12 Ocak 2011

Sözün Bittiği An

2002 ilkbaharında bir grup Alman gazeteci Türkiye’ye geldi. Benden, gezilerinin İstanbul bölümünde...


Yukarıdaki fotoğrafa iyi bakın. Daha önce gördüyseniz, içiniz kanayarak hatırlayacaksınız. 
Ama daha önce görmediyseniz size bir sorum var: 
- Bu fotoğraf nedir ve bu nerede çekildi?

*    *    *

Bu fotoğraf bana 2001 Şubatında ulaştı. O gün bugündür bilgisayarımın kolay erişilir bir yerinde duruyor.
2002 ilkbaharında bir grup Alman gazeteci Türkiye’ye geldi. Benden, gezilerinin İstanbul bölümünde kendilerine eşlik ve mümkünse kılavuzluk etmemi istediler. Aralarında ben Almanya’ya gittiğimde mesleki yardımlarını esirgemeyen eski tanıdıklar da vardı. İşi gücü bırakıp beş gün onlarla İstanbul’u dolaştım. Gezinin amacı turizm değildi. En azında İstanbul aynasında Türkiye’yi tanımaya çalışıyorlardı. Bir cemevini ziyaret edip Alevilerle de konuştular; Gazi Mahallesindede bir kahvede 1995’de yaşanan “Gazi olaylarına” katılmış genç ve yaşlılarla da söyleştiler. Nişantaşında Abdi İpekçi caddesindeki “cafe”lerde oturup kahve içtiler ve sıra hesaba gelince “Turist mi kazıklıyorlar, bu ne böyle” diye şaşırdılar. Bağcılarda bir sendika lokalinde işçilerin durumu üstüne bilgi almayı da denediler; PKK çizgisine yakın ve uzak Kürtlerle uzun süren “soru-cevap oturumları” da düzenlediler.
Gezinin son günü Türkiye hakkında iyi kötü fikir edindiklerine inanmış halleri vardı. Grup sözcüsü bir izlenim özeti yaptı: “Bir sürü olumsuzluk var ama anlaşılan çoğu geride kalmış. Demokrasi epey yol almış” gibi bir şeyler söyledi.
Kızdım. Kızdığımı belli etmedim. 
Son geceleriydi. Birazdan akşam yemeği için tipik bir İstanbul meyhanesine gidilecekti. Yemekten önce bir test yapacağımı söyledim. Tam anlamadılar ama itiraz da etmediler. Bilgisayarımı açtım. Yukarıdaki fotoğrafın bütün ekranı kaplayan görüntüsünü önlerine serdim ve sordum:
- Burası fotoğraf nedir ve bu fotoğaraf nerede çekildi?
Cevapları aynen aktarıyorum:
- Çılgın Max filminden bir sahne...
- Victor Hügo’nun Sefiller filminden bir sahne diyeceğim ama gaz maskeli adamlar var. Galiba bir bilim kurgu filmi sahnesi...
- İkinci Dünya Savaşı sırasında kadın direnişçilerin konduğu bir NAZİ kampı...
Onlara bu fotoğraf        ın 19 Aralık 2000 günü Bayrampaşa Cezaevi’ndeki solcu mahkum ve tutukluları F tipi hapishanelere göndermek üzere yapılan jandarma baskınında çekildiğini söyledim ve o operasyona utanmadan “Hayata Dönüş Operasyonu” adı verildiğini ekledim. İnanmak istemediler. Ama o operasyonları, sinsi bir yağmurun ve titretici bir soğuğun hüküm sürdüğü  o kanlı günleri adım adım izlemiş bir gazeteci ve görgü tanığıydım. Ayrıntıları anlattım. Der Spiegel dergisinden bir kadın gazeteci “Bu sözün bittiği andır. Ben yemeğe gelmiyorum. Odama çekilecek ve düşüneceğim; hayır ağlayacağım” dedi ve yemeğe sahiden gelmedi. Zaten yemek de boğazda düğümlenen lokmalarla pek tatsız geçti.
Aynı yılın (2002) sonbaharında  Çek Cumhuriyetinden bir gazeteci grubu ile bir akşam ve gece birlikte oldum. Ornlara da aynı “test”i uyguladım. 
Cevaplardan bir kaçı:
- Bilim kurgu filminden...
- Cezayir’deki iç savaştan bir sahne...
- Bir film sahnesi ama filmi bilemedim...

*    *    *

Ben bu “test”i sonraki yıllarda da yabancı gazetecilerle tekrarladım. Hiç, ama hiç biri “Türkiye’de bir hapishane operasyonu” demedi.
Diyemezlerdi.
O karanlık gün hep karanlıkta kaldı. Bir hukuk devletinde (Anayasasında öyle yazıyor ya) 12 yurttaşımızın (Evet: Yurttaşımızın) öldürüldüğü, 29’unun ağır (çok ağır) yaralandığı  bu cinayet ötesi suç hep karanlıkta bırakıldı. Tastamam 10 yıl sonra açılan davada bizlerle alay edercesine, sanık iskemlesine operasyona katılan 39 er oturtuldu. Aralarında bir tek rütbeli yok; o dönemin bir tek sorumlusu yok. Oysa dönemin İçişleri Bakanı (Sadettin Tantan) yaşıyor. Dönemin Adalet Bakanı (Hikmet Sami Türk) yaşıyor. Dönemin Jandarma Genel Komutanı (Orgeneral Aytaç Yalman) yaşıyor. Dönemin Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü (Ali Suat Ertosun) yaşıyor. 
Bugün T24’de yukarıdaki fotoğraf daha küçük kullanıldı ve Taraf gazetesinden genç meslektaşım Oktay Özilhan'ın tüyler ürpertici haberi aktarıldı. (Okumadıysanız okuyun)

*    *    *

Ha bir de...
Bir de yukarıdaki fotoğrafa bir daha bakın ve... 
Ve önerimdir: Kendinize ve yakınlarınıza benim “test”i uygulayın. 

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim