02 Kasım 2015

15 maddede 1 Kasım seçimleri; yeni gerilim hattı Erdoğan-Davutoğlu koalisyonu mu?

Yakın gelecekte Erdoğan-Davutoğlu hattında yaşanacak gelişmeler önemli olacak

Seçmen "başkanlık sistemi" referandumuna dönen 7 Haziran'da AKP'ye "hayır", "tek parti iktidarı referandumu"na dönen 1 Kasım'da "evet" dedi. 1 Kasım seçimlerinin en büyük kazananının Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan olduğu, çıplak gerçeğin ifadesi. AKP'nin 7 Haziran seçimlerinde 13 yılın ardından tek başına iktidarı kaybetmesi üzerine, koalisyon seçeneklerine karşı durarak "tekrar seçim"i zorlayan Erdoğan olduğuna göre, durum bu.

AKP Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, partisi 7 Haziran seçimlerinde birinci olsa da, tek başına iktidar merceğinden bakıldığında ilk sandık sınavında başarılı olamamıştı. Yaklaşık 5 ay sonra yapılan 1 Kasım seçimlerinde AKP'nin büyük bir sıçrama yapması ise, Davutoğlu adına başarı olarak kaydedilecek. Ancak AKP'nin ikili yapısı, 1 Kasım başarısının birinci sırada Erdoğan'a mı, Davutoğlu'na mı yazılacağı sorusunu da gündeme getiriyor. AKP'nin milletvekili listelerine son şeklini veren ismin Erdoğan olduğu ve tekrar seçimi zorlayan Erdoğan'ın -7 Haziran sürecindeki kadar meydanlara çıkmasa da- AKP'nin yanında muhalefete karşı kampanya yürüttüğü dikkate alındığında 1 Kasım başarısının önce Erdoğan'a yazılacağı öngörülebilir.

 

5 ayda ne oldu da milyonlar oy değiştirdi?

 

- Nasıl bir "zafer"den söz ediyoruz? 

1 Kasım 2019'a kadar tek başına iktidarı kazanan AKP, olağanüstü bir gelişme olmazsa, cumhuriyet tarihinde aralıksız 17 yıl ülkeyi tek başına yönetmiş ilk parti olacak. Bu açıdan AKP cumhuriyet tarihi rekorunu yeniledi.

AKP'nin 1 Kasım zaferini asıl vurgulayan sonuç ise, 4 ay 3 hafta aradan sonra yapılan ikinci seçimde oylarını yaklaşık yüzde 20 oranında artırması. Dünyada, bu kadar kısa bir süre içinde böylesine yüksek bir oy sıçraması yapan başka bir parti örneği var mıdır, bilmiyorum.

7 Haziran'da sandığa gitmeyen seçmenin yaklaşık yüzde 45'inin AKP'li olduğu hatırlandığında AKP hem küskün seçmenini tekrar kazanmış, hem Kürt oylarını artırmış, hem MHP'den ciddi bir oy kaydırmış, hem de yeni seçmenlerin oylarını kazanmış görünüyor.

Bir başka deyişle, AKP, 1 Kasım seçimlerinde, 7 Haziran'da önemli bir kayıp yaşadığı potansiyelinin tamamına ulaştı, hatta 7 Haziran'da 18,8 milyon olan oyunu yaklaşık 5 milyon artırarak 23,3 milyona çıkarıp mevcut potansiyelini aştı, tarihinin en yüksek seçmen sayısına ulaştı ve parlamentoda 58 sandalye daha kazanarak 316 milletvekilliği kazandı. AKP'nin çekirdek seçmeninin 18 milyon civarında olduğu dikkate alındığında, 5 milyon seçmenlik artışın önemi daha iyi kavranabilir.

7 Haziran'da ciddi bir darbe yiyerek tek başına iktidarı kaybeden AKP'nin yaklaşık 5 ay sonra büyük bir zafer kazanması, "ne oldu da seçmen eğilimi bu kadar kısa sürede böylesine radikal bir değişim gösterdi" sorusunu gündeme getiriyor. İki boyutta cevap bulan bir soru bu. İlk boyutta, AKP'nin 7 Haziran sonuçlarını iyi okuyarak bir kampanya yürüttüğü cevabı var. 7 Haziran seçimlerine damga vuran Erdoğan'ın başkanlık ısrarına seçmenin tepki gösterdiğini gören AKP, 1 Kasım kampanyasında başkanlık sistemi arzusunu öne çıkarmadı. Başkanlık sistemine seçim beyannamesinde yer verse de, bu konuyu kampanyanın temeli yapmaktan özenle kaçındı. "Başkanlık sistemi referandumu"na dönen 7 Haziran'da seçmenin "hayır" demesi dikkate alındı. 7 Haziran seçimlerine AKP adına Erdoğan'ın mitinglerinin damga vurmasının seçmeni rahatsız ettiği sonucunu da çıkaran AKP 1 Kasım'da farklı bir yol izledi. Erdoğan, Cumhurbaşkanı olarak yine AKP lehine muhalefete karşı bir kampanya yürüttü, ancak 7 Haziran sürecindeki kadar meydanlara çıkmadı. 7 Haziran'daki milletvekili adaylarını en çok değiştiren parti olan AKP'nin, nokta hedeflerinde de başarılı tercihler yaparak 58 yeni milletvekilliği kazandı.

- Sonuçta AKP, seçimden 63 ilde birinci parti olarak çıktı. 1 Kasım seçimleriyle "Her iki seçmenden biri AKP'ye oy veriyor" söylemine dönebilecek bir seçmen desteğine kavuştu.

"Ne oldu da seçmen eğilimi bu kadar kısa sürede böylesine radikal bir değişim gösterdi" sorusuna cevabın ikinci boyutunda 7 Haziran'dan sonraki süreçte Türkiye'de neler olup bittiği var. Bu fasıldaki büyük başlık "güvenlik" olarak öne çıkıyor. Hem çözüm sürecinin bitmesi ve çatışmaların başlaması, hem de büyüme rakamlarından döviz kurları ve enflasyona ekonomide negatif işaretler veren göstergelerin büyüttüğü güvenlik ve istikrar arayışı, AKP'ye tarihinin en büyük zaferlerinden birini kazandırmış görünüyor. Bir başka ifadeyle, güvenlik ve istikrar arayışı; demokrasi ve özgürlük talebini bir kez daha öteledi. 

İfade ve basın özgürlüğü sorunlarının böylesine derinleştiği, gazete ve televizyonlara el konduğu, yolsuzluk dosyalarının mahkemelere bile taşınmadan yargıdaki tayin fırtınalarının ardından savcılıklarda kapatıldığı AKP'nin yönettiği bir Türkiye'de AKP'nin tarihsel denilebilecek bir sıçramayla büyük bir seçim zaferi kazanması, seçmen davranışındaki motivasyonun ayrıntılı bir analizini de gerektiriyor. AKP'nin, 7 Haziran'da tarihinin en büyük yenilgisini yaşadıktan yaklaşık 5 ay gibi çok kısa bir süre sonra, Türkiye'nin sorunları konusunda yeni bir vizyon ortaya koymadan bu zaferi nasıl kazanabildiği sorusunun tek bir cevabı yok. Başlıca cevaplar; muhalefet sorunu, seçmenin ezici bir çoğunluğunun ayni ve nakdi yardımlarla kurulan düzenin bozulmasın istememesi, AKP'nin seçim stratejisi ve seçmen mobilizasyonunu en iyi yapan parti olması şeklinde sıralanıyor. Listeye, güvenlik ve ekonomi kökenli ihtiyaçları demokrasi ve özgürlük taleplerinin önüne koyan seçmenin önemli bir bölümünün "otorite"yi olumlayan eğilimini de eklemek gerekiyor.

AKP'nin 2019'a kadar tek başına iktidar yetkisi kazanması, AKP içindeki dengelerin seyrini önemli kılıyor. AKP'nin zaferi, Erdoğan-Davutoğlu ilişkilerinin bir gerilim hattında seyretmesi ihtimalini de gündeme getiriyor. Davutoğlu, AKP Genel Başkanı olarak partisine tarihinin en büyük başarılarından birini kazandırarak bu koltuktaki yerini sağlamlaştırdı. Davutoğlu 1 Kasım sonuçlarıyla "Akbulut modeli" bir Başbakanlık'tan uzaklaşmış da görünüyor. Diğer yandan Erdoğan'ın AKP ve seçmeni üzerindeki etkisini görmemek de gerçekçi olmayacağına göre, sandığın sonuçlarından birinin Erdoğan-Davutoğlu koalisyonu olduğunu söylemek yanlış olmayacak. Türkiye'nin yakın geleceğinde Erdoğan-Davutoğlu hattında yaşanacak gelişmeler de etkili olacak.

- Beşinci partinin MHP'den koparılacak milletvekilleriyle kurulabileceği yolundaki spekülasyonlar, AKP'nin tek başına iktidar elde edecek bir sonuç alamayabileceği tahminlerine de dayanıyordu. Mevcut durumda bu spekülasyonun, anayasa değişikliği sürecine uyarlanabileceği düşünülebilir. 316 milletvekili kazanan AKP'nin anayasayı referandumlu olarak değiştirmek için (330 gerekiyor) 15, referandumsuz değiştirmek için (367 gerekiyor) 52 milletvekiline ihtiyacı var. TBMM başkanlarının -ki yine AKP'den olacak- oy kullanamadığını not edelim. Beşinci parti spekülasyonları bir yana bırakılırsa, sandığın AKP'ye vermediği tek imkânın anayasa değişikliği olduğunu söyleyebiliriz. 

 

MHP'siz iktidar sonucu ayrıca önemli

 

7 Haziran seçimlerinin en büyük kazananlarından olan MHP, 1 Kasım seçimlerinin en büyük kaybedeni oldu. Seçmen, Devlet Bahçeli'nin her geçen gün biraz daha şahsileşen üslubunu, 7 Haziran sonrasındaki süreçte tayin edici bir rol oynamaktan kaçınmasını cezalandırdı. Karadeniz, İç ve Doğu Anadolu, İç Ege'de büyük kayıplar yaşayan MHP, 7 Haziran'da kendi zirvesi olan 7 milyon 520 bin oya çıkmıştı. 1 Kasım'da 5 milyon 645 bin oy alabilen MHP, artan seçmen sayısına rağmen yaklaşık 2 milyon oy kaybetti. Bu kayıp, AKP'de artan 5 milyon oyun önemli bir bölümünün de adresini veriyor. MHP, yüzde 16,3'ten yüzde 12'ye düşen oyuyla milletvekillerinin de yarısını kaybetti, parlamentodaki sandalye sayısı 80'den 41'e indi. Gece boyunca istifası tartışılan Bahçeli, liderliğinin ve üslubunun tartışılacağı bir döneme girmiş bulunuyor. 

Çatışmaları daha da körükleyecek bir AKP-MHP koalisyonu yerine AKP'nin tek başına iktidarı, 1 Kasım'ın önemli sonuçları arasında değerlendirilebilir mi? "Buzdolabına kaldırılan" çözüm sürecine başlatan parti olan AKP, çözüm sürecine döner mi? Seçim sürecinde Erdoğan ve Davutoğlu'ndan gelen açıklamalar bu ihtimalin kuvvetli olmadığını düşündürüyor. Bugünden itibaren çözüm sürecininde tutturulacak yol, Türkiye'nin ana meselesi olacak gibi görünüyor. Bu noktadan bakıldığında, 1 Kasım, MHP'li bir koalisyonu gündemden çıkarmasıyla da önemli bir sonuç üretti.

 

Sandıkta kaybeden CHP 'değişim'de kazanıyor mu? 

 

- CHP, yenileşme sancıları eşliğinde bir seçimi daha geride bıraktı. 7 Haziran'da yüzde 11 milyon 518 bin seçmenle yüzde 25 oy alan CHP, 12 milyon 9 bin oyla 1 Kasım'dan yüzde 25,4 ile çıktı, milletvekili sayısını 132'den 134'e yükseltti. Oy sayısı, oranı ve milletvekili sayısında küçük artışlar olmakla birlikte, CHP'nin 7 Haziran'daki pozisyonunu muhafaza ettiği görülüyor. Ana muhalefet partisi olmasına karşın 13 yıldır süren iktidarın ciddi bir alternatifi hâline gelememesi, iktidar bir yana bir kez daha yüzde 30 çıtasının uzağında kalması CHP açısından elbette net bir başarısızlık. Ancak, Kılıçdaroğlu yönetiminin pozisyonunu muhafaza etmesi, CHP'deki değişim sürecinin konsolide edildiği anlamını da taşıyor. 

 

HDP sonucunda Kandil de etkili

 

7 Haziran seçimlerinde Kürt siyasetinin tarihinde ilk kez barajı aşarak yüzde 13,2 oy alması ve 80 milletvekiliyle parlamentoya girmesinin ardından HDP'ye verilen oyların bir bölümünün emanet olup olmadığı tartışılmıştı. 1 Kasım seçimleri, emanet oy tartışmasına nispi bir cevap vermiş görünüyor. 7 Haziran'da 6 milyon 58 bin oyla yüzde 13,2 oy alan HDP 1 Kasım'da seçmen sayısındaki artışa rağmen 1 milyon oy kaybetti, seçmen desteği 5 milyon 39 bine indi, oy oranı 10,07'de kaldı. 7 Haziranda "Türkiye partisi" iddiasını teyit eden sonuçlar alan HDP'nin Türkiye haritasındaki parantezi daraldı. 

HDP'nin aldığı sonuçta, AKP iktidarının çözüm sürecini rafa kaldıran tutumu eşliğinde PKK'nın tekrar silaha sarılması etkili oldu. Kandil'in HDP ile kuvvet kazanan Kürt siyasetine karşı tutumu, HDP ile ilgili yaratılmak istenen görüntüye hizmet etti. Nihayet, 7 Haziran'da kaldıraç etkisi de gören yüzde 10 barajı nedeniyle HDP'ye yönelen emanet oyların, 1 Kasım'da bu ihtimalin zayıflaması nedeniyle geri alındığı da söylenebilir. Ancak hem AKP, hem de PKK'nın tavrına karşılık HDP'nin bir kez daha yüzde 10 barajını aşması ve 59 milletvekiliyle parlamentoya girmesi, Kürt siyasetinin geleneksel oylarının yüzde 6'lar civarında olduğu eski seçimler düşünüldüğünde önemli. MHP'den yüzde 1,3 daha az oy almasına rağmen MHP'den 18 milletvekili daha fazla sandalye kazanan HDP'nin, yüzde 10 barajı üzerindeki oylarını konsolide edip edemeyeceğini de tayin edecek bir döneme giriliyor.

AKP; 13 yılda 5'i genel, 3'ü yerel seçim, 2 referandum ve 1 cumhurbaşkanlığı seçimi olmak üzere toplam 11 sandık sınavının 10'undan zaferle çıkmış Türkiye tarihinin tek partisi. Sadece AKP'ye değil, muhalefete de, seçmene de, Türkiye'nin tarihine de dair bir sonuç karşısındayız.

Maurice Duverger der ki; tarih toprağın anası olduğu kadar kızıdır da...

Yazarın Diğer Yazıları

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

T24 14 yaşında; nasıl da yılları buldu bir mısra boyu macera…

Bağımsız, sorumlu, güvenilir, yüksek profesyonel ve etik standartlarda gazetecilik, sadece gazetecilerin değil toplumun bütün katmanlarının meselesi haline gelmedikçe, sesimizi kısanlar sadece başkaları olmaz!

Schengen vizesi eziyeti için gazetecilere çağrı, AB başkentlerine mektup

Sığınmacı sorunuyla, üstelik milyonlarca insan eşliğinde Türkiye de muhatap. Ancak bu durumun, örneğin Federal Almanya’nın Volkan Konak, Deniz Türkali gibi sanatçıların da vize başvurularını reddetmesiyle nasıl bir ilgisi olabilir? AB ülkeleri diplomatlarının, sürekli mesai yaptıkları gazetecilere, vize talebi söz konusu olduğunda, “Bizim için Edirne sınırına kadar gazetecisiniz” anlamına gelen tavrı vize rejiminin amaçlarına uygun mu? Peki gazeteciler ve meslek örgütleri, yıllardır süren bu kötü muameleye karşı neden sessiz, neden bu eşitsiz ilişkiyi reddetmiyorlar?