24 Mayıs 2018

2001 Krizi anıları: Ne olmuştu, bugün ne olabilir?

1994 ve 2001 krizlerine bakıp 2018 Krizi için bazı çıkarımlarda bulunmak mümkün...

2001 Krizi sırasında Sabah gazetesinin ekonomi dergisinin yayın yönetmeniydim. “Yayın yönetmeni” lafının havası sizi yanıltmasın. Aklı beş karış havada genç bir gazeteciydim o zamanlar. Gazeteci olmak istiyor muydum, bundan bile emin değildim. Çalıştığım gazeteye ait bankaya (Etibank) el konulduğu günü unutamam. Bir cuma akşamıydı. İstiklal Caddesi’ne doğru yürüyordum. Dergiden geç çıkmayı huy haline getirmiş editörlerden biri arayıp, “Abi, patronun bankasına el konmuş” dedi. Bir süre önce Türkiye’nin en büyük beşinci büyük özel bankası olan Demirbank’a el konmuştu. Sıra şimdi demek ki Etibank'taydı. Kısa süre sonra Pamukbank, Ege Bank ve diğer bankalara el konacaktı. Türkiye batıyordu. Ne gazetede, ne Türkiye’de, ne de bu arada kendi hayatımda hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını görüyordum.

Sabah gazetesinin iflası benim için kişisel bir drama dönüştü. Maaş alamıyorduk. Kredi kartı borcum gün be gün büyüyordu. Bir akşam, her zaman alışveriş yaptığım marketin kasasındaki kız, kredi kartımın ödemeye kapandığını söyledi. Asgari tutarını ödeyememiştim. Birkaç gün sonra istifa ettim. Her gün binlerce insan işten çıkarılıyordu. Siftah yapamadığı gerekçesiyle gösteri yapan esnaf Ankara’da polisle çatışmıştı. Başbakanlık kapısına yazar kasa fırlatılmıştı...

Türkiye bir süre sonra seçime gidecek, halk, ekonominin batmasından sorumlu tuttuğu merkez sağ partileri siyaset sahnesinden silecekti. AKP'nin 16 yıllık iktidarı işte böyle başladı.

Ama sonra tuhaf bir şey oldu. Tepetaklak iflasa yuvarlanan Türkiye aynı hızla krizden çıktı. 2001’de kişi başına gelir yüzde 27 daralmıştı, 2002’te yüzde 16, 2003’te yüzde 31 büyüdü.

Bunun sebepleri üzerine çokça yazıldı, çizildi. Kısaca özetleyecek olursak, IMF’nin Kemal Derviş eliyle dayattığı program, emekçilerin canını yakmış ama ekonomideki dengesizlikleri zapturapt altına alarak piyasaların aradığı istikrarı sağlamıştı. Faizler kısa sürede makul noktalara indi. Çarklar dönmeye başladı. Ne de olsa, insanların barınma, beslenme, sağlık gibi temel ihtiyaçları kriz dinlemiyordu.

Bu arada TL’nin yüzde 30’dan fazla değer yitirmesi ihracatı ateşlemişti. Otomotiv fabrikalarının öncülüğünde ihracatta büyük bir atılım yaşanıyordu. İşin tuhafı, ihracata lokomotiflik eden otomotiv fabrikalarının bir tanesi bile AKP döneminde kurulmamıştı. Ford (ki bugün de Türkiye’nin en çok ihracat yapan şirketidir), Toyota, Hyundai ve Honda, fabrikalarını 1990’larda kurmuşlardı. AKP, Allah’ın şanslı kuluydu. Halk, ekonomik canlanmanın primini Kemal Derviş'in değil onların hesabına yazdı. İktidara yüzde 34 ile gelmişlerdi. Ekonomideki hızlı iyileşmenin etkisiyle bir sonraki seçimde oylarında rekor artış sağladılar.

2001 Krizi'ni, geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin sanayi merkezlerinden birinde düzenlenen bir toplantıda, yetmişine merdiven dayamış bir yöneticiden, 1994 Krizi anılarını dinlerken hatırladım. Evet, bir de 1994 Krizi vardı. 1994 Krizi’nin dönemin Başbakanı Tansu Çiller'in yanlış faiz politikalarından çıktığı konusunda bugün artık herkes hemfikir. O kriz, sözünü ettiğim sanayi yöneticisini, fabrikasını kurarken yakalamıştı. Doların çıldırdığı günlerde nasıl ayakta kaldığını, kendisini merakla dinleyen KOBİ patronlarına şöyle anlattı:

“Fabrikanın temelini 1993 yılında atmıştık. Temel attığımızda dolar 14 liraydı, Nisan’da 41 lira oldu. Borçlarımı ödemeyi kestim. Tedarikçilerimden 8 ay para istememelerini ama malları eksiksiz göndermeye devam etmelerini istedim. 'Hiçbir kriz ömür boyu sürmez, öderim' dedim. Temel attım, kriz çıkınca dondurdum. Sonra iki kat çıktım. Yine bir krizle karşılaşınca inşaatı tekrar dondurmak zorunda kaldık. Neticede fabrikayı 5 yılda bitirebildik. Ama borçlarımızı ödedik.”

1994 ve 2001 krizlerine bakıp 2018 Krizi için bazı çıkarımlarda bulunmak mümkün:

  • Krizde iflasların yaşanması kaçınılmaz. Yüz binlerce insanın işsiz kalması da. İflas eden şirketler ne kadar büyük olursa, işsiz kalanların sayısı o kadar artar.
  • Herkes nakitte kalmak isteyeceği için ödemeler durur.
  • Kriz, şiddetine bağlı olarak siyaset sahnesini etkiler. Fatura, yönetimdeki siyasetçilere kesilir. (Suçu “faiz lobisi”ne veya “İngiliz derin devleti”ne atmak kâr etmez.)
  • İhracat ve turizm, ekonomiyi ayakta tutarak krizin bir felakete dönüşmesini engeller.
  • İnsanlar kriz oldu diye beslenme, barınma, sağlık harcamalarından vazgeçmez. Bu sayede bir süre sonra iç pazar yeniden canlanır. Ertelenmiş yatırımlar yavaş yavaş devreye alınır, ekonomi yeniden yükselişe geçer.
  • O sırada iktidarda kim varsa ekonomik canlanmanın primi ona yazılır.

Hayat galiba gerçekten bir döngüden ibaret.

Yazarın Diğer Yazıları

Helalleşme yazısı

Helalleşelim. Ama ayrılmayalım

Cumhurbaşkanı Erdoğan faiz indirimi konusunda neden ısrarcı? Kafasındaki plan ne?  

Muhtemelen (İki aydır olduğu gibi) kur akışa bırakılacak, faiz indirimleri sürecek, seçim öncesi olası atakları karşı rezerv açığı kapatılmaya çalışılacak, inançla yola devam edilecek.

Anadolu burjuvazisi şimdi ne düşünüyor?

2018’e kadar amasız, fakatsız destekledikleri AKP’nin arkasında dimdik duruyorlar mı hâlâ? Yoksa ekonomideki, dış politikadaki maceracılıktan, beceriksizlikten bezdiler mi?