07 Aralık 2009

Hiç değilse çocuklar için hayvanları koruyun

Sık sık gelen haberlerden öğreniriz ki, onlarca kedi köpek 'insana zararlı olduğu' inancıyla öldürülüp çöplüklere atılmıştır.

 

İnsanın siyasal ve sosyal yaşamına damgasını vuran 'kayıtsız'lık onu dahil olduğu her şeye yabancılaştırırken, bir süre sonra kendi dışında kalanları 'işime yarayan/yaramayan' olarak tasnif etmesine yol açar. Böylece en insani yanını, 'hüsnüniyetini' de kaybeder farkında olmaksızın...
İnsandaki bu 'hüsnüniyet' yitiminden nasibini alanların başında -elbette olumsuz anlamda- 'kent hayvanları' gelir. Sık sık gelen haberlerden öğreniriz ki, onlarca kedi köpek 'insana zararlı olduğu' inancıyla öldürülüp çöplüklere atılmıştır.

Hayvanlarla ilgili haberlerden sonuncusu Ankara'dan geldi. Eski sendikacı, CHP milletvekili Bayram Meral yürüyüş yaptığı sırada bir grup 'örgütlü köpeğin' saldırısına uğradı. Köpeklerden canını zor kurtaran Meral bir süre tedavi altında tutuldu. Bu haber üzerine yazılan köşe yazılarından öğrendik ki, birçok insan benzer saldırılara uğramıştı. Şikâyet büyüktü...
Peki ama, hayvanlar arasında insana en yakın olan köpekler neden bu hale geliyor, hiç düşündük mü?

YA HAYVAN HAKLARI?

Modern kentler 'insan konforu' dışında kalan her şeyi ihmal edecek şekilde tasarlanıyor. İnsanın işine yaramayan ya da ona zarar verdiğine 'inanılan' hiçbir şeyin kentte yeri yok.
Batı ülkelerine gidenlerden sık sık duyarız sokaklarda başı boş hayvanların dolaşmadığını. Bu bir gelişmişlik göstergesi olarak anlatılır. Ama aynı insanlardan batıda 'bireyin insan yanına dair ciddi sorunlar' olduğunu da işitiriz.

Bu nedenle son olarak en modern bildiğimiz toplumlardan İsviçre'deki 'minare yasağı' kararı, kendi gibi düşünmeyen, hissetmeyen 'öteki'ne karşı insan duyarlığının geldiği yeri göstermesi açısından ibret vericidir. Bu mesele, hayvan hakları meselesiyle karşılaştırılamaz gibi görünse de, hiç öyle değildir. Hayvan hakları meselesi çocuk, kadın, eşcinsel, yaşlı, sakat, emekçi, azınlık yani bir biçimde hakkı yenen tüm insanların meselesinin ayrılmaz bir parçasıdır.

SÜRGÜN KÖPEK NASIL DAVRANIR?

Evcilleştirilmelerinin, insanlarla birlikte yaşamalarının üzerinden çok çok uzun zaman geçti köpeklerin. Haliyle doğal yaşamından kopup, kurt iken insan ihtiyacına bağlı olarak süreç içinde bir başka canlıya dönen köpek, atalarının davranışlarından da uzaklaştı... Lakin itlaf edilmekten paçayı kurtaran köpek kalabalığı toplu olarak kentlerin dışına sürgüne gönderildi. Onlarda hayatta kalmak için haliyle eskiye, en eskiye ait iç seslerine kulak verip, kurt olan ataları gibi örgütlenmek zorundaydılar, öyle de yaptılar.  Ortak avlanmak, sürünün dayanışma duygusundan yararlanmak gibi gayet anlaşılır 'hayvani davranışlar' sergileyeceklerdir ister istemez. İtlafa karşı bir başka 'hayvani direniş' noktası da nesillerini korumak için hızla üremek olacaktır.

HAYVAN GÖRMEDEN BÜYÜYEN ÇOCUKLAR

Şehirleri hayvanlardan arındırmanın en tehlikeli yanlarından biri de, çocuklarımızın insan dışında hiçbir varlıkla ilişki kuramaz hale gelmesi sorunudur. İnek, eşek, kelebek, kedi/köpek görmeden büyümek zorunda kalan çocuk ileride kendine benzemeyen bir şeyle karşılaştığında, 'uzaylı saldırısı' karşısında korunma refleksiyle davranacaktır... "Benden değilsen hiçbir şeysin." Çocuklarımızın büyük bölümünün ileri yaşlardaki diskurları bu önerme üzerine şekillenecektir, hiç kuşkunuz olmasın.

Oysa...
Mahallemizde bir kuytuyu, bir saçak altını kendine yuva bellemiş köpeği/kediyi besleyerek ve mümkünse onu aşılatıp insanlara zarar vermeyecek hale getirerek hayatımızı, çocuklarımızın hayatını daha pırıltılı hale getirebiliriz.
Kendi dışımızda, bize hiç benzemeyen bir varlığa göstereceğimiz hüsnüniyet genel olarak tüm hayatımızda ışıldayan birine dönüşmemizin ilk adımı olabilir pekala. Yine aynı eylem, örneğin köpeklerin sürüler oluşturarak insanlara saldırmasının da önlemidir aynı zamanda.
Unutmamak gerekir ki, doğayla girdiği mücadelede insan ne kadar 'zararlı bir varlığa' dönüşürse kendi de o kadar zarar görür. 'Kene ısırığı' sonucu ölümlerin 'kuş gribi' sürecinde yok edilen milyonlarca kanatlının gazabı olarak gezegene dönmesi gibi... Ya da endüstriyel et tüketimini daha kârlı hale getirmek için ineklere, daha önce parçalanmış ineklerin bedenlerinin artıklarından üretilen yemler yedirerek onları birer 'deli dana'ya çevirip sonunda insanların ölümüne neden olmak gibi...
Ya da, gezegeni hayvansızlaştırarak insanı ruhunu çölleştirmek gibi...


Oysa biliriz ki, hayvan, insanın/çocuğun mutluluğudur, neşesidir. İnsan kalbini yumuşatır, onu anlayışlı biri olmaya hazırlar. Hayvanla kurulan ilişki, insanın insan yanını cilalar, parlatır.
İranlı büyük yazar Sadık Hidayet, 'Vejetaryenliğin Yararları' adlı kitabında hayvanların varoluşlarının, dünyaya gelişlerinin, oyun ve sevinçlerinin, acı çekmelerinin, ana şefkatlerinin, ölüm karşısındaki korkularının, vücutlarında uyanan isteklerin, ölüm ve yazgılarının insanlarınkine benzediğini söylerken, eğilip kalbimize fısıldar; "Yüreğimizden gelen doğal, yapmacıksız duyguları zorla bastırmadığımız sürece insanın içinde diğer canlıları öldürme ve canını yakmaktan nefret etme duygusunun varolacağı açıktır..."

NOT: Bu yazı Milliyet Cadde'deki yazının uzun tutulmuş halidir...

Yazarın Diğer Yazıları

Empati ödülünden küfür utancına

Günümüz futbolunda hücum aksiyonları \'sahanın merkezi\'nde kurgulanır

Alex de Souza dersleri!

Birçok konuda olduğu gibi hatırı sayılır bir kalabalığın futbol konusunda da kafasının hayli karışık olduğu şu bir iki haftada bir kez daha ortaya çıktı

Beşiktaş'ın bitmeyen 'güvenlik' sorunu

Beşiktaş\'ın yeni yönetiminin göreve gelişinin ardından yaptığı en sansasyonel çıkışlardan biri de TT Arena\'da oynama isteğiydi