Fikret Alp
Bundan 41 yıl evvel korkunç bir kitle katliamının yaşandığı Kızıldere'yi anmaya gelen herkesi saygıyla selamlıyorum.
O gün 19 yaşında genç bir kızdım, şimdi 60 yaşında 1 gecede Yalova'dan Ankara'ya gelemeyecek kadar yorgun bir kadın... Kızıldere'den bize yadigâr kalan Ertuğrul Kürkçü'den çağrı aldığımda her tarafımı ateş sardı, heyecanlandım, unutulmuşluk hissim depreşti.
12 Eylül faşizminin yasakçı yıllarını saymazsak 1990'dan bu yana her 30 Mart'ta sol çevrelerin Kızıldere Katliam'ını andığını biliyoruz.
Kızıldere'de Abim Saffet Alp ve 9 arkadaşı katledildi. Katledilenlerin aileleri bu anmalara ne kadar iştirak edebilirler bilmiyorum. Duygularını ne kadar paylaşabilirler, haberim yok. Kendim 41 yılda ikinci kez böyle bir anmaya çağrıldım. Birincisi geçen yıl, yurt dışında olduğundan (çünkü ameliyat olmuştum); ikincisinden geç haberdar olduğumdan katılamadım. Çok isterdim Abimin de öldürüldüğü Kızıldere Katliamı anmasında sizlerle olmak, kucaklaşmak ve duygularımı paylaşmak.
Benim duygularım herkesi etkileyebilir ancak -ki mutlaka içimizde çoktur- birlikte bir dünya görüşü kurduğu yoldaşını böyle aniden kaybeden kişiler beni anlayabilir.
Kızıldere tabi ki çok büyük bir acıdır, ancak bize asıl ışık tutan yanı devrimci dayanışma ruhudur.
Bir örgütün (T.H.K.P.C) en üst düzey yöneticileri, başka bir sol örgütün (T.H.K.O) liderlerini idamdan kurtarmak için ölümden kaçınmamış ve öldürülmüşlerdir.
Dünya sol tarihinde buna benzer kaç örnek vardır bilmiyorum ama biliyorum ki bizim sol tarihimizde başka örneği yoktur.
Sevgili dostlar; tarihimizin değerlerine, miraslarına çok sahip çıktığımız söylenemez.
Basında izlemişsinizdir. 2005'de Nihat Erim'in yayınlanan anılarında da; Kızıldere operasyonunda sağ kalanların da operasyona katılan devlet güçleri tarafından öldürüldüğünü yazıyordu.
Sağken öldürülenlerden biri de Abim Saffet Alp idi.
Nihat Erim'in anılarından önce, biz abimin çatışma sonucu ölmediğini anlamıştık, rivayetler de çoktu. Kime anlatabilirdik ki? Biz, abimin cenazesinde görmüştük: Sol yanı kalbur gibi, sağ yanı billur gibiydi. Ama bizi kim dinlerdi ki?
Ancak, ''her cinayet mutlaka bir iz bırakır'' gerçeği doğrulanıyordu ve Nihat Erim itiraf ediyordu: ''Sağ kalanları da biz öldürdük.''
Bu resmi itiraflarından sonra 2006 yılının 30 Martında 78liler girişimcisi Celalettin Can ile Taksim'de basın açıklaması yaptık, ardından İçişleri Bakanlığı'na; ''yargısız infazda rol alanların kimliklerinin açıklanması'' talebiyle başvuruda bulundum. Başvurumuz karşılıksız kaldı. Sol kamuoyu da duyarsız kaldı, sürece dâhil olmadı. Dilekçem ve basın açıklamam ulusal basında yer aldı, benimle yapılan röportajlar yayınlandı. Bianet hariç sol basında ve kuruluşların gündeminde hiç yer almadı.
Orada sizinle olsaydım çok şey daha paylaşırdım ama mesajımı uzatarak fazla yormak istemiyorum.
Sizlerle vedalaşırken umut edeceğimiz çok şeyin de olduğuna inanıyorum.
Yıl 1972. TBMM; Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan'ın idamını onaylıyor. Kızıldere operasyonuna katılanlar, taltif ve teşekkür alıyor. Kırk yıl sonra aynı meclis, Ertuğrul Kürkçü'nün yakasında 10 karanfille yemin etmesine tanıklık ediyor. Bu karanfiller, umudumun yetmesine devam etmez mi?
T24 notu: Önce bugün Fikret Alp'in yazısı, yarın da Murat Bjeduğ'un halen sürdürmekte olduğu Kızıldere araştırmasının son aşamasındaki bilgiler ve Kızıldere hakkındaki yazısına yer verilecektir.