20 Nisan 2017

20 soruda YSK'nın tartışmalı kararları; neden 'kanun devleti' bile değiliz?

YSK, kendisinin de çiğnediği yasaya uymayanlara suç duyurusu yaptı!

Su birikintisinin üzerinden atlar gibi yaşıyoruz...
Özel hayatlardan toplumsal/siyasal yaşama uzanan meselelere kadar sorunları çözme değil, üzerinden atlayıp geçme kültürünün ifadesidir bu. İnsanlarla meselelerinizi, toplumsal/siyasal sorunları, bir su birikintisinin üzerinden atlar gibi umursamadan geçip ardınızda bıraktığınızı sanabilirsiniz. Ama o sorunlar büyür ve er ya da geç o "birikinti" üzerinize sıçrar, ardınızdan önünüze geçer.

Referandum sonuçları üzerine çıkan tartışmada da tanık olduğumuz bir tarz bu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, referandumda oyların güvenliğine dair meşru sorulara "Atı alan Üsküdar'ı geçti", "Sür eşeğini Niğde'ye" gibi ifadelerle tepki gösteriyor, "1-0 ya da 5-0 kazanmışsın önemi yok, önemli olan maçı almaktır" diyor.
Acaba öyle mi?
Elbette değil. Zira hukuk, önümüze gelen olayların ardına bakarak adaleti inşa eder. Maçtan da, sonucundan da önemli olan "adalet"tir. Unutmayın; memleketi "adalet"le gözetme ve yönetme inancının bir ifadesi olarak Edirne ve Topkapı saraylarının en yüksek yapıları "Adalet Kulesi" olmuştu Osmanlı'nın.

Diğer yandan itirazın temelinde "maçı kazanmış görünen tarafın aslında kaybettiği" iddiası ve büyük çelişkilere düşerek bu iddianın en temel dayanağını oluşturan Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK) tutarsız açıklamaları var.

Bu yazının konusu; referandum sürecinde yarışan taraflara ekranda adil davranma zorunluluğunun kaldırılması, "Hayır" için mücadele eden tarafa çıkarılan türlü engeller, "Evet" kampanyasında devlet olanaklarının alabildiğine kullanılması, anayasal statüsü ve yükümlülüğü "tarafsızlık" olmasına rağmen Cumhurbaşkanı'nın anayasa değişikliğine karşı çıkmayı "terörist/hainlerle" yan yana getiren bir söylem eşliğinde meydanlara inmesi, "Evet" kampanyasının göklere çıkarıldığı medyanın önemli bir bölümünde "Hayır" görüşünün sürekli dışlanması veya kriminalize edilmesiyle yerle bir edilen adalet duygusu değil. Listeye, açıklanan referandum sonuçlarında tayin edici bir rol oynadığı belirtilen Doğu/Güneydoğu'da belediyelerin yönetiminin seçilmişlerden alınarak kayyımlara devredilmesi, eş genel başkanlar Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ dâhil HDP'nin 14 milletvekilinin hapiste olmasını da ekleyin. 

Bu manzaraya rağmen referandum sürecinin "adil" ve "eşit" koşullarda yapıldığını öne sürenlere "en yüce divan vicdandır" deyip geçelim.

Su birikintisinin üzerinden atlar gibi yaşama alışkanlığından söz ettim. Evet, ama bu kez o birikinti yerine konmak istenen kesim, seçmenin/toplumun yarısını oluşturuyor. Yani bir tarafı ne yerine koyuyorsanız, kendiniz de osunuz. Bir "toplumsal sözleşme" olarak anayasanın toplumun yarısının rızası olmadan "yönetim sistemi" gibi radikal bir noktada değiştirilmesi; durumu, tarihimizin en önemli hukuk meselelerinden biri hâline getiriyor.

Bu nedenle bu yazının konusu, seçimleri yönetmek ve denetlemekle görevli YSK'nın kararları eşliğinde, bırakın "hukuk devleti" olmayı, nasıl "kanun devleti" bile olamadığımız. 

Soru ve cevaplarla ne olduğunu anlamaya çalışalım, buyrun...

1- YSK'nın anayasal statüsü ve görevleri nedir?

Altısı Yargıtay, beşi Danıştay'dan seçilerek gelen yedi asıl dört yedek üyeden oluşan YSK, seçimlerin yönetim ve denetimini yapmakla görevli ve yetkili tek anayasal organ.

YSK'nın statüsü ve görevleri, anayasanın "Seçimlerin genel yönetim ve denetimi" başlığını taşıyan 79. maddesinde düzenleniyor. Bu madde, "Seçimler, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır" hükmünden sonra YSK'nın görevlerini ve yapısını hükme bağlar:

"Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikâyet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçim tutanaklarını ve Cumhurbaşkanlığı seçimi tutanaklarını kabul etme görevi Yüksek Seçim Kurulu'nundur. 

Yüksek Seçim Kurulu'nun kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz."

(...)

Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların halkoyuna sunulması, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi işlemlerinin genel yönetim ve denetimi de milletvekili seçimlerinde uygulanan hükümlere göre olur."

Anayasanın "Seçme, Seçilme ve Siyasî Faaliyette Bulunma Hakları" başlıklı 67. maddesi de "... Oy kullanılması ve oyların sayım ve dökümünde seçim emniyeti açısından alınması gerekli tedbirler Yüksek Seçim Kurulu tarafından tespit edilir ve görevli hâkimin yerinde yönetim ve denetimi altında yapılır" hükmünü taşıyor.

Anayasanın geçici 18. maddesinde de, YSK'nın Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeleri seçimleriyle ilgili görevleri sayılıyor.

Özetle YSK, başından sonuna kadar seçimlerin yönetim ve denetimiyle görevli olan ve kararlarına itiraz edilmeyen yegâne anayasal kurum.

2- YSK başka yasal düzenlemelerde de görevlendirilen bir kurum mu?

Evet. Kendi görev ve yetkilerini düzenleyen kanunun yanı sıra YSK, 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun gibi temel seçim kanunlarında görev ve yetkilerine ilişkin olarak, anayasal çerçeve içinde söz konusu ediliyor. 

Örneğin, 3376 Sayılı Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanun'un 3. maddesi "Halkoyuna sunulma işlemleri, Yüksek Seçim Kurulu'nun yönetim ve denetiminde seçim kurullarınca yürütülür. Yüksek Seçim Kurulu, Anayasa değişikliklerinin halkoyuna sunulması için bütün tedbirleri alır ve hazırlıkları yapar. Kurul, halkoylamasının sağlıklı ve düzenli bir şekilde gerçekleşmesini sağlamak amacıyla gerekli ilke kararlarını almaya yetkilidir” hükmünü taşıyor.

3- "Seçimlerin güvenliği" ne demek?

Sandıkların ve oyların güvenliğinin sağlanması anlamına geliyor. Sandık güvenliği, kolluk kuvvetlerinin desteğiyle sağlanıyor ve referandumda "kolluk güvenliği" bağlamında kayda değer bir sorun yaşanmadı. Oyların güvenliği ise, seçmen iradesinin sahte/hileli oylarla çarpıtılmaması, bu yolda önlemler alınması anlamına geliyor. 

4- Oyların güvenliği hangi yollarla sağlanıyor?

Bu konudaki düzenlemeler, hileli oy sayımı ve sahte oy kullanımını önlemekte odaklanıyor. 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun'da sayılan bu önlemlerden birisi, oy pusulalarının sandık kurullarınca mühürlenmesi. Diğer bir önlem, oy pusulalarının konduğu zarfların YSK tarafından fligranlı olarak bastırılması ve biri ilçe seçim kurulu, diğeri sandık kuruluna ait olmak üzere çift mühür taşıması. Fligranlı ve mühürlü zarf ile pusulalar; dışardan organize edilerek sandıklara atılacak ya da bir şekilde sandıklardan çıktığı açıklanacak sahte/hileli oyların kullanımına karşı temel önlemi oluşturuyor.

Bunun dışında zarfların ve pusulaların mühürlü paketlerle ilçe seçim kurullarına ve oradan sandık kurullarına mühürlü olarak teslim edilmesi; paketlerin, beşi siyasi parti temsilcilerinden oluşan yedi kişilik sandık kurulunun huzurunda açılması, sandık kurullarınca teslim alınan oy pusulası ve zarflarının sayısının tespitine ilişkin tutanak düzenlenmesi, oy verme işleminin bitmesinden sonra kullanılmayan oy pusulası ve zarflarının sayılarak tespitinin yapılması, sandıktaki oy zarflarının sayısının belirlenmesi, kullanılan oy zarfları ile oy kullanan seçmen sayısı ve artan zarf sayısının sayılarak sağlama yapılması, oy sayımının parti müşahitleri ve vatandaşların izlemesine olanak sağlayacak şekilde gerçekleştirilmesi, sayım işlemlerinin sandık kurulunca ıslak imzalı olarak tutanağa bağlanması, tutanak örneğinin sandık kurulunun siyasi partili üyelerine ve talep halinde sandık kurulunda temsil edilmeyen diğer siyasi parti müşahitlerine de verilmesi gibi düzenlemeler diğer önlemler arasında yer alıyor.

5- Bu durumda mühürsüz zarf ve pusulaların geçerli sayılması neden tartışma yaratıyor?

İki nedenle. Birincisi; seçimlerin güvenliğine ilişkin temel normları koyan 298 Sayılı yasa, gerçek oylarla sandığa yansıyacak seçmen iradesinin güvenliği için, mühürsüz zarf ve pusulaların geçersiz sayılmasını yoruma yer bırakmayacak şekilde emredici bir hükme bağlıyor.

Tartışmanın ikinci nedeni YSK'nın bu konuda birbiriyle çelişkili ve yasaya açıkça aykırı kararlar alması.

6- YSK ne yaptı?

Tartışmaya dayanak olan kararlarından önce, biri pusulalara seçmenlerin basacağı damga, diğeri de zarf ve oy pusulalarının mühürlü olmasına ilişkin iki karar açıkladı.

YSK, 14 Şubat 2017 tarihinde yayımlanan Anayasa Değişikliği Halkoylamasında Sandık Kurullarının Görev ve Yetkilerini Gösterir 135/I Sayılı Genelge'nin "Sandığın açılması, zarfların sayılması, geçerli ve geçersiz oy zarflarının ayrılması" başlıklı 41. maddesinde "Üzerinde ilçe seçim kurulu ve sandık kurulu mührü bulunmayan zarflar geçersiz sayılır" hükmünü duyurdu. 

YSK aynı genelgenin, "Geçerli Olmayan Oy Pusulaları" başlıklı 43. maddesinin (c) fıkrasında da; “Arkasında sandık kurulu mührü bulunmayan birleşik oy pusulaları geçerli değildir” kuralını getirdi.

YSK, yine aynı genelgenin yine 43. maddesinde, “Üzerine 'TERCİH' mührü dışında veya 'TERCİH' mührü yerine herhangi bir özel işaret, herhangi bir isim, imza kaşesi, mühür veya parmak izi basılmış olan birleşik oy pusulaları geçerli değildir” hükmünü duyurdu.

7- Tartışma nereden çıktı?

YSK, oyların güvenliği ve seçmen iradesinin sandığa sağlıklı yansıması için hiçbir yoruma gerek bırakmayacak şekilde referandumdan 61 gün önce duyurduğu bu kurallardan, referandumun yapıldığı 16 Nisan Pazar günü, tam oyların sayımına geçildiği sırada aniden vazgeçti.

İlk adımda  "TERCİH" dışında damga bulunan oy pusulalarının geçerli olmayacağı kuralından vazgeçti. Anayasa ve yasa uyarınca seçimlerin yönetim ve denetimini sağlayan YSK'nın, Türkiye genelindeki 174 bin 456 sandığa, bu kural uyarınca, ilçe seçim kurulları aracılığıyla "TERCİH" yazılı damga/mühürleri göndermiş olması gerekiyordu. YSK'nın kendisi de öyle düşünmüş olmalı ki, bu kuralın konduğu 14 Şubat'tan referandumun yapıldığı 16 Nisan'a kadar geçen 61 günde, bu konuda kural değişikliğine gitmedi. Ancak 16 Nisan günü akşam üzeri YSK, "YSK Başkanlığı'ndan 'Halkoylamasının başlamasından sonra bir kısım ilçe seçim kurullarından alınan bilgilerde sandık kurullarına 'TERCİH' mührü yerine sehven 'EVET' mührü dağıtıldığı ve bu mühürlerle oy kullandırıldığı (...) bilgisi alınmıştır" açıklamasıyla bu kuralı iptal ettiğini duyurdu. Böylece, üzerinde "TERCİH" dışında "EVET" mührü basılı pusulalar, 14 Şubat tarihli genelgenin aksine geçerli sayıldı.

8- Bu konuda yasaya aykırılık var mı, sorun ne?

Yasaya aykırılık yok. 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun, "EVET" mühürlerinin de oy pusulalarında geçerli olacağını hükme bağlıyor. 

Burada tartışma yaratan, YSK'nın, seçim güvenliği için koyduğu "TERCİH" mührü dışında işaret taşıyan oy pusulalarının geçersiz sayılacağı kuralını 61 gün sonra, 16 Nisan referandumunda oyların sayımı aşamasına geçilirken kaldırması. YSK bu kaldırma kararını; "yasaya aykırı olmadığı", "EVET mühürlerinin ilçe seçim kurullarından alındığının sabit olduğu" ve "sandık kurullarının hatası nedeniyle seçmenin oy kullanma iradesinin ihlal edilmemesi" gerekçelerine dayandırdı. 

Ancak YSK, kendi ifadesiyle "seçim kurulları tarafından verilenlerin dışında materyal ile kullanılan oyları geçersiz kılmaya yönelik" bu kuralın neden uygulanamadığını, yani neden çok sayıda sandıkta "TERCİH" yerine "EVET" mührü çıktığını açıklamadı. Bu durum, "seçim kurulları dışında temin edilen 'EVET' mühürleriyle sahte oy kullanıldığı iddialarına yol açtı. YSK'nın, kendi genelgesine aykırı olarak kaç sandıkta "EVET" mührü çıktığını açıklamaması da iddia sahiplerinin kuşkularını artırdı.

9- YSK'nın "mühürsüz oy pusulası ve zarfların da geçerli sayılacağına" ilişkin kararı neden tartışma yarattı?

YSK'nın 14 Şubat tarihli genelgesinde koyduktan 61 gün sonra vazgeçtiği oy güvenliğini sağlamaya yönelik ikinci önlem buydu ve asıl tartışma burada çıktı.

10- Neden?

Zira, "TERCİH" yerine "EVET" mühürlerinin de kullanılması, süreç her ne kadar tartışmalı da olsa, yasaya açık bir aykırılık teşkil etmezken burada, hiçbir yoruma yer bırakmayacak bir şekilde kanun hükmü ihlal edildi.

11- Hangi kanun ve ne diyor?

298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun. Kanunun birçok maddesinde, üzerinde ilçe seçim kurulu ve sandık kuruluna ait çift mühür taşımayan zarflar ile sandık kurulu mührü taşımayan oy pusulalarının "geçersiz sayılacağı" emredici hükme bağlanııyor.

298 Sayılı Kanun 77. maddede, zarfların ilçe seçim kurulu ve sandık kuruluna ait iki mühür taşımasını düzenleniyor. 

98. maddede, çift mühür taşımayan zarflarrın geçersiz sayılacağına vurgu yapılıyor.

Geçerli olmayan oy pusulalarını düzenleyen 101. maddede de, "arkasında sandık kurulu mührü bulunmayan" oy pusulalarının geçerli olmayacağı açıkça hükme bağlanıyor. 

12- YSK, kendisini bağlayan kanundaki bu açık, emredici hükmü farklı mı yorumluyor?

Hayır! Aksine, referandumdan iki gün sonra, 18 Nisan Salı akşamı açıkladığı gerekçeli kararında, 298 Sayılı Kanun'daki bu hükümlerle mühürsüz zarf ve pusulaların geçersiz sayıldığını açıkça dile getiriyor. 

13- Peki, YSK bu durumda mühürsüz zarf ve oy pusulalarını nasıl geçerli sayabiliyor? 

Bu konuda açıkladığı gerekçeli kararında iki temel iddia öne sürüyor. Birincisi, sandık kurullarının ihmal ve hatalarından kaynaklanan kusurun bedelinin oyların iptal edilmesiyle seçmene ödetilmemesi. YSK, "sandık kurullarının hatasından kaynaklanan mühürsüz oyların geçersiz sayılmasının, anayasal seçme hakkının özünü ortadan kaldıracağını" dile getiriyor. 
YSK ikinci gerekçesinde de; "mühürlü oy pusulası ve zarflar" dışında da 298 Sayılı Kanun'da oy güvenliğine yönelik ek düzenlemelerin yer aldığını vurguluyor. YSK, gerekçeli kararında ayrıca Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ndeki seçme hakkına ilişkin hükümlere işaret ediyor. 

14- YSK'nın mühürsüz pusula ve zarfları geçerli saymasına ilişkin gerekçesindeki sorun ne? 

Temel sorun, YSK'nın kendisini yasa koyucunun yerine koyarak yorum yapması ve herhangi bir takdir ve yoruma açık olmayan yasanın açık hükmünü ihlal etmesi. Yasa koyucu, seçim ve oy güvenliği önlemlerini bir bütün olarak düşünüp herhangi bir önlemin diğerleri nedeniyle feda edilmesi bir düzen öngörmemişken; YSK, böyle bir yola başvuruyor. Ve yasadaki diğer önlemleri gerekçe göstererek mühürsüz pusula ve zarfların geçersiz sayılacağı yolundaki yasa kuralının uygulanmadığını açıklıyor.
Bu yaklaşımla, yasadaki bütün seçim güvenliği önlemlerini, "başka önlem de var" iddiasıyla yok sayabilirsiniz. YSK; kendisini yasa koyucunun yerine koymak bir yana, "yangın tüpü var diye yangın merdivenini gereksiz gören" bir tavır sergiliyor. 

15- YSK'nın gerekçeli kararında tartışma yaratan başka noktalar da var mı? 

Evet. YSK, gerekçeli kararında 298 Sayılı Kanun'un konuya ilişkin hükümlerini sayarken, "mühürsüz zarfların geçersiz sayılacağına" ilişkin 98. maddenin 4. fıkrasını saklıyor. YSK'nın, gerekçeli kararında 98. maddeye atıf yapmasına rağmen sakladığı dördüncü fıkranın ilgili bölümü şöyle:
"Sandık kurulunca verilen biçim ve renkte olmayan, üzerinde ilçe seçim kurulu ve sandık kurulu mührü bulunmayan, tamamı yırtılmış olan, üzerinde ilçe seçim kurulu ve sandık kurulu mührü dışında herhangi bir mühür, imza, yazı, parmak izi veya herhangi bir işaret bulunan zarflar geçersiz sayılır..."
Bir başka deyişle YSK, şaibe iddalarının odağında bulunan konulardan "mühürsüz zarflara" ilişkin yasa hükmünü, mühürsüz oy ve zarfları neden geçerli saydığına dair gerekçeli kararında -yasa karşısındaki ihlal görüntüsünü zayıflatmak için olsa gerek- dikkatlerden kaçırıyor.
Diğer yandan YSK, kendisi, yasanın açık hükmünü ihlal ederek mühürsüz oyları geçerli sayarken, mühür yükümlülüğünü yerine getirmeyerek aynı şeyi yapan sandık kurulları yetkilileri hakkında suç duyurusu yapılması gerektiğini belirterek çelişkiye düşüyor. Sandık kurullarının mühür yükümlülüğüne, YSK'nın da kanun hükümlerine uyması eşit bir sorumlulukken YSK aynı ihlalin kendisi dışında yapılmasını suç olarak görüyor. 

16- YSK "anayasal seçme hakkının özüne dokunmamak" yorumunda haklı olamaz mı?

Seçme hakkının özüne dokunmamak, gerçek olduğu konusunda kuşku bulunmayan oylarla belli edilen seçmen iradesinin, sahte/hileli olduğu yolunda kuşkular bulunan oylarla çarpıtılmamasını gerektiriyor. Yasa koyucu, 298 Sayılı Kanun'la saydığı önlemlerin birlikte uygulanmasıyla seçme ve seçilme hakkının korunmasını açık hükme bağlıyor. Kaldı ki, anayasal seçme hakkının özünü korumak, sahte/hileli oy iddialarının hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak ölçüde cevaplanmasını da gerektiriyor.
Oysa YSK, daha önce sandık bazında örnekleri olduğu gibi; mühürsüz zarf ve pusulaları, yasaya ve kendi genelgesine aykırı olarak son anda geçerli kılmak yerine, ayrıca saydırıp tutanaklara geçirtebilirdi. Ve mühürsüz oyları, seçim sonucunu etkilemiyorsa geçerli sayabilir, böylece seçme hakkını her taraf için korurken hiçbir kuşkuya yer bırakmayabilirdi.

17- YSK bunu yapmıyor mu?

Hayır. Aksine YSK, gerekçeli kararında, baştan geçerli saydığı mühürsüz pusula ve zarflar için "münferit" ifadesini kullanarak, bu durumdaki pusula ve zarfların ihmal edilecek kadar az olduğu mesajını veriyor. 16 Nisan akşamı bitmiş bir referandumda kullanılan yaklaşık 48 milyon pusula ve zarf 18 Nisan akşamına kadar tek tek kontrol edilemeyeceğine göre, YSK'nın "münferit" ifadesi bu konudaki kuşkuları gidermek bir yana, artırıyor. 

YSK, -kararları kesin bir kurum olarak-, ilçe seçim kurullarına binlerce itiraz iletilirken ve siyasi partilerin itirazları sürerken "münferit" açıklaması yaparak da hukuka uygun davranmıyor. YSK'nın tavrı; itirazlar henüz ilçe ve il seçim kurulları ile kendisi tarafından karara bağlanmamışken önyargılı bir görüş açıklaması, hukuki ifadeyle "ihsası rey"de bulunması anlamına geliyor.

YSK, mühürsüz zarfların da "fligranlı" olması nedeniyle sahte oy kullanılmış olamayacağını -yine incelemeler bitmeden- dile getiriyor. Ancak, örneğin ana muhalefet partisinin "fligranlı zarflar ve pusulaların da bir şekilde elde edilerek kullanılmış olabileceği" kuşkusuna yanıt vermiyor.

18- YSK'nın, geçmişte de benzer kararlar verilmiş olduğu yolundaki açıklamasını nasıl değerlendirmek gerekir?

Bu konuda iki önemli görüş var. Birincisi temel kural; geçmişte yapılmış yasa ihlalleri yeni ihlallere meşruiyet sağlamaz. Yani su-i niyet emsal olmaz. 

İkincisi; YSK geçmişte alınan mühürsüz zarf ve pusulaların geçerli sayılma kapsam ve koşullarını örterek bu açıklamayı yapıyor. Zira, geçmişte alınan kararların ortak özelliği, seçimin bitmesinin ardından alınan sonuçlara yapılan bir itiraz üzerine ve belli bir seçim bölgesinde bazı sandıkları kapsıyor olması. Ancak YSK, 16 Nisan Pazar günü yapılan referandumda, elde edilen sonuçlara yapılan itirazlar üzerine değil, sayıma geçilirken YSK'daki AKP temsilcisi Recep Özel'in talebini gerekçe göstererek ilk kez "ülke genelini kapsayan" bir ön karar aldı.

Diğer yandan, YSK'daki CHP temsilcisi Mehmet Hadimi Yakupoğlu’nun “geçmişte mühürlü ve mühürsüz oyların ayrı ayrı sayılarak tutanaklara geçirildiği, ancak seçim sonuçlarını değiştirmeyecekse mühürsüz oyların geçerli sayıldığı” yolundaki açıklaması da YSK tarafından yanıtlanmış değil.

19- Peki 'mühürsüz zarf ve pusula' gerekçesiyle iptal edilen seçim var mı?

Var. Örneğin; 30 Mart yerel seçimlerinde, AKP'nin itirazı üzerine Bitlis İl Seçim Kurulu, "mühürsüz oy" çıktığı gerekçesiyle Güroymak ilçesindeki seçimin iptal edilerek yenilenmesine karar veridi. YSK Başkanı Sadi Güven, Güroymak'ta belediye başkanlığı seçimi "mühürsüz oy" gerekçesiyle iptal edilirken de aynı görevdeydi.

20- YSK'nın siyasi partilerin itirazlarını reddetmesi itiraz sürecini bitirdi mi, sürecin geleceğe etkisi olacak mı?

Hayır. CHP, HDP ve Vatan Partisi "tam kanunsuzluk" gerekçesiyle referandumun iptalini talep etmişti. YSK ise bu talepleri reddetti. Ancak ilçe seçim kurullarına binlerce itiraz yapıldı. Bu itirazları ilçe seçim kurulları karara bağlayacak. İlçe seçim kurulları kararlarına itiraz olursa, itirazlar il seçim kurullarının önüne gelecek.

Velhasıl; 14 Şubat tarihli genelgesinde "TERCİH" damgası dışında işaret taşıyan oy pusulaları ile mühürsüz pusula ve zarfların geçerli sayılmayacağı kuralını koyan, 16 Nisan sabahı sandık kurulu başkanlarına ve bina sorumlularına "Oy pusulalarının arka tarafını ve oy zarflarını sandık kurulu mührü ile mühürleyiniz" ifadesiyle SMS atan YSK, aynı günün akşamı bunların hepsini yok saydı!
YSK'nın tavrı; açıklanan rakamlara göre bile yüzde 48,6'ya karşılık 51,4 oyla kabul edilen anayasa değişikliği sürecinde "Evet'in zorlanacağı ihtimaline karşı hazırlık mı yapıldı" kuşkusunu doğurdu. YSK, yasaya ve kendi genelgesine ters düşen kararları, hem de itirazlar henüz karara bağlanmadan yaptığı "münferit" açıklamasıyla, bundan sonra yapacağı açıklamalar üzerinde de kuşku doğurmuş oldu.
Dahası, 16 Nisan sürecindeki kararlarıyla yasa dışı bir içtihad da oluşturdu YSK; mühürsüz oy ve pusulalar bundan sonraki seçim ve referandumlarda nasıl geçersiz sayılacak?
Nihayet; "tercih" dediğimiz şey, oy pusulalarına basılan bir mühürden ibaret değil. İnsan, "tercih"te bulunabilen bir varlık olarak da insan olabildi... 
Sonuç ne olursa olsun; bir su birikintisi gibi üzerinden atlamaya çalıştığınız şeyde, insan olabilmenin hikâyesinin de yazılı olduğunu unutmayın.

Yazarın Diğer Yazıları

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

T24 14 yaşında; nasıl da yılları buldu bir mısra boyu macera…

Bağımsız, sorumlu, güvenilir, yüksek profesyonel ve etik standartlarda gazetecilik, sadece gazetecilerin değil toplumun bütün katmanlarının meselesi haline gelmedikçe, sesimizi kısanlar sadece başkaları olmaz!

Schengen vizesi eziyeti için gazetecilere çağrı, AB başkentlerine mektup

Sığınmacı sorunuyla, üstelik milyonlarca insan eşliğinde Türkiye de muhatap. Ancak bu durumun, örneğin Federal Almanya’nın Volkan Konak, Deniz Türkali gibi sanatçıların da vize başvurularını reddetmesiyle nasıl bir ilgisi olabilir? AB ülkeleri diplomatlarının, sürekli mesai yaptıkları gazetecilere, vize talebi söz konusu olduğunda, “Bizim için Edirne sınırına kadar gazetecisiniz” anlamına gelen tavrı vize rejiminin amaçlarına uygun mu? Peki gazeteciler ve meslek örgütleri, yıllardır süren bu kötü muameleye karşı neden sessiz, neden bu eşitsiz ilişkiyi reddetmiyorlar?