21 Şubat 2017

Elinden içtiğim su için pişmanım Rıfkı!

Yaşadıklarımın suçlusu kim?

Uzun yıllar boyunca çok sevdiğiniz, her zaman hayatınızda olmasını istediğiniz kişiye ve yaşadıklarınıza bir bakıyorsunuz ki, size iyilikten çok kötülüğü olmuş. 

Oysa onunla geçen zamanınızın sizi beslediğini, çoğalttığını ve anlamlı olduğunu düşünmüştünüz. Bırakın size kötülük yapmayı, onun size her daim sevgi ile bağlı olduğunu ve sadece sizin iyiliğiniz için çabaladığını sanmıştınız.

Sonsuz bir güvenle kendinizi, hayatınızı, sevdiklerinizi, umutlarınızı, dertlerinizi, neşenizi onun kucağına teslim etmiştiniz. Onun koruyacağına, kollayacağına ve geliştireceğine inanmıştınız. 

Bir gün bakmışsınız ki, yaşanan hiç bir şey böyle değilmiş. Tam tersi olmasa bile, yani o kişi size bilerek kötülük yapmasa bile, iyilik de yapmamış. Belki bilerek kötülük yapmıştır. Sizin fark etmeyeceğinizi, anlamayacağınızı düşünerek sizi aldatmış olabilir. 

Güveninizi suistimal edecek herhangi bir davranış, herhangi bir söz kocaman bir aldatmanın içine düşmenize neden olabiliyor. Demek istediğim, aldatmak her zaman sevgilinizle, kocanızla olmuyor.

Anneniz, babanız, arkadaşınız, dostunuz, çocuğunuz, öğretmeniniz, ortağınız tarafından da aldatılabilirsiniz. Komşunuz bile aldatabilir sizi.  

 

Ne olmuş aldatıldıysak? 

 

Aslında, pek bir şey olmuyor gibi duruyor. Belki sadece karşı tarafa kızıyoruz, kendimize üzülüyoruz, sonra da geçip gidiyoruz diye düşünüyoruz. Aslında çoğumuz bunun böyle olmadığını, bunlardan bazı dersler çıkardığımızı ve aynı hatalara tekrar tekrar düşmemek için çabaladığımızı biliyoruz. 

Her ne oluyorsa oluyor, ama  olan biten hakkında dengeli farkındalığa sahip değilsek, temelde pişman oluyoruz. 

Güvendiğimiz için pişman oluyoruz.

Kendimizi adadığımız için pişman oluyoruz.

Sevdiğimiz, şans tanıdığımız için pişman oluyoruz. 

Zamanımızı boşa geçirdiğimiz için pişman oluyoruz.

Daha bir çok farklı şey için pişman oluyoruz

“Neden öyle yaptım?" , "Neden ona güvendim, inandım?" sorularını kendimize sormaya başlayınca, kendimize kızmaya başlıyoruz.

"Zaten ben hep böyle yaparım, hep düzgün olmayan insanlara inanırım"“her söylenene saf saf inanırım”, bunlar sizin kendinize kızgınlık cümleleriniz olabilir.

Bir de yakın çevre vardır. Size sevgiyle yoğrulmuş olarak kızan, koruma iç güdüsü ile hareket eden. Onlar da "sana kaç kere dedim, yapma diye, dinlemedin", "hiç söz dinlemiyorsun", "çok safsın sen ya, inanılır mı herkese”, diyorlardır muhtemelen. 

Bunları aldık koyduk cebimize, şimdi artık kendimizi koruyacağız. Başlıyor zihin çalışmaya, koruma kalkanlarını oluşturmaya, sizi o kadar seviyor ki, etrafınızda çelikten bir zırh örmeye ve size bir daha asla zarar gelmemesine kararlı. 

Başladı yargılar oluşmaya. Bu zihninizin sizi korumak için yapabileceği yegane şey. 

Zihnin dış odaklı yargıları: "İnsanlar güvenilmezdir", "İnsanlar kandırır", "İnsanlık öldü artık", "Kimseye güvenilmez", "Herkes üç kağıtçı olmuş", "Gerçek sevgi, gerçek bağlılık yok", "Herkes kendi çıkarı peşinde”, örnekler uzar gider, kaç tanesi tanıdık geldi size? Kaçını doğru buluyorsunuz bunların? 

Zihnin iç odaklı yargıları: "İnsanları tanımıyorsun", "Kork insanlardan", "Hiç bir şey bilmiyorsun", "Başa çıkamayacak kadar zayıfsın",  "Hiç bir şeyi beceremediğin gibi bunu da beceremedin", "Ufacıksın, o kadar masumsun ve safsın ki, kandırılıyorsun"

Ohhh misler gibi oluştu kalkan. Şimdi korunaklı yaşayabiliriz ama nasıl? 

Bir bakın etrafınıza, ülkemize, mahallemize, dünyamızın geneline. Nasıl yaşıyorsak öyle.

Güvenilmez insanların ortasında yapayalnız, tek başına, ürkek bir ceylan gibi.

Sığınacak bir kovuk arayarak ya da kovuğunu bulmuş ama, burnunu dış dünyaya çıkarmaktan korkarak, kendini evine hapsetmiş. 

Barışa, kardeşliğe methiyeler düzerek ama hep savaştan, nefretten, ötekileştirilmekten korkarak. 

Korkuyoruz, güvenmiyoruz ki, karşı komşumuza bile. Kime güveniyorsunuz? Yüzde yüz koşulsuz güvenle bağlandığınız kim var? 

Böyle bir güven ancak kendinize güvendiğinizde mümkün biliyor musunuz? 

 

Eee, yaşadıklarımın suçlusu kim?

 

"Görmüyor musun dünyanın halini, güvenelim de ölelim mi?" diye soruyorsunuz. “Hayır! Güvenin ve yaşayın" diyorum. 

 Kendinize güvenin, sadece kendinize, bu yalnızlık değildir. Bu çoğalmaktır. Kendine güvenerek yaşamak, sağlıklı ve dengeli ilişkiler demektir.

"Aldatıldık, kırıldık, örselendik, yine mi biz suçlu olduk" der gibisiniz.

 "Evet, bir suçlu arıyorsak, o sizsiniz. Kusura bakmayın" Kimdi kendinden başkasına güvenip medet uman, kimdi güvenip iyilik bekleyen? Beklentiye giren, fayda görmeyi uman kimdi?

Suçlu bizleriz. 

Ne zaman ki, kula kulluk ediyoruz. Ne zaman ki, kendi gücümüze, irademize güvenmeyip inanmayıp başkasından bizi tamamlamasını bekliyoruz, bizim yerimize yapmasını bekliyoruz, işte orada başlıyor hikâye.

Bir inşaat işçisi, onlarcası ile bir araya gelir, dayanışmayla, ortaklaşmayla kocaman devasa gökdelenler yaratırlar. Kol gücüyle, kendi gücünü alarak, gücünü kullanarak.

Siz hayatınızı nasıl inşa etmeye çalışıyorsunuz? 

Yaşamınızı sürdürmek için değirmene suyu kimin getirmesini bekliyorsunuz? 

www.canhayatakademisi.com

 

Yazarın Diğer Yazıları

Yetişkinlikte mutlu ve özgür olmanın yolu nedir?

Yolunda gitmeyen durumlara neden olan yaklaşımları bulup onları daha anlamlı, daha yaşanabilir biçimde yaşamımıza yerleştirdiğimizde var olana katkı sunmuş, üretken bir kimliğin içine girmiş oluyoruz. Buna ise yetişkinlik deniyor

En az üç çocuk ve ekonomik kriz

İktidara duyulan güven ve onun teşvikleri ile üç ve daha fazla çocuk doğurmuş aileler için krizin boyutları çok daha ağır hissediliyor

Düş görenleri uyandırma zamanı geldiyse açılsın perde

Belki de olması gereken bir hikâyenin parçalarını tamamlıyoruz hep beraber, bir şey ya da biri eksik kalsa bozulacak hikâye