20 Eylül 2014

Aydınlık'ın 'kararttığı' JİTEM cinayetleri

22 Kürt köylüsünün katledilmesine ilişkin onca delile karşın vicdanlar neden susar?

Mardin'in köylerinde öldürülen 22 Kürt köylüsüyle ilgili iddianame mağdur ve tanık ifadeleri, yeniden açılan cinayet dosyaları, kuyudan ceset çıkarmalar, olay yeri inceleme tutanakları, mezar açmalar, bulunan kafataslarını kimlik tespiti için yüzlendirme çalışmaları ve DNA testi sonuçları ile dolu. Bunca tanığa ve belgeye karşın bunlar Aydınlık'a göre 'koyun hırsızı bir gizli tanığın marifetleri.' Bunca delile karşın vicdanlar neden susar işlenmiş bu vahşi cinayetler karşısında? İdeolojinin gözleri ve vicdanları karartması bir yana, 22 cinayetten sorumlu tutulan JİTEM timinin komutanlarından biri İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Cumhuriyet Güçbirliği'nin milletvekili adayı çünkü

Mardin'in Kızıltepe ilçesi Kengerli köyüne gelen beyaz ve sarı iki otomobilden ellerinde uzun namlulu silahlarıyla yüzleri maskeli altı kişi iniyor. Ailesinin, komşularının gözü önünde evleri kurşun yağmuruna tutup Yusuf Tunç'u götürüyorlar.

1994'te yaşanan bu olaydan sonra Yusuf Tunç'tan bir daha haber alınamıyor.

Olayın üzerinden 14 yıl geçtikten sonra Fatma Tunç  savcılığa başvurarak eşi Yusuf'un cesedinin Kızıltepe'ye bağlı Katarlı köyündeki bir kuyuda olduğuna dair duyumlar aldığını söyleyerek kuyunun açılmasını istiyor.

Açılan kuyudan iki insana ait kemikler çıkıyor. Ancak yapılan DNA testinde bu kemiklerin Yusuf Tunç'a ait olmadığı anlaşılıyor...

Ancak kuyuda bulunan plastik bidonlar Adli Tıp'ta inceleniyor, bulunan iki insana ait kafataslarına kimlik tespiti için yüzlendirme çalışması yapılıyor. Hatta kuyudan çıkan tekerleği satan bayiye, oradan üretici firmaya bile ulaşılıyor. Ancak sonuç alınamıyor.

Bulunan iki insana ait kemiklere rağmen Yusuf Tunç'un dosyası da bölgede çoğu faili meçhul cinayette olduğu gibi sonsuza ışınlanıyor.

 

Gizli tanığın ifadesiyle genişleyen soruşturma

 

1995 yılında yine Kızıltepe'de kendilerini polis olarak tanıtan elleri telsizli üç kişi Yalçınkaya ailesinin evini basıyor Necat ile amcası Nurettin'i "ifaden var" diye alıp götürüyor.

Necat ve Nurettin'den de bir daha haber alınamıyor. Ailenin yaptıkları bütün başvurular sonuçsuz kalıyor ve bu dosya da 2005 yılında  zaman aşımından sonsuzluğa ışınlanıyor.

Ancak bu dosyalar yeniden açılınca çok çarpıcı bir sonuç ortaya çıkar.

Bu iki dosya gibi pek çok faili meçhul cinayete ait kapatılmış dosyaların yeniden açılma nedenine gelince...

Ergenekon davasında "Aydos" adlı bir gizli tanığın verdiği ifadeyle ilgili olarak dosya tefrik edilip İstanbul'dan "görevsizlik" kararıyla Diyarbakır'a gönderilmiş. Diyarbakır Başsavcılığı tarafından açılan soruşturma sonucu Kızıltepe Cumhuriyet Başsavcılığına "... gizli tanığın ifadesinde geçen olaylar ile benzeri olaylara ilişkin kapsamlı araştırma yapılması" yönünde talimat yazılmış. Bunun üzerine harekete geçen savcılık Diyarbakır ve İstanbul savcılıklarından JİTEM'le ve sanıklarla ilgili belgeleri sağlamış ve soruşturmayı genişleterek bölgedeki bütün faili meçhul cinayetlere ilişkin dosyaları tek tek açmış.

İşte açılan bu dosyalardan biri de Yusuf Tunç'a ait. Dosyada ilginç bir belge dikkatini çekmiş savcıların.

Yusuf Tunç'u bulmak için açılan kuyudan çıkan iki insana ait kemiklerle ilgili olarak  Morg İhtisas Dairesi'nin verdiği bir rapor vardır. Buna göre çıkan iki insana ait kemikleri aynı soyağacından kişilere aittir.

Savcılık onlarca dosya arasında bu iki dosyayı ilişkilendiriyor ve Yusuf Tunç'u bulmak için açılan kuyudan çıkan iki "akraba" cesedin bir başka faili meçhule kurban giden iki akraba Necat ve Nurettin Yalçınkaya'ya ait olabileceğini düşünüyor.

Yalçınkaya ailesinden kan örnekleri alınıyor, Adli Tıp'ta yapılan "moleküler genetik inceleme" sonucu Yusuf için açılan kuyudan çıkan kemiklerin Necat ve Nurettin Yalçınkaya'ya ait olduğu kesinleşiyor.

Bu  arada yeni soruşturmada savcılık Yusuf Tunç'u son olarak Derik Jandarma Karakolu'nda gözaltında gören bir tanığa da ulaşıyor.

 

22 faili meçhulün haberi nasıl verilir?

 

İşte Mardin Cumhuriyet Savcılığı'nda içlerinde dört asker ve beş korucunun olduğu "JİTEM Bıçak Timi" davasında böyle hikâyelerle dolu tam 22 faili meçhul cinayet var.

Kapatılan faili meçhul dosyaları tekrar açılmış, yeni tanıklara, yeni delillere ulaşılmış. İddianameye konu olan dosya mağdur ve tanık ifadeleri, kuyudan ceset çıkarmalar, olay yeri inceleme tutanakları, mezar açmalar, bulunan kafataslarını kimlik tespiti için yüzlendirme çalışmaları ve DNA testi sonuçları ile dolu.

Bu dosyadan hareketle Cumhuriyet Savcılığı, yazdığı iddianame ile içlerinde dönemin Kızıltepe İlçe Jandarma Komutanı olan Hasan Atilla Uğur'un da olduğu dokuz kişiyi 22 cinayetten sorumlu tutarak cezalandırılmasını ister. Mahkeme de iddianameyi kabul eder.

İddianamede yer alan suçlamalar  1992-1996 yıllarına ilişkindir ve herkes bilir ki  Olağanüstü Hâl bölgesinin en kanlı faili meçhul cinayetlerin en bol sürecidir.

Yüzlerce sayfa belgenin, tanık anlatımının, 23 müştekinin ve 22 cinayetin yer aldığı bir iddianame haber olarak nasıl verilir?

İşte bu soruya verilecek yanıt, Türkiye'nin geldiği noktada, bırakın meslek ahlakını, vicdan sahibi olması gereken insanların bile hangi noktaya geldiğini göstermesi açısından çarpıcıdır.

 

Cumhuriyet: JİTEM’in kanlı bıçağı
Aydınlık: İmralı intikamı

Davanın açılması üzerine iddianame ile ilgili haber Cumhuriyet'in manşetinden "Kendilerine 'Bıçak Timi' diyen 4 asker ve 5 korucu Kızıltepe'deki 22 faili meçhulden yargılanacak / JİTEM'in kanlı bıçağı" başlıklarıyla verildi. (19 Eylül 2014)

Aynı gün Aydınlık'ın manşetinde aynı iddianameyle ilgili haber "İmralı intikamı" başlığıyla verildi.

Aydınlık'a göre "Öcalan'ı İmralı'da sorgulayan emekli Albay Hasan Atilla Uğur, Ulusal Kanal'da açılım tezgâhını deşifre etti. Cevap açılım mimarlarından bir hafta sonra geldi; Ergenekon davasının gizli tanığı Aydos'un ifadelerine dayanan ‘'Mardin'deki faili eçhul cinayetler' iddianamesi kabul edildi."

Aydınlık’a göre, 11 Eylül'de Hasan Atilla Uğur “açılım” karşıtı sert açıklamalar yapmış, hemen sonra 17 Eylül'de hazırlanan iddiname kabul edilmişti.

Budur ya da bu kadar basittir, öyle mi?

Sırf yukarıda mümkün olduğunca kısa anlatmaya çalıştığımız Yusuf Tunç ile Necat ve Nurettin Yalçınkaya'nın faili meçhul cinayete kurban gitmelerin arkasındaki yoğun araştırmayı bile bu kadar basit bir gerekçeye, yani "Ulusal Kanal'da yapılan 'açılım' karşıtı konuşmaya" bağlamak için insanın gazeteciliğini tatile çıkarması, vicdanını da kiraya vermesi gerekiyor.

 

‘Öcalan istedi, koyun hırsızı tanıkla dava açıldı!’

 

Aydınlık'taki haberin iç sayfadaki versiyonu daha da vahim.

Sekizinci sayfanın manşetindeki üst başlık "Abdullah Öcalan istedi, Hasan Atillaa Uğur'a dava açıldı" şeklinde. Haberin başlığı da, pek çok genç gazeteciye ilham verecek nitelikte!

"Koyun hırsızını gizli tanık yaptılar"

Haberin ilk paragrafında haklarında dava açılan dört komutanın adları veriliyor yalnızca. Ne dava açılan beş korucunun, ne de faili meçhule kurban giden 22 kişinin adları var.

Herhalde korucu bile olsa "Kürtlerin adı yok" mantığına kurban gitmiş bir haberde olması gereken temel unsurlar.

İşte açılan dava ile ilgili haberde, giriş paragrafında iddianameden "şöyle bir" bahsedildikten sonra ikinci paragrafta dosyanın seyrine yer verilmiş. Geriye kalan 10 paragrafta ise "kim bu Aydos" sorusuna yanıt aranmış.

Böylece ortaya iletişim fakültelerindeki öğrencilere "haberi başından değil de tam tersinden nasıl tutarsınız" kıvamında bir örnek çıkmış.

Savcılık emekli Albay Hasan Atilla Uğur, üç subay ve beş korucu hakkında iddianame yazmış, Aydınlık da herhalde savcılığa özenmiş, gizli tanık "Aydos" hakkında iddianame yazmış “haber” diye.

Oysa soruşturma Aydos'un ifadesi ile başlıyor, bu doğru, ancak iddianame Aydos'un ifadesiyle yazılmıyor. O ifadeden hareketle açılan eski dosyalar, yeni tanıklar, yeni incelemeler ve kuyularda bulunan insan kemiklerinden, alınan DNA sonuçlarından sonra yazılıyor.

Ancak niyetiniz gerçeği çarpıtmaksa; meslek ahlakını, gazeteciliğin en basit temel ilkelerini cebinize koyar, vicdanınızı da askıya asar, bu iddianamenin bir gizli tanık ifadesi üzerine hazırlandığını yazarsınız.

 

AKP, cemaat ve Öcalan’ın birlikte açtırdığı dava!

 

Aydınlık'ın konuyla ilgili bir iddiası daha var. Bu olay "İşte F tipi hukuk"un bir sonucu. "Kızıltepe davası da Cumhuriyet'in haberi de F tipi kokuyor."

Ortaya çıkan mantık biraz çarpık değil mi?

Aydınlık bu davayı açan "güçler" konusunda net bir karar verememiş anlaşılan.

Hasan Atilla Uğur'a dava açan "muhtelif" güçler var Aydınlık'ta. Birincisi "açılım mimarları." Yani "açılım"ın başını çeken AKP. İkincisi "Abdullah Öcalan'ın isteği", üçüncüsü de "F tipi" yani, Fethullah Gülen cemaati.

Bunların hepsini bir araya getirirsek şöyle bir sonuca varabiliriz:

Abdullah Öcalan istedi, AKP talimat verdi, cemaatçi savcılar da dava açtı.

AKP'nin cemaati baş düşman ilan ettiği, kanlı bıçaklı bir savaşıma girdiği süreçte böyle bir mantık Kürtlere uygulanan zulmü, vahşeti "aydınlatmak" için değil, ancak karartmak için yürütülür.

Aydınlık'ın konuyla ilgili ertesi günkü haberinde, "Çok değil bir-iki yıl önce Ergenekon tertipçileri ve onların aletleri, haftalar boyunca Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da 'ölüm kuyuları', 'asit kuyuları' yalanıyla Cemaat'in medyasında boy gösterdiler. (...) İş makineleri getirildi, kazılar yapıldı. Toprak altında bulunan her kemik parçası, bir faili meçhulün delili gibi televizyonlarda gösterildi. Hepsi asılsız çıktı" deniliyor. (20 Eylül 2014)

Öyle uzun boylu araştırmaya gerek yok, Aydınlık bir yandan haber yapıyormuş gibi görünüp diğer yandan gizlemeye çalıştığı elindeki iddianemeyi okusa, soruşturma konusu olan cinayetlerle ilgili olarak kaç kuyudan kaç ceset çıktığını görecek.

Aydınlık bir de sürmanşetten  "Cumhuriyet bu iddianameyi sürmanşetinden vermeden Mustafa Balbay'a sorsaydı, 'Hasan Atilla Uğur kimdir?' diye!" demiş.

 

Kurbanların eşlerine, çocuklarına sorsalardı

 

Balbay ne kadar bilir Hasan Atilla Uğur'u bilmem, ama isterseniz siz gidin bir Kızıltepelilere sorun, Deriklilere, Ömerli'de yaşayanlara sorun, çocuklarının, babasının gözleri önünde evinden alınıp götürülen  ve hâlâ cesedi bulunamayan Yusuf Tunç'un karısı Fatma'ya, evinden alındıktan sonra geriye cesedi bile kalmayan Abdulvahap Ateş'in annesi Hadice'ye ya da dosyada yer alan diğer 20 kişinin annelerine, babalarına, eşlerine, çocuklarına sorun "Hasan Atilla Uğur kimdir?" diye.

Eğer İşçi Partililere soracak olursanız "Albay Hasan Atilla Uğur kimdir?" diye, alacağınız yanıt belli; "İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Cumhuriyet Güçbirliği Antalya bağımsız milletvekili adayı."

İşterseniz bir soru da  Hasan Atilla Uğur'a sorun, "Cumhuriyet Güçbirliği Antalya bağımsız milletvekili adayıyken Kumluca'daki 14. seçim bürosunun açılışını kim yaptı" diye.

Sonra da alın gazeteciliğinizi, vicdanınızı, insanlık onurunuzu, Aydınlık'tan karanlığa doğru bir yolculuğa çıkın; bütün katilleri aklayın, JİTEM'in bütün cinayetlerini karartın.

Yazarın Diğer Yazıları

Saray’ın inadına karşı ‘İnadına HDP’

7 Haziran’dan sonra parti binaları 400’e yakın ırkçı-şoven saldırıya uğrayan HDP, olanaklarının çok ötesinde bir kampanya yürüttü

Yap, yap! Zulmün artsın ki sonun çabuk gelsin!

Üç gün sonra milyonların hesap soracağı 1 Kasım sandığı var! Ama yap, yap! Son bir çaresizliğin tetiklediği cinnetinle sen yine de yap!

Sınır ötesinden son anket: AKP yüzde 40'ın altında

Erbil merkezli Kurd Tek'in anketine göre CHP ve HDP oyları yükseliyor, MHP ve AKP oyları düşüyor