17 Ocak 2017

Ayarı bozuk kadın

Varın siz oynayın, ben oynamıyorum...

Yükselen doları, siyasetçisi, sistemi, anayasası, terörü, ölüm korkusu, birbirinize kenetlenin telkinleri, bizi bölemeyecekler mesajları, iyilik yapın iyilik bulun, pozitif bakın pozitif yaşayın söylemleri, artan işsizliği, öfke dolu insanları, yas tutan anaları, öldürülen aydınları, taşlanan hocaları, beğenilmeyen imamları, hor görülen karıncası, dalga geçilen eğitim sistemi, aşağılanan kadınları, baskılanan cinselliği, kapanan yolları, örselenen çocukları, tecavüz edilen hayvanları, komşumun ölen eşi, kapıcının dedikodusu, hep sıkışan trafiği, hiç gülmeyen bakkalı, saygısız şoförü, umursamaz memuru, çığırtkan karşı komşusu, selam vermeyen mahalle sakini...

Akşama ne pişecek sorusu, çocuğun ödevi, eşimin haliyeti ruhiyesi, annemin arkadaşının dıdısı, babamın ilkeleri, yaşamın ceremesi, evdeki çamaşır, lavabodaki leke, biten tuvalet kağıdı, gelmeyen temizlikçi, ödenecek fatura, kazanılacak para, ay sonu hesabı, yaz tatili hayali, stopaj zamanı, bugünün yazısı, yarının toplantısı, yere dökülen ekmek kırıntısı...

Ölen arkadaşımın anası, toplantıdaki adamın saç modeli, dizinin konusu, yarın ne giyeceğim mevzusu, kaçan çorap, yırtılan pantolon, yeni hafta mesajı atan arkadaşım, bugün de ölmedik şükür diyen hiç tanımadığım adam, "orada bomba olacakmış, gitmeyin" diyen felaket tellalı...

Cezaevine konulan gazetecileri, yarın beni de alırlar mı diyen kaygılı akademisyeni, telefonum dinleniyor galiba diyen tanıdık, işyerinin tabelasını söküp saklanmaya çalışan yabancı şirketleri, zamlanan benzini, kesilen elektiriği, bilmem kaç yıldır yağmamış olan kar kalınlığı...

Facebook’ta “Hayır” yazan profil resmi koymaya davet eden arkadaşım, sosyal medyanın içine sıkışmış hayatım, bir sosyal medya yazısı paylaşarak aydınlanan güzel ülkemin güzel insanları...

Şiştim, vallaha da, billaha da, şiştim. 

Oynamıyorum artık. Meydan sizin, buyrun siz yapın en iyisini, ben yokum.

Her ne istiyorsanız yapın, ben yokum. 

Facebook profil fotoğrafımı “Hayır” yapmayacağım. Neden mi? Çünkü ben yıllardır “Hayır” diyorum ve buna göre yaşamayı savunuyorum, devlet de farkında, Gülhane Parkı’ndaki ceviz ağacı da, şimdi hayır diye fotoğraf koysam ne, koymasam ne… Varın siz koyun, benden daha iyisini yapın. Ben yokum artık bu oyunda. 

Bugün istifa ediyorum.

Çocuğuma iyi anne olma pahasına onun hayatınının gardiyanı olmaktan, eşimi sevdiğim için söylediğim her şeyden, annemi, babamı üzmemek için kendimi saklamaktan, kilo almamak için yediğim az yağlı yüksek proteinli yemeklerden, iyi dost olmak için ilgilendiğim kişinin sorunundan, sağlıklı olmak için okuduğum beslenme yönteminden, ülkemi seviyorum adına eleştirdiğim her konudan, daha iyi daha güzel diye düşündüğüm değerleri anlatma çabamdan, doğruluk, dürüstlük, iyi niyetli olma, sevgi pıtırcığı olma çabamdan ve bunların savunucusu olmaktan bugün istifa ediyorum. 

OYUN BİTTİ.

Varın sevmeyin beni, ben yaşamaya gidiyorum. Varın kabul etmeyin, linç edin beni.

Ben artık istifa ettiğim her durumun kendisi oluyorum.

Anne oluyorum, iyi miyim kötü müyüm diye düşünmeden, sadece anne oluyorum, ne gelirse elimden.

Bazen öfkeli oluyorum, kızacaksam kızıyorum. Kızdırmayı verin.

Bazen depresif oluyorum, yataktan çıkmak istemiyorsam çıkmıyorum, sorumluluklarımı unutuyorum. 

Bir gün deli oluyorum, siz çekiyorsunuz kahrımı. Bir gün akıllı oluyorum, ben çekiyorum kahrınızı.

Ben artık ben oluyorum. Ne isem o oluyorum. 

Üzerime oturmayan her elbiseyi, bol gelen her donu çıkarıyorum. 

YETER!

İki seçenek var önümde:

Ya kollarımı açıp korkuluk olurum. Bir tarlada kargaları kovalayıp yetişecek ürünleri kollayan korku salan, hissiz, yaşamayan, mış gibi yapan, öyle saman dolu, eski gömlek giydirilmiş bir kenarda sabit duran insan kılığında bir şey olurum.

Ya kolllarımı açıp efil efil esen rüzgarı içime çekip “özgürlük” diye avazım çıktığı kadar bağırırım, alabildiğine koşarım, soluksuz kalırım, bir mola verip yeniden koşmaya başlarım. Belki taşa takılır düşerim, dizim kanar, kafam yarılır, yaramı sararım yine koşarım. 

Ben rüzgarı içime çekip, her bir parçamı hissetmeyi seçiyorum. 

Çıkıp yağmurun altında yürüyüp, iliklerime kadar ıslanıp, su birikintilerine zıplayıp, çamur olmaya gidiyorum. 

Ben yaşamı seçiyorum, ben özgürlüğü seçiyorum. 

İster taşlayın, ister öldürün, ister dışlayın, ister kovun, ister pamuklara sarın, ister kuş sütü ile besleyin. Ne isterseniz onu yapın. 

Yaşam oluyorum, özgürlük oluyorum, “yaşadım diyebilmek için.”

Varın siz oynayın, ben oynamıyorum. 

Ben yundum, uyudum, uyandım, aydınlandım. Şimdi aydınlık olup yaşamaya başlıyorum. 


www.canhayatakademisi.com

Yazarın Diğer Yazıları

Yetişkinlikte mutlu ve özgür olmanın yolu nedir?

Yolunda gitmeyen durumlara neden olan yaklaşımları bulup onları daha anlamlı, daha yaşanabilir biçimde yaşamımıza yerleştirdiğimizde var olana katkı sunmuş, üretken bir kimliğin içine girmiş oluyoruz. Buna ise yetişkinlik deniyor

En az üç çocuk ve ekonomik kriz

İktidara duyulan güven ve onun teşvikleri ile üç ve daha fazla çocuk doğurmuş aileler için krizin boyutları çok daha ağır hissediliyor

Düş görenleri uyandırma zamanı geldiyse açılsın perde

Belki de olması gereken bir hikâyenin parçalarını tamamlıyoruz hep beraber, bir şey ya da biri eksik kalsa bozulacak hikâye