26 Şubat 2015

Erkek ellerini Ayşe Kocaoğlu’nun bedeninden çektik, sıra geri kalan tüm kadınların kürtaj hakkında!

Var mısınız kürtaj yapmayı reddeden hastaneleri, doktorları ifşa edelim?

Salı gecesi bir e-mail düştü yine posta kutuma. Ayşe Kocaoğlu’nun kürtaj talebi hakkında bir haber gönderilmişti. Ayşe Kocaoğlu 24 yaşındaydı ve eski eşinden iki çocuk sahibiydi. İmam nikâhıyla beraber yaşadığı Gökhan A’nın kendisinden gizlediği adli sicili olduğunu öğrendiğinde ondan ayrılmak istedi; ancak Gökhan A. tehditlerle ve şiddet uygulayarak bu ayrılma talebine izin vermedi. Bu dönemde Ayşe Kocaoğlu hamile kaldı ve çocuğu aldırmak istediği için annesinin yanına taşındı. Peşini bırakmayan Gökhan A. 9 Şubat günü pompalı tüfekle evlerini basarak Ayşe Kocaoğlu’nu kolundan vurdu, annesi Şule Cımbılaz’ı ise öldürdü. Okuduğum habere göre Ayşe Kocaoğlu tedavi gördüğü İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde kürtaj olmak istiyordu; ancak hastane buna izin vermiyordu. Aynı zamanda bu durum yüzünden de Ayşe’nin enfeksiyonlu olan kolunun tedavisinde aksaklık çıkıyordu. Ayşe’ye “ya kolun, ya bebeğin” seçeneği bile sunulmuyordu.

Kendi öz annesinin ölümünden mesul, kendisine şiddet uygulamış bir adamın bebeği var karnında ve derdi bebeği sevmemek de değil, “tek kolla 3 çocuğa nasıl bakacağım” diyor…

Salı gecesi yaptığım görüşmeler sonucu öğrendim ki birkaç dernek bu davanın takipçisiymiş. Fakat yine de biz çağrıları büyüttük ve birçok kadın derneğine haber gönderdik. Milletvekillerine, ajanslara haberi yolladık. Sosyal medya çağrıları yaptık. “Ya yeterli destek gelmezse?” diye sorduk birbirimize. “Nasıl rahat uyuyacağız?” Gece rüyamda Ayşe’nin mor kolunu gördüm.

Sosyal medyada konuya olan ilginin artmasıyla, Çarşamba sabahı ana akım medya da konuyu haberleştirmeye devam etti. Bu sırada Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası hastane konseyinin toplanması için başvuruda bulundu. Hastaneye gelen İzmir Kadın Platformu, İzmir Barosu Kadın Hakları Merkezi’nden avukatlar, İzmir Sosyalist Feminist Kolektifi, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Türk Tabipler Birliği’nden hekimler ve diğer bağımsız kadın aktivistler ile hastanede Ayşe için büyük bir direniş verildi Çarşamba günü. Bu direniş sonucunda da hastane konseyi “daha etkili ilaçlar kullanılması gerektiği ve bu ilaçların çocuğun gelişimi üzerinde olumsuz etki yapabileceği ve tedaviyi geciktireceğini” söyleyerek 26 Şubat sabahı kürtaj yapılması kararını verdi.

Haber bana ulaştığında, sevinçten gözlerim doldu. “Kadınlar hastaneyi bayram yerine çevirdiler” yazmıştı birisi… Anlayacağınız, kadınlar hastaneyi bir güzel bastılar ve Ayşe Kocaoğlu’nun en başından sahip olması gereken kürtaj hakkına erişmesine destek oldular.

Peki ya diğerleri? Haberdar olmadığımız daha kaç tane Ayşe var biliyor muyuz?

Önce bu konudaki kanunu açıklamak gerek. Türkiye’de kadınlar 18 yaşında büyükse ve hamileliğin ilk 10 haftası içindeyse kürtaj için kimseden “izin almak” durumunda değildir. (Kendi bedenimin doğurganlığıyla ilgili birilerinden izin almak zorunda oluşumu yazarken bile utanıyorum.) Eğer ki sağlık durumunu tehlikeye atıyorsa süre daha da uzayabiliyor. Yasal olarak da her devlet hastanesi bu kürtajı gerçekleştirmek durumundadır. Ama Türkiye’de işler öyle yürümüyor işte.

Evli bir kadınsanız, ‘Rahim Tahliyesi Tüzüğü’ne göre, kürtaj olabilmeniz için eşinizden “izin” almanız gerekiyor. Ayşe Kocaoğlu’nun da takıldığı engel bu idi. Eski eşine boşanma davası açmıştı; eşinin davayı temyiz ettiğini, hastaneye kürtaj talebini iletince öğrendi. Annesini öldüren ve kendisini vuran adamdan olan bebeğini aldırabilmek için, ondan boşanmayı reddeden başka adamdan izin alması gerekiyordu. Çünkü bir kadının vücudundaki bebeğin babasının kim olduğunu kanuna göre belirleyen tek şey evlilik kurumuydu.

Bu tüzük boşanma aşamasındaki kadınlardan çok aile içi şiddet gören kadınlara sıkıntı yaratıyor asıl; çünkü şiddet gördükleri adamların çocuklarını doğurmak mecburiyetinde bırakılıyorlar. Şiddet uygulayan erkekler, o çocuklar doğduktan sonra şiddet uygulayacak bir “aciz” varlığa daha “sahip” oluyorlar.

Evli bir kadın değilseniz de, yasada var olmayan; ama iktidarın dilinden ve zihninden akan “gizli” kanunlar ile kürtaj olamıyorsunuz. Neden mi? Mor Çatı’nın yaptığı açıklamayı buraya iliştiriyorum hemen:

“Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı olarak, İstanbul’daki 37 kamu hastanesine, telefon ile  “kürtaj yapıyor musunuz?” diye sorduk. Yapılan telefon görüşmelerine göre, İstanbul’da sadece 3 kamu hastanesi isteğe bağlı kürtaj yapmakta, 12’si hiçbir şekilde kürtaj yapmamakta ve 17’si ise sadece çeşitli tıbbi komplikasyonların zorunlu kıldığı durumlarda, heyet kararı ile kürtaj yapmaktadır.”

Her ne kadar Sağlık Bakanlığı bu açıklamayı yalanlamış olsa da, gerçeği öğrenmek çok güç değil. Arayın kamu hastanelerini, “kürtaj olmak istiyorum” deyin ve alacağınız cevabı kendiniz duyun.

Türkiye’de kürtaj hakkı, görüyoruz ki artık sembolik bir hakka dönüştü; çünkü kadını kuluçka makinası gibi görerek “en az 3 çocuk” talep eden, “kürtaj cinayettir” diyen, “tecavüze uğrayan doğursun, çocuğa devlet bakar” diyen zihinlerin kadın bedeni ve bilhassa doğurganlığı üzerindeki mütemadi tahakküm talebi artık genel geçer algı oldu.

Onların derdinin “çocukları yaşatmak” olmadığını biliyoruz. Onların derdi bu olsaydı, 2010 yılında polis tekmesi sonucunda 5 haftalık bebeğini kaybeden 19 yaşındaki E.Ö’nün bebeğinin cinayetini sorgularlardı. Cezaevlerinde tecavüze uğrayan çocukları “taş attılar” diye müebbet hapis istemiyle yargılamazlardı. Zeynep Bakır gibi çocuk sahibi kadın mahkûmlar için denetimli serbestlik sağlarlardı. Ali Poyraz Bakır şu an parmaklıklar arasında olmak yerine otizm tedavisi görüyor olurdu. Onların derdi çocukları yaşatmak olsaydı, Berkin’i, Ceylan’ı, Uğur’u, Ümit’i, Nihat’ı ve daha nicesini devlet güçleriyle katletmezlerdi. Onların derdi, kadın bedeni üzerinde tahakküm ve denetim kurmak. Kadının tüm bedenini, varlığını ve doğurganlığını sahiplenmek.

Fransa’da kürtaj hakkı nasıl elde edilmiş biliyor musunuz? Metnini Simone de Beauvoir’ın yazdığı ve 343 ünlü kadının kanuna aykırı olarak kürtaj olduğunu deklare ettiği, “343 Manifestosu” ile. “343 O.spunun Manifestosu” olarak da biliniyor. 1971 yılında yayınlanan bu manifesto sonrasında düzenlenen eylemler, 1973 yılında kürtajı desteklediğini imzalayan 331 doktor ve sonrasında tüm bu direnişin sonucuyla 1974 yılında kazanılan kürtaj hakkı! Ve şu an Fransa’da kürtaj 12 haftalığa kadar yasal, 18 yaşından küçük kızlar içinse anne veya baba izni talep edilmiyor. Kız, güvendiği bir yakını ile ailesine söylenmeyeceği şartıyla kürtaj olabiliyor. Kürtaj öncesi ve sonrası psikolojik destek veriliyor. Kürtaj için kadınlar hiçbir masraf ödemiyorlar, tamamını devlet karşılıyor.

Canım kadınlar, Ayşe Kocaoğlu için gösterdiğimiz direniş başlangıcımız olsun mu? Var mısınız kürtaj yapmayı reddeden hastaneleri, doktorları ifşa edelim? Var mısınız kürtaj hikâyelerimizi de paylaşalım ve bunun utanılacak bir şey olmadığını anlatalım? “Benim bedenim, benim kararım, benim hakkım” diyelim, kadın bedeni üzerinde tahakküm kuran tüm bu kanunları baştan yazdıralım. Var mısınız?

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bu dönemde akıl sağlığını korumak

Önemli olan herkesin stabil bir ruh sağlığı için kendine has yöntemlerinin olduğunu anlamak. Size iyi gelen herkese iyi gelmek zorunda değil, bu nedenle lütfen tavsiyelerine uymuyorsunuz diye sizi yargılayanlar yüzünden suçlu hissetmeyin

Ölmek istemiyoruz

Emine Bulut "ölmek istemiyorum" dediğinde, tüm insanların birincil hakkı olan yaşam hakkımızın pamuk ipliğine bağlı olduğu gerçeğiyle yüzleştik

Masum olamaz Nevin gibiler

Geçtiğimiz haftaysa, 23 Mayıs 2019 günü, Yargıtay Yerel Mahkeme’nin vermiş olduğu müebbet hapis cezasını onadı. Zaten 7 yıldır cezavinde olan Nevin, ömrünün sonuna kadar orada kalmaya hapsedildi.