Almanya’daki Kasım 1932 seçimlerinde Naziler oyların sadece yüzde 33’ünü almıştı. Sosyal Demokrat Parti yüzde 20,4 ve Komünist Parti yüzde 16,9 oya sahipti. Toplamda Nazilerin karşısında yüzde 37,3 oy vardı. İki partinin de üyeleri, Nazileri sokakta durduracak yeteneğe ve deneyime sahipti. Hatta Nazilerin oyları bir önceki seçime göre yüzde 4 azalmış; Komünist Parti’nin oyları artmıştı.
Ne var ki Hitler’i iktidara taşıyan 1933 seçimlerinin hemen öncesinde Komünist Parti, sosyal demokratları “sosyal faşist” olarak tanımlıyor ve Hitler başbakan olsa bile “Hitler’den sonra biz iktidar olacağız” diyordu.
Trajik değil mi? Ama belki daha da trajik olan, Komünist Parti’nin bu yaptığını, yani kasap ile çobanı aynı kefeye koymanın yaratmakta olduğu ölümcül sonuçları görmesine karşın bunu engelleyebilecek gücü olmayan Marksist teorisyen ve devrimci Lev Troçki’nin durumuydu.
Tarih bize başka hiçbir yerden öğrenemeyeceğimiz çok kıymetli deneyimler sunuyor. Aynı felaketleri yaşamadan, aynı çukurlara düşmeden yol almak ancak tarihi doğru okumakla mümkün.
Tarihin hangi versiyonu?
George Orwell kült romanı 1984’te şöyle diyor: “Geçmişi kontrol eden geleceği de kontrol eder; bugünü kontrol eden geçmişi de kontrol eder.”
Tarih, iktidarı ellerinde tutanların çıkarlarına uygun olarak yazılır. Hemen her politik tartışmada atıfta bulunulan bu resmi tarihe göre, önemli değişimlerde büyük kalabalıklar, ‘sıradan insanlar’ en iyi ihtimalle pasif gözlemcilerdir ve rolleri genellikle çok sınırlıdır. Mesela büyük İngiliz ve Fransız burjuva devrimleri bile sadece yönetici sınıf içindeki hizip savaşları olarak gösterilir tarihin bu tür versiyonlarında.
Tarihin yeniden yazılımının amacı, bugün neyin mümkün olabileceğine dair fikirlerimizi etkilemektir. İngiliz ve Fransız devrimlerinde kitlelerin rolünün inkârı, toplumu devrimci dönüşümün mümkün olmadığına ikna etme çabasının önemli parçalarından biridir.
Türkiye de bu genel durumdan muaf değil elbette. Türkiye’nin resmi tarihindeki efsaneler de benzer bir işlevi yerine getiriyor. Gerçek Türkiye tarihi, İnkılap Tarihi derslerinde kafamıza kazınan resmi versiyonundan hem daha heyecanlı, hem daha trajiktir.
Tarihin, sıradan insanların ve sosyal grupların günlük ekonomik-siyasal yaşamları ana hattı üzerinden nasıl okunabileceğinin güzel örneklerinden birisi Rus Devriminin en önemli iki liderinin, Lenin ve Troçki’nin, Tony Cliff tarafından yazılmış biyografileridir.
Tarihten ders ve ilham almamızın belki de en gerekli olduğu şu son zamanlarda toplumsal mücadeleye kafa yoran her okura tavsiye edebileceğim bu biyografilerin Türkçe basımları Troçki biyografisinin dördüncü cildinin de piyasaya çıkmasıyla nihayet tamamlandı.
Karanlık bir dönemde devrimci olmak
Türkçe basımı ilk kez yapılan kitap, 1917’deki Ekim Devrimi’nin Lenin’den sonraki ikinci lideri olan Troçki’nin Tony Cliff tarafından kaleme alınan biyografisinin dördüncü ve son cildi. Daha 26 yaşındayken tarihin ilk işçi hükümetinin liderlerinden biriydi Troçki. Devrim, 13 işgalci ordu tarafından tehdit edilmeye başlandığında 5 milyonluk Kızıl Ordu’yu kurup liderlik yaptı. Savaş sonrası halkın açlık çektiği bitap düşmüş Rusya’nın altyapısını yeniden organize etme işine girişti. Ne var ki Avrupa’da beklenen devrimler yenilgiye uğradı ve Rusya’daki devrim yalnız kalıp izole oldu. Savaşlar ve açlık işçi sınıfın en bilinçli insanlarını yok etmiş, kalanlarını da üretimden, işyerlerinden koparıp devlet bürokrasisinin içine hapsetmişti. Ekim Devrimi’nin demokratik mirası gücünü yitirdikçe devrimin getirdiği çoğunluk demokrasisinin yerini azınlık diktatörlüğü almaya başladı. Stalin yeni dönemin lideri oldu. Troçki önce iktidardan sonra partiden uzaklaştırıldı. Sınır dışı edilip sürgüne gönderildi. Sonunda da Stalin’in bir ajanı tarafından Meksika’da öldürüldü.
Troçki’ye göre, hayatının en önemli dönemi sürgün ve izolasyon yıllarıydı. 1930’larda Troçki neredeyse tek başına kalmıştı. Bu dönemi hayatının en önemli devresi olarak tanımlaması bundan dolayıdır. Gerçek devrimci geleneğin savunusunda onun yerini doldurabilecek kimse kalmamıştı.
Biyografinin dördüncü cildi Troçki’nin yaşamının bu dönemini konu alıyor. 1930’ların büyük tarihsel olayları, Hitler’in yükselişi, Fransa’daki “Halk Cephesi” deneyimi, İspanyol İç Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı’nın başlaması gibi önemli olaylar karşısında Troçki’nin fikirleri yaşananları anlamamıza ışık tutuyor.
Irkçılığın, otoriter iktidar eğilimlerinin ve bazen de faşist partilerin yükselişiyle yeniden karşı karşıyayız. Troçki’nin 80 yıl önce yaptığı parlak analizler bize, bu dönemde dünyanın her yerinde yükselen gericiliğin yeni formlarıyla yüzleşmek için hazır reçeteler sunmuyor elbette. Ancak bunlardan öğrenilecek çok şey var.
Troçki Biyografisi 4. Cilt – Gece Ne Kadar Karanlıksa Yıldızı O Kadar Parlak Olur (1927-1940); Tony Cliff, Marx21 Yayınları; İstanbul; 2017
Biyografinin diğer ciltleri:
1. Cilt – Ekim’e Doğru (1879-1917); 2013
2. Cilt – Devrimin Kılıcı (1917-1923); 2014
3. Cilt – Yükselen Stalinist Bürokrasiye Karşı Mücadele (1923-1927); 2015