18 Şubat 2015

Festival gibisin katılmak istiyorum, Beş Kardeş

Böylesi bir yapıyı da ancak bu ülkede Onur Ünlü gibi bir adam yapabilir

Bir dizi düşünün harbiden festival filmi gibi. İçinde festival filmlerinin en nadide, en döktüren oyuncuları yer alıyor ve yine döktürmelere doyamıyorlar. Serkan Keskin, Osman Sonant, Tansu Biçer, Nadir Sarıbacak, Fatih Artman, Serdar Orçin, Melisa Sözen, Nihal Yalçın, Ece Dizdar…

Böylesi bir yapıyı da ancak bu ülkede Onur Ünlü gibi bir adam yapabilir.

Özgecan İçin…

Diziyi izlerken birden saat 21.00’da ekran karardı. Sağ alt köşede #Özgecaniçin hashtagi ve ortada simsiyah yazıyor. Dedik ki vaaay helal olsun kanallar anlaşmış protesto ediyor, tepki gösteriyor. Sonradan hemen öğrendik ki Filli Boya kanalların reklam kuşaklarını alarak bunu yapmış. Üstelik kendi logosunu gizleyerek. Filli Boya büyük alkışı takdiri hak ediyor. İletişim fakültelerinde reklamcılık okullarında ders olarak okutulur. Sonunda empati yeteneği güçlü ve zeki bir reklamcı grubu ya da bilmiyorum patron çıktı şu ülkeden. Televizyonun gücünün hiç yadsımayın, zaman zaman küçüseme gafletine düşenleri görüyorum çünkü.

***

Pazartesi günleri dijital hayata geçen Ulan İstanbul’un yerinde başlayan Beş Kardeş, ilk bölümü biraz kafası karışık, dramı fazla, süresi uzun olsa da… bütün bunları ilk bölüm oluşuna ve eminim ki çok fazla müdahale olmuş olmasına bağlıyorum.

Artık dizi sürelerimizin uzunluğu için cidden bir şeyler yapmalı öncelikli olarak set koşulları için sonra da her şeyi çabuk tüketmeye iyice alışır hale gelmemek adına. İlk bölümün ağır olma nedeni sonuçta 99 depreminde hem anne hem babalarını kaybetmiş  beş kardeşin hayatına ortak etme bizi onlara alıştırma pat diye bol planlı bol esprili olmamalıydı, doğru olan sindirterek vermekti, Onur Ünlü biliyor bu işi. Gelecek bölümler hızlanacaktır kanımca.

Yoksa senaryo ustaca yazılmış yine tam bir Onur Ünlü senaryosu. Hayattan tam bizden hayatın içinden, gerçek. Beni hayran bırakan repliklerle dolu. Hatta ben doyamadım ardından başlayan ikinci bölümü de izledim.

Duygusal gazeteci Nazım, mahallenin imamı Turgut, şarkıcılık hayalleri kuran bodyguard Orhan, at yarışı tutkunu Aziz. Ve hepsine yıllardır abilik yapan balıkçı Sait. Bu beş kardeş ağır bir travma sonrası hayata tutunmuşlar. Hala da mücadele ediyorlar. Adlarını ise edebiyat öğretmeni olan babaları sevdiği yazar ve şairlerden seçerek koyuyor.

İmam Turgut, İtirazım Var’daki Selman Bulut gibi başkaldıran bir karakter değil, ılımlı bildiğimiz imamlar gibi.

Ama benim favori karakterimi sorarsanız Nadir Sarıbacak’ın oynadığı Nazım’dır. O kadar kırılgan ki… abisi Sait’in evlenme kararı sonrası yatarak söylediği o replik hala aklımdan çıkmıyor.

-Abi

-Efendim Nazım

-Yani şimdi benim babam bir kere daha ölmüş gibi oluyor. Anlıyorsun değil mi? Abi bu acı geçiyor mu?

Leyla ile Mecnun’la ortak özelliği, o sıcak samimi mahalleyi kurmuş olması Ünlü’nün. Ama Beş Kardeş daha edebiyat dolu, daha felsefe dolu bir iş olmuş. Bu kez de fonuna Ferdi Tayfur değil İtirazım Var’daki gibi Müslüm Baba ve Hangimiz Sevmedik Çılgınlar Gibi’yi alarak…

Reytingleri ne olur bilemem ve ilgilenmiyorum sonuçta televizyon reyting-reklam işi, dizilerin kör olasıca o reytingi almaları gerek devam etmeleri için…

Leyla ile Mecnun’un tehlikeli sayıldığı bir dünyada aşkı, kardeşliği, sevgiyi, samimiyeti anlatan Beş Kardeş’in alabildiğince keyifli, olabildiğince uzun olmasını isterim.

Beş Kardeş, yağmurdan sonra gelen toprak kokusu gibi huzurlu geldi, huzur verdi, hoş geldi…

***

Kıyısına tuz ileten rüzgarı, balıkların yüzdüğünü duyarım

Dinlerim yosunların konuştuğunu, midyelerin ağladığını.

Aşkın bir kanadı vardır kırmızıdır, delinir, kan akar.

Bir kanadı var: zehir yeşili...

 (Sait Faik- Kırmızı Yeşil)

Yazarın Diğer Yazıları

Ali Kemal Çınar: Zayıf yönlerini görüp bunun üzerine gitmek, ancak güçlü gördüğün yönlerinin varlığından cesaret alarak yapılabilir

Ali Kemal Çınar ile son filminden Kürt sinemasında birey olma sorunsalına, Diyarbakır'dan Türkiye Sineması'nın geleceğine uzanan bir söyleşi gerçekleştirdik

Ulaş Tosun: Merhaba Canım'ın yarattığı etki, belki tasarlanmış estetiğin bir kere daha çöküşü olarak yorumlanabilir

Merhaba Canım benim için sansürün ve otosansürün tüm gücünü hissettiğim bir çalışma oldu