08 Mart 2009

Akif Ulusoy’un çiğnenen onuru

Yasadışı dinleme kayıtlarıyla Gelir İdaresi Başkanlığı’ndan alındı, Başbakan tarafından suçlandı, ama hakkında soruşturma açılmadı!

AKP Hükümeti tarafından Gelir İdaresi Başkanlığı’na getirildikten sonra ayrılmaya zorlanan Osman Arıoğlu’nun yerine yine hükümetin en uygun gördüğü isim olarak bu göreve atanan Mehmet Akif Ulusoy, henüz yolun başındayken neden harcandı?
Bu soruya yanıt aradığımız “Gelir İdaresi Başkanı neden harcandı” başlıklı analiz, büyük bir ilgi gördü, önemli bir tartışma yarattı.
Akif Ulusoy neden harcandı?
Evet, AKP iktidarı tarafından 16 Mayıs 2005’te kurulan Gelir İdaresi Başkanlığı’na, yaklaşık üç yıllık bir kurum olmasına karşın üçüncü başkan geçen hafta atandı. Hesap uzmanı kökenli Osman Arıoğlu ile Mehmet Akif Ulusoy’dan sonra bu göreve atanan ilk Maliye Müfettişi olan Mehmet Kilci’nin hükümetin aradığı kriterlere ne kadar uyduğunu zaman gösterecek.
Bu yazıda, Ulusoy operasyonunda “yargısız infaz boyutunda bir hukuki kaza” izlenimi veren teknik ayrıntıları, operasyonun vergi idaresi üzerindeki etkileri ve IMF ile görüşmeleri de tıkayan gelir idaresinin özerkliğine ilişkin tartışmaları irdeleyeceğiz:
- AKP döneminin gözde bürokratlarından Mehmet Akif Ulusoy’un, Doğan Yayın Holding Başkan Yardımcısı Soner Gedik ile “Maliye Bakanı’nın tavsiye ve yönlendirmesi” üzerine yaptığı telefon konuşmasının yasadışı yollarla kaydedilmesi ve sızdırılmasından sonra “harcandığı” kesinleşmiş bulunuyor.
Yasadışı dinleme üzerine görevden alma

- Bu kesinliği, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın 4 Mart Çarşamba akşamı Kanal 24’te yaptığı açıklamaya borçluyuz. Başbakan, Ulusoy’un neden görevden alındığına ilişkin soru üzerine şu yanıtı verdi: “İnternet sitelerinde çıkan, hatta gazetelerde de çıkan bu şeyler bizi tabii ciddi manada rahatsız etti. Biz nasıl olacak da sağlıklı bir şekilde bu tür denetim mekanizmalarını çalıştıracağız? Müsteşarıma bu konuyla ilgili talimatı verdim ve gerekli olan bu konudaki adım atıldı… Beni çerez parası, merez parası ilgilendirmez… Oralarda bu yapılıyorsa mesele bitmiştir.”
- Erdoğan, bir gün önce de Kral FM’de yayımlanan demecinde, Doğan Holding’e kesilen vergi cezasına ilişkin tartışmalar anımsatılınca konuyu tekrar yasadışı dinlenen Ulusoy-Gedik görüşmesine getirerek şu ifadeleri kullandı: “Ortaya bakın bir sürü şeyler çıktı. Biliyorsunuz teknik takibe takılmalar v.s birtakım gazetelerde yayımlandı, internet sitelerinde yayımlandı. Bunlar bizi rahatsız eden konular. Ve kimlerle ne bağlantısı kuruyor bakın bunlar ortaya çıkıyor. Bunlar ortaya çıktıkça kim bilir geçmişte neler oldu neler?”
Ulusoy ve Maliye töhmet altında
- Başbakan’ın bu sözlerinin üzerinde dikkatle durmamız gerekiyor. 1- Erdoğan Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’a bağlı Mehmet Akif Ulusoy’u –üstelik Unakıtan ABD’deyken- kendisinin görevden aldığını açıklıyor. 2- Görevden alma talimatını “internet sitelerinde ve gazetelerde çıkan” dinleme kayıtları üzerine verdiğini söylüyor. 3- Ulusoy ile Maliye Bakanlığı’nı “Oralarda bu yapılıyorsa mesele bitmiştir” ve “Bunlar ortaya çıktıkça kim bilir geçmişte neler oldu neler” sözleriyle büyük bir töhmet altında bırakıyor.
- Başbakan’ın açıklamaları ışığında baktığımızda, Ulusoy operasyonunda ciddi hukuki kazalar yapılmış görünüyor. Birincisi; yukarıda alıntılar yaptığımız söyleşilerde yasadışı telefon dinlemelerinden ne kadar rahatsız olduğunu açıklayan Başbakan, kendi ifadesine göre, Ulusoy’u, yasal izinle yapılmamış ve internet sitelerine sızdırılarak duyurulmuş bir telefon dinlemesi üzerine görevden almıştır. Bu durumun, yasadışı dinleme kayıtlarını delil saymayan usul hukukumuz açısından ciddi bir sorun yarattığı açıktır.
Suçlama var, ama soruşturma yok!
- İkincisi; Başbakan “Bu yapılıyorsa mesele bitmiştir” ve “Kim bilir geçmişte neler oldu” sözleriyle usul ve hukuk dışı işler yapıldığı mesajını veriyor. Bu ifadelerin Ulusoy ve Maliye idaresini kirlettiği açıktır. Eğer Başbakan’ın görevden almaya dayanak gösterdiği usulsüzlükler gerçekten varsa, Mehmet Akif Ulusoy hakkında soruşturma açılması beklenir. Ancak Ulusoy’un Lefkoşa Büyükelçiliği Mali Müşavirliği’ne atanması böyle bir soruşturma olmadığını gösteriyor.
- Hükümetin, Ulusoy’un Soner Gedik ile konuşması için herhangi bir soruşturma açmaması, iki olasılık söz konusu olduğunda da sorunludur. Eğer hükümet Ulusoy-Gedik görüşmesinin içeriğinde usulsüzlük görmediği için soruşturma-yargı yoluna başvurmadıysa kısa bir süre önce göreve getirdiği Ulusoy’u neden görevden aldı? Gedik-Ulusoy görüşmesinin içeriğinde Başbakan’ın ima ettiği usulsüzlükler gerçekten varsa, bu durumda hükümet yargı yoluna başvurma görevini ihmal etmiş olmuyor mu? Bildiğimiz kadarıyla, olayda yargıya başvuran tek kişi Soner Gedik.
Uzlaşma komisyonları tıkanabilir
- Operasyonun, vergi idaresinde ciddi yansımaları olacaktır. Vergi tahsilatı sürecinde önemsenen ve Vergi Usul Kanunu’nda düzenlenen “uzlaşma” uygulamasının ciddi bir yara aldığını söyleyebiliriz. Mükellef odaklı yaklaşım ve devletin gelirleri açısından önemli bir işlev gören uzlaşma komisyonlarının işleyişinin bu operasyonun ardından önemli ölçüde tıkanması sürpriz olmayacaktır. İlk kez AKP iktidarı döneminde böylesine sansasyonel tartışmalara konu edilen “merkezi uzlaşma” sürecinde görev alan bürokratların eli kolu Ulusoy operasyonundan sonra bağlanmıştır.
- Olayın son derece önemli diğer bir boyutu, olası yargı süreçleri için öne çıkıyor. Vergi idaresinde uzlaşmayla sonuçlanmayan dosyalar yargıya taşınabiliyor. Ancak Başbakan’ın açıklamalarının, önüne gelen vergi ihtilafları konusunda yargıyı da etkilemesi gündemdedir.
Vergi denetimi özerkleşmeli!
- IMF ile süren görüşmelerde kriz çıkan konulardan birisi “gelir idaresinin özerkliği” oldu. IMF’nin bu talebi gerçekten tartışmalıdır. Hükümetlerin en önemli aracı gelir politikası olduğuna göre, “hükümete rağmen icraat yapabilecek özerk bir gelir idaresi” modeli sorunlu olabilir. Ancak Ulusoy operasyonu ve Başbakan’ın yukarıda özetlediğimiz yaklaşımları, vergide denetim ve tahsilat süreçlerinin hükümetlerden korunmaya ihtiyaç gösterdiğini ortaya koyuyor. Gelir idaresi değil, ama vergi denetimi süreci gerçek anlamda özerkliğe kavuşturulmalıdır.
- Ortaya çıkan manzara, emekliye ayrılabileceği de söylenen Mehmet Akif Ulusoy’un, hakkındaki operasyon ve yapılan açıklamalar nedeniyle yargıya başvurması durumunda önemli sonuçlar elde edebileceğini gösteriyor. “Ilımlı” bir kişiliğe sahip olduğu söylenen ve Gelir İdaresi Başkanlığı sırasında “hacı” olduğunu öğrendiğimiz (Eyüp Can – Referans / 5 Mart Perşembe) Ulusoy’un bu yola başvuracağını sanmıyoruz.
- Hükümet, Gelir İdaresi’nde AKP kadrolaşmasını sürdürmekle eleştirilen, ancak meslektaşları tarafından “militan tutumlardan uzak, konusuna hakim bir bürokrat” olarak da anılan Ulusoy’dan ayrılmayı bilememiştir. Hakkında soruşturmaya bile gerek görülmeyen yüksek bir bürokratın onuru kırılmış, görevdeki geçmişi kirletilmiştir.
Ulusoy operasyonu konusundaki kaleme aldığımız iki yazı, kamuoyu vicdanına
yazılmış bir dilekçe gibi de okunabilir. En yüce divan, vicdandır!

Yazarın Diğer Yazıları

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

T24 14 yaşında; nasıl da yılları buldu bir mısra boyu macera…

Bağımsız, sorumlu, güvenilir, yüksek profesyonel ve etik standartlarda gazetecilik, sadece gazetecilerin değil toplumun bütün katmanlarının meselesi haline gelmedikçe, sesimizi kısanlar sadece başkaları olmaz!

Schengen vizesi eziyeti için gazetecilere çağrı, AB başkentlerine mektup

Sığınmacı sorunuyla, üstelik milyonlarca insan eşliğinde Türkiye de muhatap. Ancak bu durumun, örneğin Federal Almanya’nın Volkan Konak, Deniz Türkali gibi sanatçıların da vize başvurularını reddetmesiyle nasıl bir ilgisi olabilir? AB ülkeleri diplomatlarının, sürekli mesai yaptıkları gazetecilere, vize talebi söz konusu olduğunda, “Bizim için Edirne sınırına kadar gazetecisiniz” anlamına gelen tavrı vize rejiminin amaçlarına uygun mu? Peki gazeteciler ve meslek örgütleri, yıllardır süren bu kötü muameleye karşı neden sessiz, neden bu eşitsiz ilişkiyi reddetmiyorlar?