27 Mart 2018

Çağımızın hastalığı: Aforizma nervoza

Onur Ünlü'nün 5 günde çekmiş olduğu Gerçek Kesit: Manyak'ı sinemada izledik, demeliyim. Çünkü televizyondaki Sarı Bıyık'tan hiç ödün vermemiş...

Günümüzde bu denli bir aforizma bağımlılığı, yaygınlığının müsebbibi de galiba sosyal medya. Sosyal medya bütün kötülüklerin eşik bekçisi... Instagram’da, insanlar fotoğraftan çok, o alana yazılmış bir aforizma paylaşma telaşında. Hadi orada paylaşmasa, fotoğrafının altına bir sözle mutlaka bir anlam yaratma telaşında.

Facebook bu zafiyetten, backgrounda ne düşündüğünü yazma eziyetiyle bizi baş başa bırakarak yararlanıyor.(Neyse ki bir yandan takipten çık seçeneğimiz var, instagramdan da sessize al performansı bekliyorum) İnsanlar bu kez, en afili backgroundlarla en farklı cümleyi kurmaya çalışıyor, ya da hayatımızın en basit, olağan sözleri olması gereken “günaydın”, “iyi geceler” ve “iyi haftalar”ı da gradient yazıyor 72 punto şeklinde.

Daire içinde sözler sunuluyor, hap gibi, plasebo etkisi gibi. Hani biraz düşündüğümüzde hayır öyle olmayabilir, ne kadar da saçma diyebileceğimiz... Hızın getirdiği bir sorgulama yitirişi mi bu?

Ortalıkta Can Yücel’e ve Mevlana’ya ait olmayan sözler dolaşıyor, evrene gönderiyorlar resmen. Tipik balık burçları mı gönderiyor?!..

Sanki bana öyle geliyor, kara delikte bile mutluluk vaatleri uçuşuyor...  Mutluluk içimizde, mutluluğu unutma ki sadece arayanlar bulur, mutluluk bir seçimdir. Evrene gönder, kişisel geliş.... hımmm ommmm... Çare pilates, omurganı dik tut...

İşin acısı da gün sonunda, bundan nemalananlar çok, çünkü inanan da çok...  sanki herkes bir TEDX konuşmacısı artık...

Televizyona tekrar çıkmaması gereken Nihat Doğan, dönüşünü tshirt’ünde yazan Malcolm X’e ait “Uyuyanları uyandırmak için bir tek uyanık yeter.” sözüyle kutluyor. Çünkü tekrar ekrana çıkabildiği için aslında o bir uyanık kesinlikle... Survivor’a baktığımızda da en çok inanılanların en çok aforizma üfleyebilme gücüne sahip olanlardan çıktığını görüyoruz...

İşte belki de, tüm bu manyaklaşan durumlarla Onur Ünlü epeydir dalga geçiyor ve son filmi Gerçek Kesit: Manyak’a , “Everything is something happened.” Martin Heidegger yazarak başlıyor. Afişlerde de filmin çıkış cümlesi olarak kullanıyor. Cümle bildiğimiz, bir dönem çokça İzleyip güldüğümüz Fatih Terim’in İngilizce kazalarından biri:  

Her cümle adeta bir Heidegger sözü...

" it doesn't matter for us, for me. big games easy than the other games, unfortunately. everytime is we have the control the games, under the control the games, during the games, we have the some possibility, some big chances, some big okazyon, something like that but, what can i do, sometimes. it is the football, that is the football. something happened everything is something happened. but anyway, now is in the tabele, we have to see the situation, now is second position, and, one point more, i don't want to see the back, i want to see the front and i hope so tomorrow my team's ... "

Onur Ünlü, bir Flash TV kült programı Gerçek Kesit’i sinemaya uyarladı dersem doğru olmaz sanırım...

Onur Ünlü’nün 5 günde çekmiş olduğu Gerçek Kesit: Manyak’ı sinemada izledik, demeliyim. Çünkü televizyondaki Sarı Bıyık’tan hiç ödün vermemiş...

Yapıyı bozalım, hayatı da filmleri de ya da herhangi bir şeyi çok da ciddiye almayalım, nasıl olsa öleceğiz düsturuyla, oluşturulan yeni yapının hiçbir kaygı gütmemesi mi gerekiyor, bozmak istediğinin devamı ya da yeni bir şey söylemeyen versiyonu olmuyor mu? Ünlü, eğleniyorsa sadece; hepimiz eğlenmiyoruz ama... Bu çılgın, hiç müdana etmeyen halini de çok seviyorum.

Onur Ünlü’nün kendine has absürt mizah zekasını hep sevdim... Belki televizyon için yaptığı projelerde daha çok... Ama Aşkın Gören Gözlere İhtiyacı Yok ile başlayıp, Put Şeylere’de devam edip, Gerçek Kesit: Manyak ile dibi gören bir tv estetiğine karşıyım sinemada.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ali Kemal Çınar: Zayıf yönlerini görüp bunun üzerine gitmek, ancak güçlü gördüğün yönlerinin varlığından cesaret alarak yapılabilir

Ali Kemal Çınar ile son filminden Kürt sinemasında birey olma sorunsalına, Diyarbakır'dan Türkiye Sineması'nın geleceğine uzanan bir söyleşi gerçekleştirdik

Ulaş Tosun: Merhaba Canım'ın yarattığı etki, belki tasarlanmış estetiğin bir kere daha çöküşü olarak yorumlanabilir

Merhaba Canım benim için sansürün ve otosansürün tüm gücünü hissettiğim bir çalışma oldu