02 Mayıs 2016

Oyuncu Wilma Elles: Doğu ve Batı kültürlerinde temel farklar yok

"Kendimi bir sanatçı olarak hep yeniden keşfetmek istiyorum"

‘Öyle Bir Geçer Zaman ki’de Caroline olarak hayatımıza giren Wilma Elles, Emicem Hospital adlı komedi filminde canlandırdığı Ingrid rolüyle bu kez beyazperdede. Başarılı ve güzel oyuncu ile yeni filminden hayat mottosuna uzanan bir sohbet gerçekleştirdik.

‘Emicem Hospital’ filminden ve rolünüzden bahseder misiniz?

‘Emicem Hospital’ hastanelerin şaşırtan ve gerçeğini anlatıyor diyebiliriz. Yönetmenimiz Dr. İsmet Bey gerçekten doktor olduğu için konuya çok hakim ve  senaryoyu da gerçekten çok iyi yazmış. Film daha çok bir komedi filmi olduğu için birçok şey abartılıyor elbette ancak işlediği konuların gerçekliği itibariyle bizi düşünmeye de davet ediyor. Ben filmde hastaneye yeni gelmiş CEO Ingrid Hanım'ı canlandırıyorum. Yurt dışındaki sağlık sistemini  Karadeniz'e de uygulamak istiyor. Bir hastanede insanın değil kazancın ön planda olması gerektiğini düşünüyor ama tabi bu çoğu doktorun hiç de hoşuna gitmiyor. Film hastanelerde yaşanan trajikomik olayları farklı bir bakış açısıyla sunuyor.

Nasıl bir ekip oldunuz sizce? Nasıl bir film ortaya çıktı?

Çok kısa bir sürede çok keyifli bir ekip olduk ve Trabzon'da çok güzel zamanlar geçirdik. Film gerçek bir hastanede çekildi, hastane bir sete dönüştü ve bu durum bizim rolümüze konsantre olmamızda çok yardımcı oldu. Filmin gerçek bir hastanede çekilmesi bizi direkt hastanelerin gerçek dünyasının içine soktu. Film hem komedi, hem gerçekçi bir hikaye, bu yönüyle de harika bir deneyimdi benim için. 

Komedi filmlerini sever misiniz, çok izler miydiniz?

Komedi filmlerini çok severim. Her insan gülmek ister. Gülmekten daha sağlıklı bir şey yok. O yüzden ailece ve arkadaşlarla komedi filmleri izlemeyi çok severim.

Türk sinemasını nasıl buluyorsunuz?

Türk sineması çok çeşitli. Zaten dizi sektöründe Türkiye artık doğuda bir numara. İnşallah Türk sineması da aynı başarıyı yakalayacak ve Türkiye'de çekilmiş filmler de tüm dünyada izlenecekler ya da en azından diziler de olduğu gibi çok daha fazla dışa açılacaklar. Çünkü Türk sineması bunu hak ediyor. Çoğu film Hollywood standartlarında ve/veya apayrı bir sıcakkanlılıkla çekiliyor "Emicem Hospital"da olduğu gibi.

Filmin çekimlerinde gerçekte de ikizlerinize hamileydiniz, neler yaşadınız sette?

İkiz hamilelik olduğu için biraz korktum çünkü hamileliğim çok ilerlemişti bu filmi çekerken. Büyük göbeğimde de anlaşılıyor zaten filmde…:-) Erken doğum riski ikiz hamilelikler de hep var tabii ki. Ama "Emicem Hospital"i gerçek bir hastanede çektiğimiz yine rahattım… O zaman ikizlerim Laz olacaklardı… Bir keresinde azıcık bir sancı gibi bir şey hissettim ve ondan sonra direk benim için hazırlanan bölüme yattım. Çok heyecanlıydı.

Anne olmak neleri değiştirdi sizde ve hayatınızda? Özellikle ikiz annesi olmak nasıl?

Bir çocuğunun olması insanı tamamlayan bir şey. Birine bakmak, birine bir şeyler öğretmek, birini çok sevmek... Bu her insanın doğasında var. Bunu yaşıyorsan o zaman ruhun sağlık buluyor ve rahatlıyor, mutlu oluyorsun. İkiz annesi olmak çok büyük bir hediye. Onlar o kadar tatlılar ki, insan gördükçe daha çok daha çok istiyor.

‘Öyle Bir Geçer Zaman ki’de Caroline olarak hayatımıza girdiniz? Dizinin sizin için önemi ne oldu? Hayatınızda neler değişti? Size neler kattı?

"Öyle bir geçer Zaman ki" dizisini kimse unutamıyor. Çok özel bir projeydi. Bu kadar yıl geçti ve insanların zihninde bu dizi hala ön planda. Senaryo, oyuncular, yönetmen, makyaj vs. herkes son derece titiz ve tutkuyla çalıştı bu dizi için. O çalışma tarzından hala faydalanıyorum çünkü orada öğrendiğim şeyleri başka filmler ve dizilerde de uyguluyorum. Orada öğrendiklerim bana çok fazla katkı sağlıyor elbette. Mesela hiçbir zaman yorulmam, hep devam ederim, her şeyi yaparım projenin iyiliği için.

"Yeter" dizisi de ekranda farklı bir proje, bu projenin içinde olmak neler hissettiriyor?

"Yeter"de buna benzeyen bir çalışma tarzı görüyorum. Ekip olarak bu projeyi çok seviyoruz ve çok çalışıyoruz. Seyirciden de gelen tepkilerle emeklerimizin karşılığını aldığımızı görmek çok iyi hissettiriyor. İnsanlar Yekta, Aylin, Duru, Kaan, Uras, Selçuk, Hande, Filiz, İdil ve diğer bütün karakterleri çok sevdiler ve benimsediler. Biz de mesela hep Kerem'le diziden karşılaştırmalar yapıyoruz artık…:-)

İdil'i oynamak nasıl, rolü kabul etmenizde neler etkili oldu?

İdil çok farklı bir rol, çok mistik. İlk defa bu kadar en baştan çok çaresiz, mağdur bir karakter oynuyorum. İdil şimdi kendisi için nasıl bir kahraman olacak, kendi problemlerini nasıl aşacak bunu keşfetmek çok heyecanlı oluyor.

Sizi farklı rollerde görüyoruz, tek tip değiller; nasıl seçiyorsunuz?

Kendimi bir sanatçı olarak hep yeniden keşfetmek istiyorum. Hep aynı tip projelerde, aynı tip rollerde oynamak benim için sıkıcı olurdu. Bu şekilde her zaman kendimi geliştirebiliyorum. Oyunculukta  "Öğrenmek hiç bitmez" deriz. Hep daha iyi olmak için uğraşıyorum.

Köln Üniversitesi’nde Siyaset Bölümü İslâm Bilimleri’ni birincilikle bitirdiniz. Bu eğitim size nasıl bir vizyon kattı?

Doğu ve Batı kültürlerinde aslında çok temel, kalpten farklar yok diye öğrendim. Sadece aynı şey için başka laflar konuşulduğu için insan ilk bakışta bir fark var zannediyor ama eğer kalpten görüyorsan o zaman anlıyorsun ki bir fark yok. İnsan sadece kalple gerçeği görebilir.

Arap dünyasında da hayranlarınız var epey, nasıl tepkiler alıyorsunuz?

Arap hayranlarımla konuşmayı çok seviyorum. Üniversitede biraz Arapça yazmayı öğrendiğim için bu ülkeleri kendime Avrupa gibi yakın hissediyorum. Daha uzun sürelerde orada kalmayı ve orada bir film çekmeyi çok isterim.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ali Kemal Çınar: Zayıf yönlerini görüp bunun üzerine gitmek, ancak güçlü gördüğün yönlerinin varlığından cesaret alarak yapılabilir

Ali Kemal Çınar ile son filminden Kürt sinemasında birey olma sorunsalına, Diyarbakır'dan Türkiye Sineması'nın geleceğine uzanan bir söyleşi gerçekleştirdik

Ulaş Tosun: Merhaba Canım'ın yarattığı etki, belki tasarlanmış estetiğin bir kere daha çöküşü olarak yorumlanabilir

Merhaba Canım benim için sansürün ve otosansürün tüm gücünü hissettiğim bir çalışma oldu