17 Eylül 2018

Krizin çalışanlara etkisi: Aslında patronların istediği oldu

"Hareketli bir döneme giriyoruz. Üçüncü havalimanında olanlar, bana öyle geliyor ki, sadece bir başlangıç...."

Enflasyon yüzde 20’ye dayandığına, önümüzdeki dönemde yüzde 25’e, belki de yüzde 30'a yükseleceğine göre bugünkü refah seviyenizi koruyabilmeniz için yıl sonunda maaşınıza en az yüzde 25 zam yapılması gerek. Yapılacak mı?

Zor. Birçoğumuz krizde işini koruduğuna şükretmekle yetinecek. Şirketler krizi bahane göstererek ya hiç zam yapmayacaklar ya da enflasyonun çok altında zamlarla geçiştirecekler. Kriz, çalışanların reel gelirinde büyük bir tahribat yaratacak.

Bu açıdan bakılacak olursa krizin aslında  çalışanlardan burjuvaziye servet transferine yol açacağını söyleyebiliriz. Patronlar uzun zamandır bunu bekliyordu. İşçi ücretlerinin yüksekliğinden, işgücü maliyetinin Çin’i fersah fersah geçtiğinden, Bulgaristan, Romanya gibi Doğu Avrupa ülkeleriyle aynı seviyeye geldiğinden şikayet edip duruyorlardı. Dediklerine göre “Bu ücretlerle küresel pazarlarda rekabet etmek mümkün değildi.”

Yalan değil, gerçekten de 2015 ile 2017 arasında ücretler reel olarak arttı. Bu, durduk yere olmadı. 2015'i hatırlayalım: AKP 7 Haziran seçimlerini kaybetmişti. CHP asgari ücreti 1500 TL yapmayı vadediyordu. MHP'nin vaadi 1400 TL, HDP’ninki 2 bin liraydı. O güne dek asgari ücret konusunda cimri davranan AKP de Genel Başkan Ahmet Davutoğlu'nun ağzından 1300 TL vaadinde bulundu. Bu vaat, (Türkiye’nin dört bir yanında patlayan bombaların yarattığı korku ikliminin de etkisiyle) AKP’nin 1 Kasım seçimlerini kazanmasını sağladı. Dönemin Çalışma Bakanı Süleyman Soylu, 2015 sona ermeden asgari ücretin 1.300 TL’ye çıkarıldığı ilan edecekti.

Patronlar bundan çok rahatsız olmuştu. Tepkilerini kamuoyu önünde dile getirmeye (malum nedenlerle) çekindiler. Ama kapalı kapılar ardında yakınıp durdular.

Keynes’in ismini duymuşsunuzdur. Ünlü bir iktisatçıdır. Keynes, eğer maaşlar yeteri kadar esnek değilse (Yani yükseldiği gibi düşmüyorsa), enflasyonun biraz artırılması yoluyla “gerekli ayarlamanın” yapılabileceğini söylemişti. Keynes’in dediği şey Türkiye’de gerçek oldu. Patronların istediği ücret ayarlamasını enflasyon yaptı. Enflasyon 2017’de patlayarak çift haneli rakamlara çıktı. Enflasyon artınca haliyle ücretler reel olarak düşmeye başladı. Tam olarak şöyle oldu:

(Kaynak: Kalkınma Bakanlığı, Dr. Orhan Karaca - Ekonomist Dergisi)

(Kaynak: Merkez Bankası)

Yukarıdaki iki grafikten yansıyan tablo açık: Reel ücretler 2016’da (Yani seçimin hemen ardından) yükseldikten sonra, enflasyonun etkisiyle düşüşe geçti.

Enflasyon önümüzdeki dönemde daha da artacak. (Üretici fiyatları artışının yüzde 30’u geçtiği bir ortamda enflasyonda gerileme beklemek hayalcilik olur.) Dolayısıyla reel ücretler daha da gerileyecek. Maaşımız market sepetini doldurmaya yetmez olacak. Yıl sonu geldiğinde patrondan zam isteyeceğiz. “Halimi görüyorsun” diye cevap verecek, “Zar zor ayakta duruyorum… Ne zammı?” Aman şirket batmasın, diye gelirimizin bir kısmından vazgeçeceğiz. Emekçilerden burjuvaziye servet transferi derken işte bunu kastediyordum.

Biz, plazalardaki beyaz yakalı çalışanlar, maaş zammını patronla "bire birde", ama yağ çekerek ama yalvar yakarla halletmeye çalışacağız ama fabrika ve inşaatlarda işler böyle dönmüyor. İnşaat işçisi patronun odasına girip zam isteyecek değil ya... Oralarda iş sendikalara düşecek. Peki patronlar sendikalara, “Halimizi görüyorsunuz, ne zammı?” derse ne olacak?

Hareketli bir döneme giriyoruz. Üçüncü havalimanında olanlar, bana öyle geliyor ki, sadece bir başlangıç....

Yazarın Diğer Yazıları

Helalleşme yazısı

Helalleşelim. Ama ayrılmayalım

Cumhurbaşkanı Erdoğan faiz indirimi konusunda neden ısrarcı? Kafasındaki plan ne?  

Muhtemelen (İki aydır olduğu gibi) kur akışa bırakılacak, faiz indirimleri sürecek, seçim öncesi olası atakları karşı rezerv açığı kapatılmaya çalışılacak, inançla yola devam edilecek.

Anadolu burjuvazisi şimdi ne düşünüyor?

2018’e kadar amasız, fakatsız destekledikleri AKP’nin arkasında dimdik duruyorlar mı hâlâ? Yoksa ekonomideki, dış politikadaki maceracılıktan, beceriksizlikten bezdiler mi?