04 Şubat 2010

'Darbe' kaydı 35. maddenin neresinde?

Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek'in bilgisayarından çıkan darbe günlükleri...

Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek'in bilgisayarından çıkan darbe günlükleri, Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay'ın notları ve Ergenekon soruşturması sürecinde yayımlanan bazı belgeler, 4 Ocak 1961'de kabul edilen Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'nu sorgulama menziline sokmuş bulunuyor. Yasanın darbeler ve darbe girişimlerine “yasal dayanak” gibi gösterilen 35. maddesi, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne “cumhuriyeti kollama ve koruma” vazifesi veriyor.
1935 tarihli Ordu Dahili Hizmet Kanunu'nun 34. maddesinde de yer alan bu hükmün 75 yıllık tarihini, 29 Ocak'ta “35. Madde: Bütün zamanların ana yasası” başlığıyla yayımlanan yazımızda irdelemiştik. (http://www.t24.com.tr/content/authors.aspx?article=1547&author=24)

Erdoğan'ın 35. madde görüşü

Başbakan Tayyip Erdoğan, 31 Ocak Pazar günü TRT-1'de gazetecilerin sorularını yanıtlarken, İç Hizmet Kanunu'nun değiştirilmesi konusunda düşüncesini özetle şöyle dile getirdi:
“Konsensüs gerçekleştirildiğinde bu çok kolay yapılabilir. Bunun için çok uzun zamana da ihtiyaç yok. Bu konuda askere özellikle o madde, bu dediğimiz konularda resen harekete geçme müsaadesini zaten vermiyor.”

Konsensüs kurumlar arasında aranıyor


- Erdoğan'ın çok şey ifade eden bu sözlerinde birkaç noktanın altını çizmek istiyoruz:
Erdoğan'ın “konsensüs”ten kastı, kurumlar arasında bir uzlaşma arayışına işaret ediyor. Zira AKP'nin 337 milletvekili bulundurduğu parlamentoda bir yasa değişikliği için sayısal desteğe ihtiyacı bulunmuyor. Kaldı ki, bu konuda siyasi destek ve uzlaşma işareti taşıyan önemli bir açıklama da var. Ana muhalefet partisi CHP'nin lideri Deniz Baykal'ın, Fehmi Koru'nun Yeni Şafak'ta salı günü hatırlattığı üzere, yaklaşık altı yıl önce, 20 Nisan 2004'te TBMM'de düzenlenen “Milli Egemenlik ve Siyaset” konulu sempozyumda yaptığı “Getirin o maddeyi değiştirelim” çağrısı yerli yerinde duruyor. Parlamentodaki sandalye dağılımı ve Baykal'ın çağrısını dikkate aldığımızda, Erdoğan'ın “konsensüs” derken özellikle Genelkurmay Başkanlığı'yla uzlaşmayı kast ettiğini söyleyebiliriz.

Demirel 'O madde durdukça asker resen el koyar' demişti

- Erdoğan'ın, “Bu konuda askere, özellikle o madde, bu dediğimiz konularda resen harekete geçme müsaadesini zaten vermiyor” yorumunu, eğer 35. maddeyi kastederek söylüyorsa, Türkiye'nin deneyimleri teyit etmiyor. 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbelerinde Başbakanlık'tan devrilen Süleyman Demirel'in, “derin devlet” konusunda Sabah gazetesinde Yavuz Donat'ın sorularını yanıtlarken “Bu madde durduğu sürece Türk Silahlı Kuvvetleri hükümete de, parlamentoya da sormadan 'laiklik elden gidiyor' diyerek resen el koyar” dediğini bir kez daha hatırlatalım.

Askeri komitenin 35. madde gerekçesi: Darbe


- 1935 tarih ve 2771 sayılı Ordu Dahili Hizmet Kanunu'nun 34. maddesini TSK İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesinde düzenleyen 1961 tarihli yasanın hazırlık süreci de bu konuda “tarihi” önemde bir kayıt taşıyor. Söz konusu kayıt, 9 Aralık 1960 tarihinde TSK İç Hizmet Kanunu Tasarısı'nı, 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra yönetimi üstlenen Milli Birlik Komitesi'ne sunan Askeri Komite üyesi Yüzbaşı Selahattin Özgür'ün hazırladığı “gerekçe”de yer alıyor. Özgür, gerekçede, 1935 tarihli yasanın 34. maddesinin orduyu “cumhuriyeti koruma ve kollama”yla görevlendiren bölümünün yeni yasada neden başlıbaşına bir madde olarak düzenlenmesini istediklerini açıklıyor. Prof. Dr. Hikmet Özdemir'in “Rejim ve Asker” kitabından aynen aktarıyoruz:
“Md. 35: Bu maddenin tedvininde (yazımında) 2771 sayılı Kanunun 34'üncü maddesinin birinci cümlesi aynen alınmıştır.
Silahlı Kuvvetlerin bu esas vazifesini tebarüz ettirmek (belirtmek) bakımından müstakil bir madde halinde tedvini (yazımı) uygun görülmüştür. 27 Mayıs İnkılabında hareket noktası ve kanuni mesnedi (yasal dayanağı) olarak ilan edilen 34. maddedeki Silahlı Kuvvetlerin vazifesine aidolan ana prensip aynen muhafaza edilmiş, başkaca bir esas vaz'etmek (koymak) lüzumu duyulmamıştır.”
Özetle, Ordu Dahili Hizmet Kanunu'nun 34. maddesinin birinci cümlesini TSK İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesi olarak yazan Askeri Komite, bu düzenlemeyi “darbenin yasal dayanağı” olarak özel bir madde halinde Milli Birlik Komitesi'ne sunmuş bulunuyor.

İç Hizmet Kanunu'ndaki siyaset yasağı

- Ancak TSK İç Hizmet Kanunu'nda, Erdoğan'ın kastettiği anlamda “askere siyaset yasağı”, dolayısıyla “siyasete müdahale yasağı” öngören bir düzenleme de bulunuyor. Yasanın 43. maddesinin ilk bölümü şu hükmü taşıyor:
“Türk Silahlı Kuvvetleri her türlü siyasi tesir ve düşüncelerin dışında ve üstündedir. Bundan ötürü Silahlı Kuvvetler mensuplarının siyasi parti veya derneklere girmeleri bunların siyasi faaliyetleri ile münasebette bulunmaları, her türlü siyasi gösteri, toplantı işlerine karışmaları ve bu maksatla nutuk ve beyanat vermeleri ve yazı yazmaları yasaktır...”
Yakın tarihimiz, TSK İç Hizmet Kanunu'nun darbeler ve darbe girişimlerine dayanak yapılan 35. maddesi ile askere siyaset yasağı getiren 43. maddesi arasındaki mesafeyi sadece “yorum farkı”yla açıklamamıza olanak vermiyor. İki madde arasındaki sarkaç sanki “vesayet” ile “demokrasi” arasında sallanıyor...

Yazarın Diğer Yazıları

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

T24 14 yaşında; nasıl da yılları buldu bir mısra boyu macera…

Bağımsız, sorumlu, güvenilir, yüksek profesyonel ve etik standartlarda gazetecilik, sadece gazetecilerin değil toplumun bütün katmanlarının meselesi haline gelmedikçe, sesimizi kısanlar sadece başkaları olmaz!

Schengen vizesi eziyeti için gazetecilere çağrı, AB başkentlerine mektup

Sığınmacı sorunuyla, üstelik milyonlarca insan eşliğinde Türkiye de muhatap. Ancak bu durumun, örneğin Federal Almanya’nın Volkan Konak, Deniz Türkali gibi sanatçıların da vize başvurularını reddetmesiyle nasıl bir ilgisi olabilir? AB ülkeleri diplomatlarının, sürekli mesai yaptıkları gazetecilere, vize talebi söz konusu olduğunda, “Bizim için Edirne sınırına kadar gazetecisiniz” anlamına gelen tavrı vize rejiminin amaçlarına uygun mu? Peki gazeteciler ve meslek örgütleri, yıllardır süren bu kötü muameleye karşı neden sessiz, neden bu eşitsiz ilişkiyi reddetmiyorlar?