16 Mart 2023

Kleptokrasi ve nepotizme karşı Kılıçdaroğlu

Gerek 13 yıllık Genel Başkanlığı döneminde gerekse öncesinde bürokraside, hiçbir şaibeli işin içinde olmayan, Ankara'nın mütevazi bir semtinde, üç artı bir evde yaşayan ve çoğunluğun sahip olduğu bir mutfaktan halka seslenen Kılıçdaroğlu'nun şahsında ortaya çıkan şey; kollektif akıldır

Gülemiyorsun ya, gülmek
Bir halk gülüyorsa gülmektir

Edip Cansever

İktidarın, bağlamı halktan kopuk devasa medyası üzerinden yürütülen tüm kara propagandaya rağmen Kemal Kılıçdaroğlu, Millet İttifakı'nın 13. Cumhurbaşkanı adayı oldu.

Her halkın, kollektif bir bilinci vardır. Bu kollektif bilinç, zor ve kritik zamanlarda ortaya çıkar. Ortaya çıkan bu bilinç, örgütlü bir biçimde davranır. Tıpkı, Sevr Anlaşması ile ülkenin parçalandığı, işgale uğradığı 1920'de ortaya çıkan , Kuva-yi Milliye ruhu gibi. Bugün de yaşanan budur. Halk, Kurtuluş Savaşı vererek uğruna canlarını kaybettiği Cumhuriyet'in, elden gideceğini anlamıştır ve bu nedenle etnik kimliğini, siyasal görüşünü bir tarafa bırakıp, ortak bir zeminde buluşmuştur.

Bugünün temel sorunu, Erdoğan'ın şahsında vücut bulan tek adam rejimi ve Erdoğanizmdir. Bu yeni rejim, Cumhuriyet'in tüm kazanımlarını birer birer yok ederken, yarattığı kleptokrasi ve nepotizm ile devleti ve devletin kurumlarını da yok etmiştir. AFAD ve Kızılay gibi kurumların liyakatsiz kadroları, imar rantları ve müteahhitlik üzerinden devleti kuşatan yeni rant düzeni, devletin neredeyse belirleyici bir özelliği olmuştur.

17 Ağustos 1999 depremini yaşayan bir devletin, buna karşı sıkı önlemler alması gerekirken, olası bir depremle ilgili hiçbir önlem almadığı kamuoyuna duyurulan acil eylem planlarının ise "göstermelik" olduğu, bugün yaşanan acı tablo ile anlaşılmıştır.

1999 depreminde enkaz altında kalan, "devlet beceriksizliği" idi. Bugün ise, ortada bir devlet yoktur. İnsanlar kaderine terk edilmiş, günlerce enkaz altında kurtarılmayı beklemiş ve canlı canlı toprağa gömülmüştür. Depremin ilk anından itibaren duruma müdahale edemeyen bir devletin, tüm kurumlarıyla nasıl yok edildiği açıkça ortaya çıkmıştır.

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, kamuoyunun baskısıyla deprem bölgelerine gönderildiği bu sistemde, akraba, eş-dost vakıflarının deprem alanlarında tekbir getirerek şov yapması yeterli görülmüştür. Dini vakıflarların, "bölgeye askerden önce geldiği" algısını yaratmaya çalışan karanlık iletişim odakları, gazetecileri de susturmaya çalışmıştır.

İşte, kleptokrasi ve nepotizm, tam da buna yol açmaktadır.

Kleptokrasi ya da yağma düzeni, bir ülkede iktidarı ele geçiren bir ailenin ya da siyasal veya dini bir grubun, o ülkenin kaynaklarını sistemli bir şekilde soyması demektir. Demokrasinin , bütün kurumlarıyla yerleşemediği ülkelerde görülen bu durum, o ülkenin gelişmesinin önündeki en büyük engeldir. Kleptokrasi ile yönetilen ülkelerdeki yozlaşmış politikacılar, kendilerini hukuk denetimi dışında tutarak kendilerine ve cemaatlerine yol açacak özel kanun çıkarmaktan hiç çekinmezler.

Nepotizm ya da kayırmacılık; iltimas, torpil veya akraba ve arkadaş ilişkileri ile devlet kadrolarının belirlenmesidir.

Yıldıray Oğur'un, Malatya üzerinden yazdığı yazı, aslında bir iktidarın, siyasetçisiyle, bürokratıyla, müteahhidi ile bir şehri nasıl yağmaladığının ve nasıl büyük acılara terk ettiğinin güzel bir resmidir.

Yıldıray Oğur, Bostanbaşı, Yeşilyurt, Karakavak… isimleri gibi yeşil sulak arazilere inşaa ettikleri Milano Recidance, Toscano Evleri, Seyr-i İstanbul adlı lüks sitelerle zenginleşen müteahhitleri, belediye başkanlarını ve hayalet şehre dönen Malatya'yı anlattığı yazısında, Kleptokrasi ve Nepotizm'in uygulamalarını çok güzel anlatmıştır.

Gelinen bu noktada halk, kleptokrasi ve nepotizmi yok etmezse ülkesini kaybedeceğini anlamıştır.

Gerek 13 yıllık Genel Başkanlığı döneminde gerekse öncesinde bürokraside, hiçbir şaibeli işin içinde olmayan, Ankara'nın mütevazi bir semtinde, üç artı bir evde yaşayan ve çoğunluğun sahip olduğu bir mutfaktan halka seslenen Kılıçdaroğlu'nun şahsında ortaya çıkan şey; kollektif akıldır. Hangi görüşte olduğu önemli değildir. Önemli olan, ülkesini seven herkesin birleştiği ortak akıldır. Kılıçdaroğlu'nun yaptığı bu liderlik, geriye dönüp bakıldığında, değerinin anlaşılacağı bir liderliktir. Kim ne derse desin, iktidar istediği gibi kara propaganda yapsın, Kılıçdaroğlu ortak aklın adayıdır. Halkını seven bir liderin yapması gerekeni yapan, toplumun beklentilerini doğru okumuş bir liderdir.

Koşullar bugün, 1919'dan daha kötü değildir. O gün bir halkın kollektif aklıyla oluşan Kuva-yi Milliye ruhunu, bugün yeniden oluşturmanın tam zamanıdır.

Bülent Yücetürk kimdir?

Bülent Yücetürk 1970 yılında, Malatya'da doğdu.

İlk öğrenimini Cumhuriyet Köyü İlköğretim Okulu'nda, orta öğrenimini Akçadağ Öğretmen Lisesi'nde parasız yatılı öğrenci olarak tamamladı.

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden 1991 yılında mezun oldu. "Kamu Hukuku" dalında yüksek lisans yaptı.

1991 – 1993 yılları arasında, Ankara Barosu'na kayıtlı olarak avukatlık yapan, 1993 yılında Ankara hâkim adayı olarak mesleğe başlayan Bülent Yücetürk sırasıyla Sivas Cumhuriyet Savcılığı, Diyarbakır Çermik Hâkimliği, Aksaray Gülağaç Cumhuriyet Savcılığı, Ankara Haymana Cumhuriyet Savcılığı, Afyonkarahisar Cumhuriyet Savcılığı ve Ankara Cumhuriyet Savcılığı görevlerinde bulundu.

Cumhuriyet savcılığı yıllarında özellikle bilişim, uyuşturucu, basın suçları, çocuk suçluluğu, çocuk istismarı konularında çalıştı.

26 Nisan 2018 tarihinde, Cumhuriyet Halk Partisi'nden milletvekili aday adayı olmak için görevinden istifa etti.

Halen Ankara Barosu'na kayıtlı olarak avukatlık yapıyor; çeşitli televizyon kanallarında ve Ocak 2022'den itibaren T24'te, hukuki değerlendirmeler başta olmak üzere, görüşlerini paylaşıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Özel-Erdoğan görüşmesi bağlamında anayasa tartışması

Parlamenter Sistem tartışmasını bugünlerde gündeme getiren husus, CHP ve muhalefetin Anayasa’ya bakış açıları değil, bizzat AKP ve Erdoğan’ın uygulamaya koydukları Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denen ucube sistemin, uygulandığı kısa dönem içinde ülkeyi ekonomik olarak çöküntüye uğratması, büyük bir yoksul halk yaratması ve ülkeyi yolsuzluk bataklığına saplamış olmasıdır

İmamoğlu ve kelebek etkisi

Tek başına mücadele eden ve iktidarı seçimlerde yenecek İmamoğlu, Türkiye' de bir değişimin fitilini de ateşleyecektir

Oyun Teorisi ve İmamoğlu

31 Mart seçimi, belki de Oyun Teorisi’nin bir kez daha test edildiği bir seçim olacak