TİB Başkanı'nın iznine bağlandığını da hatırlayarak karar verin; Türkiye bir hukuk devleti mi?
 

Anayasa Mahkemesi'ne gidiyor

CHP, internet düzenlemelerinin iptal edilmesi talebiyle Anayasa Mahkemesi'ne gideceğini açıkladı. Haberleşmenin gizliliğini ve yargı kararı olmadan basın ve ifade özgürlüğünü kısıtlayarak ihlal eden bu düzenlemeler için Anayasa Mahkemesi nasıl bir karar verir, bilemeyiz. Ancak, Anayasa'nın 90. maddesinin, "temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır" hükmünü içerdiğini hatırlatalım. Mevcut yasal düzenlemenin bile AİHM'de Türkiye'nin mahkûm edilmesine neden olduğunu unutmamak gerekir. 
 

Gül bu hükümleri çıkarttırmıştı

"Bir iki sıkıntılı konu var" diyen Abdullah Gül, Cumhubaşkanılığı döneminde şubat ayındaki torba yasayı onaylarken, tartışmalara neden olan internet düzenlemeleriyle ilgili olarak Twitter'dan şu mesajları vermişti:

"Bir süredir gündemdeki internet yasası hakkında yoğun mesajlar gönderiyorsunuz. Mesajlarınızda özellikle iki husus üzerinde itirazlar ilettiniz. Bu iki noktaya ilişkin sakıncaların esasen ben de farkındaydım. Nitekim, hükümetimizle temasa geçip bu iki noktaya ilişkin düşüncelerimi paylaşmış ve bunların düzeltilmesini istemiştim.

Memnuniyetle görüyorum ki, iki maddeyle ilgili kaygılar yarın yeni bir yasal düzenlemeyle giderilecek. Bu düzenlemenin süratle gerçekleşmesine fırsat vermek için Macaristan'dan döner dönmez önümdeki yasayı onayladım. Hükümetimiz ve siyasi partilerimize gösterdikleri anlayıştan ötürü teşekkür ederim. Hepinize iyi akşamlar diliyorum."

Özetle Gül, torba yasayı, "içindeki diğer düzenlemeleri geciktirerek mağduriyet yaratmamak" gerekçesiyle onaylamış, ancak bugün yeni torba kanunla getirilen trafik bilgileri ve yargı kararı olmadan yayınlara müdahale hükümlerinin çıkraılmasını istemişti.

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan da, Gül'ün uyarısı ve ardından dönemin Başbakanı Erdoğan'ın talimatı üzerine muhalefet partilerini ziyaret ederek "sansür" ve "fişleme" eleştirilerine neden olan hükümleri birlikte değiştirme teklifinde bulundu. Bu temaslardan sonra Elvan, "Sayın Cumhurbaşkanı 2 temel alanda değerlendirme yapılmasını arzu ettiğini ifade etti, biz de o alanda değerlendirmemizi yaptık" açıklamasını yaptı.

Ardından AKP, trafik bilgilerinin sadece hâkim kararıyla TİB'e verilmesini ve yayınlara müdahalenin yargı kararına bağlanmasını öngören değişikliği Meclis Başkanlığı'na sundu ve Genel Kurul'dan geçirdi.
 

Erdoğan'la geri dönüş

Şubat ayında vazgeçilen bu düzenlemeler yaklaşık yedi ay sonra, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın isteği ve onayıyla tekrar yürürlüğe giriyor.

Bu durum, ifade ve basın özgürlüğüne bakışta Gül ile Erdoğan'ın farklı dalga boylarında bulunduğunu da gösteriyor. AKP kongresini Cumhurbaşkanlığı'ndaki devir-teslim töreninden bir gün önce yaptırarak Gül'ün olası adaylığını-etkisini engelleyen Erdoğan, Köşk'teki ilk önemli icraatında da Gül'ün değiştirdiği bir düzenin üzerine çizik atmış olacak.

Gül ile öğrencilik yıllarından beri yakın bir ilişkisi bulunan Fehmi Koru'nun bu durumu haber veren satırlarını da, Habertürk'te 18 Ağustos'ta yayımlanan yazısından hatırlatalım:

"Dışarıdan bakıldığında görünen ne: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün AK Parti tarafından Meclis’ten geçirilmiş yasaların büyük çoğunluğunu -neredeyse hepsini onayladığı... Hiçbir yasayı iptali için Anayasa Mahkemesi’ne sevk etmediği...

'Noter gibi' eleştirilerine maruz kalmadı mı bu yüzden?

Kendisi zaman zaman anlatmaya çalışsa bile pek dikkate alınmayan gerçek ise görünenden farklı: Özellikle toplumsal, siyasal ve ekonomik dengeleri bozacağına şahsen inandığı noktalarda devreye girdi Cumhurbaşkanı Gül ve kimini teklif haline getirilmesini engelleyerek, kimini ise yasalaşma süreci içerisinde değişmesini sağlayarak müdahalelerde bulundu.

Yeni dönemde geçmişte müdahalelere maruz kalmış konuların yeniden gündeme gelmesini bekleyebiliriz.

Cumhurbaşkanı Gül’ün izin vermeyeceği düşünülerek girişimde bulunulmamış ekonomiyi, siyaseti ve sosyal hayatı etkileyecek başka konular varsa, onların da…"
 

Davutoğlu diyeti

Davutoğlu'na gelince… Başbakanlık'ta ilk önemli icraat olarak, vatandaşlarının haberleşme özgürlüğü ile basın özgürlüğü konusunda talihsiz bir düzenlemeye imza atmış oldu Davutoğlu.

Evet, Davutoğlu, Erdoğan tarafından Başbakanlığa getirilmesinin sadece "paralel yapı ile mücadeleye sadakat" sözü vermedi. Bakalım o makamda ne kadar diyet ödenecek?

Davutoğlu, Hükümet Programı'nda "temel hak ve özgürlüklerin kullanımının önündeki engelleri kaldırmayı kamu yönetiminin ana misyonu yapma" sözü veriyor.

Melih Cevdet Anday "Yalan" şiirinde der ki…

Fakat güç oluyor bu işler

Güç oluyor yalan söylemek...

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

T24 14 yaşında; nasıl da yılları buldu bir mısra boyu macera…

Bağımsız, sorumlu, güvenilir, yüksek profesyonel ve etik standartlarda gazetecilik, sadece gazetecilerin değil toplumun bütün katmanlarının meselesi haline gelmedikçe, sesimizi kısanlar sadece başkaları olmaz!

Schengen vizesi eziyeti için gazetecilere çağrı, AB başkentlerine mektup

Sığınmacı sorunuyla, üstelik milyonlarca insan eşliğinde Türkiye de muhatap. Ancak bu durumun, örneğin Federal Almanya’nın Volkan Konak, Deniz Türkali gibi sanatçıların da vize başvurularını reddetmesiyle nasıl bir ilgisi olabilir? AB ülkeleri diplomatlarının, sürekli mesai yaptıkları gazetecilere, vize talebi söz konusu olduğunda, “Bizim için Edirne sınırına kadar gazetecisiniz” anlamına gelen tavrı vize rejiminin amaçlarına uygun mu? Peki gazeteciler ve meslek örgütleri, yıllardır süren bu kötü muameleye karşı neden sessiz, neden bu eşitsiz ilişkiyi reddetmiyorlar?