09 Eylül 2017

Ensesti ekranlarda da konuşmaya var mıyız?

Oh izdivaçları kaldırdık, bakın onun yerine toplumun huzurunu sağlayacağız, umut dağıtacağız, toplumsal refah için içerik üreteceğizler hep yalan

Ensesti ekranlarda da konuşmaya var mıyız?

Burada konu; ne yüzde 40, ne ensestin tanımı, ne Murat Başoğlu’nun az-ünlü, orta-sosyete bir televizyon yıldızı olması.

Ensesti, ülke olarak belki de ilk kez bir ünlünün içinde olduğu bir durum olarak gördük.

Bu da konunun daha çok dikkat çekmesi ve konuşulması için yeterliydi. Belki kapatılmaya çalışılmaması, ayyuka çıkması da ünlülük durumundan gerçekleşmişti.

İlk defa ünlü bir amcanın, öz yeğeniyle ilişkisini bu denli açık ilk kez görüyordu bu toplum.

Bu da zaten oranı vb.yi geçin, kendi kendisiyle aynaya bakıp yüzleşmesi için bir nedendi.

Ve bu ailenin, hayatlarında her şey normalmiş gibi devam ediyor olması toplumu da rahatsız ediyor.

Aysun Altay’ı hatırladınız mı?

Öz abisi tarafından tacize uğradığı için kalbine kurşun sıkıp intihar etmişti.

Bizim de kalbimizi sökmüştü…

Bu sapıklık, sapkınlık, psikopatlığa ya da ne diyebiliyorsak, nasıl dur diyebiliriz?

***

Televizyonda biz yıllardır, eşcinsellik dahi konuşamıyoruz. LGBTİ bireylerin yürüyüşüne izin verilmiyor bu ülkede. Başka ülkelerde, bu bir şenlik iken.

Şimdi ben PEKİ, homofobik bir toplumuz genellemesi yapsam yanlış olur mu?

Ekranda eşcinsellik, ensest vb. konuşulamıyor, yasaklı aman haaa konular…

Ama ekranda cinayet çözmeye başladık.

İzdivaç programları ahlakımızı bozuyor diyerek kaldırdı RTÜK. Ancak RTÜK pişman olacak. Daha kötü bir ruh haline evrilen izleyiciler yetişmekte. Ekran başında polisiye dizi izler gibi, cinayetin kaybolmanın baş soruşturmacıları büyüyor. Mahallenin müzevirleri, ekran başına transfer oldu.

Başkasının kötü olma halinden beslenen, başkalarının bilgisiyle var olan tipler üretiliyor.

Oh izdivaçları kaldırdık, bakın onun yerine toplumun huzurunu sağlayacağız, umut dağıtacağız, toplumsal refah için içerik üreteceğizler hep yalan.

Tıpkı birçok hayat gibi.

Televizyonculuk, rüzgâr nereden eserse gider, zincirleme. Kapıldık gidiyoruz formatın rüzgârına.

Birilerini barıştırmak için önce kavga ettirmek gerekir. Eyyamcı televizyonculuk buradan beslenir.

Ve dedektiflik formatıyla dönen, yalısının kapılarını ilk kez Yasemin Bozkurt şöyle diyor, ay kıskanma ama fasulye ayıklarken denizi görüyorum. Oradan da izleyici diyor ki… vay bee televizyoncu mu olsak, televizyonda mı olsak bizde?.. Bu saatten sonra izleyiciyle o saf bağı kuramaz, o yalı açılmayacaktı…

Müge Anlı zaten bu işlerin piri…

Seda Akgül, joker sunucu gibi, her formata evriltiliyor maalesef… Evlilik deniyor orada, yok olmadı barıştırma deniyor hop geliyor.

Ee bir de Balçiçek İlter var ki, böyle bir program türü için efsane yanlış bir karar. Çünkü izleyicinin belleğinde Kabataş olayıyla ve özrüyle yer ediyor.

Bütün bunlardan sonra sonuç yine; ikiyüzlülük, vicdan, yüzleşme ve utanç kavramlarına gelip, oralarda tıkanıyor. Ama yazmazsak konuşmazsak olmaz, hiçbir şey yapmadan suça ortak olmuş oluruz.

Sonumuz hayrolsun…

Bu kadar fenalık arasında televizyonda iyi olan bir programa dikkat çekmeliyim. CNNTÜRK’te Deniz Bayramoğlu’nun Gündem Özel’i. Bence o, müthiş konuk seçimleriyle bu konuları konuşturur…

Yani umarım…

***

Dipnot:  Perşembe günü Fox TV’de genç yaşta Altın Portakal kazanmış ama kariyerini televizyonda yer yer hayalleri gerçeğe dönüştürerek, yer yer halay çekerek devam ettirmeye karar veren Hande Ataizi’nin Sen Yeter Ki İste programını izliyordum. (Program aslında, binbir hafiye programı arasında bir iyi hisset, umut var programı, Berber Mustafa Amca’nın dükkanı yenilendiğinde ben de bi mutlu hissettim...) Derken Ataizi, evlenecek çifti çağırdı, gelinlik ve damatlıklarıyla geldiler.

Ataizi, damada nasıl tanıştıklarını sordu. Damadın cevabı: Çok da zor olmadı, biz teyze çocuklarıyız…

O an, Ataizi de bir beyne kan sıçraması olduğunu hissettim, tam da gündemdeyken canlı yayında böyle bir hata nasıl yapılırdı. Yayın aynen devam etti, davullar zurnalar çalındı mutlu mesut… ekranda evlenenle ölene çare yok. Pardon var….

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ali Kemal Çınar: Zayıf yönlerini görüp bunun üzerine gitmek, ancak güçlü gördüğün yönlerinin varlığından cesaret alarak yapılabilir

Ali Kemal Çınar ile son filminden Kürt sinemasında birey olma sorunsalına, Diyarbakır'dan Türkiye Sineması'nın geleceğine uzanan bir söyleşi gerçekleştirdik

Ulaş Tosun: Merhaba Canım'ın yarattığı etki, belki tasarlanmış estetiğin bir kere daha çöküşü olarak yorumlanabilir

Merhaba Canım benim için sansürün ve otosansürün tüm gücünü hissettiğim bir çalışma oldu