12 Aralık 2018

Sıradan bir mahkeme öyküsü

Gencay Gürsoy dün İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesinde 27 ay hapse mahkum edildi

Evet sıradan, çok sıradan. 2018 sonlarında Türkiye’nin yargı aygıtının halini, tavrını, tutumunu, anlayışını, anlamayışını, anlayamayışını, tercihini, yönünü, yönelimini yansıtan çok sıradan bir mahkeme öyküsü…

Neresinden başlayayım bilemedim. En iyisi ustalarımdan öğrendiğim gibi yapayım, haberi tek cümleye indirip öyle başlayayım.

Barış için akademisyenler” bildirisinin altında imzası bulunan 1128 akademisyenden biri olan profesör doktor Gencay Gürsoy dün İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesinde 27 ay hapse mahkum edildi…

Prof. Gürsoy’u tanıyanlar için bu cümleden sonra nokta koyup yazıyı bitirmek mümkün. Tanımayanlar, hele hele Barış için Akademisyenler davasını izlemeyenler için devam edeyim.

10 Ocak 2016’da kendilerini “Barış için Akademisyenler” olarak tanımlayan 1128 akademisyen bir barış çağrısı yayınladılar. AKP iktidarının hiç hoşlanmadığı bir bildiriydi. Hele hele AKP Reisi’ni çileden çıkaran, “aydın müsveddeleri” gibi ağır sözlerle imzacı akademisyenlere yüklenmesine yol açan bir bildiriydi.

Reis kızdıysa Türkiye yargısı “durumdan vazife çıkarma”yı adet bellediğinden kısa süre sonra savcılık bir soruşturma başlattı ve bir iddianame ile imzacıların cezalandırılmasını isteyen bir dava açtı.

Alışılmadık bir uygulamaya tanık olduk. Savcının suç olarak nitelediği bildiri eylemini topluca işleyen akademisyenler grup grup farklı ağır ceza mahkemelerine dağıtıldılar; farklı ağır ceza mahkemelerinde farklı üslûplara sahip ağır ceza başkan ve yargıçlarının karşısına çıkarıldılar.

Her mahkeme kendi siyasal ve ideolojik tercihlerine ve hukuk anlayışlarına ve özellikle başkanların meşrebine göre yargıladı. Ancak sonuç akarbanttan çıkmışcasına 1 yıl 3 aylık cezalar olarak belirdi. Kimilerinin cezası ertelendi. Erteleme istemeyenlerin cezası artık istinaf mahkemesinin kararına kaldı.  

Henüz yargılanması bitmemiş yani sürmekte olan çok sayıda akademisyen var. Emin değilim ama galiba henüz mahkeme karşısına çıkmamış akademisyenler bile var. Ama besbelli her imzacı akademisyen yargılanacak.

Bu kadar hatırlatma yetsin.

*     *     *

Gelelim profesör Gencay Gürsoy’un  akademisyenler davasında  bugüne kadarki en ağır cezaya çarptırılıp 27 aya mahkum edildiği dünkü duruşmaya…

Yürekler acısı kararın gerekçeli tam metnini buraya aktarmayayım. T24’de ve başka birkaç haber kanalında çıktı.

Ama kararla ilgili bir kaç noktaya da değinmezsek olmaz.

Bir: Kararda Gencay Gürsoy’un TTB (Türk Tabipler Birliği) Başkanı olması ağırlaştırıcı nedenlerden biri olarak sayılmış. TTB Başkanlığı’nın neden ağırlaştırıcı bir neden olduğuna “Herhalde mahkeme başkan ve üyelerinin keyfi öyle uygun görmüş” deyip geçelim.

Ancak kararda aynen şöyle yazıyor:

“…suç tarihinde başkanı olduğu Türk Tabipler Birliği ile birlikte bildiri içeriğine destek çıkar derecede açıklamalarda bulunduğu…”

Prof. Gürsoy’un TTB Başkanı olduğu doğru. Ancak o bildirinin yayınlanmasından yani “suç tarihinden” tastamam altı yıl önce…

Bitmedi.

İki: Hukuk fakültelerinde yargılama usul ve kurallarının öğretildiği dersin hemen hemen başlarında savcı esas hakkında mütalaasını okuduktan sonra dosyaya artık yeni bir belge ya da bilgi konamayacağı anlatılır. Öğretilir.

Kondu ama.

Hem de T24’de yayınlanan bir söyleşi kondu. Söyleşide şiddetin açık seçik reddedildiğini, savaşın taraflarından birinin yanında filan değil savaşın tam karşısında konumlandığının okuma yazma bilen herkesin kolayca anlayabileceği cümlelerle dillendirilmesini bir yana bırakalım.

Savcının esas hakkında mütalaasından sonra dosyaya yeni bir belge konamayacağına ilişkin yargı ilkesini de bir yana bırakalım.

Peki bu yeni belge üstüne söz almak, savunma yapmak için süre isteyen avukatın talebini “Süre talebinin yargılamayı uzatma amacı taşıdığı” gerekçesi ile reddedilmesine ne diyelim? Mahkeme Başkanı’nın acelesi filan vardı, mesela servis otobüsü kalkacaktı filan mı diyelim?

*     *     *

Boş verin.

Bu uzayan yazıda ortaokul son sınıf öğrencisi yazsa Türkçe dersinde sınıfta kalacağı düşük cümleler içeren kararın son bölümünü olduğu gibi aktarayım da benim ek cümleler yazmama gerek kalmasın.

…suçun işleniş şekli, sanığın suç tarihindeki konumu, yayınlanan suça konu bildirinin sanığın başkanı olduğu TTB tarafından da kabul edilmesiyle insanlar üzerinde oluşturduğu etkinin boyutu, sanığın bildiriden sonraki bildiriyi kabullenme ve sahiplenme iradesi böylelikle değerlendirilen sanığın kastının yoğunluğu, oluşan tehlikenin boyutu dikkate alınarak takdiren cezanın yasal alt sınırından ayrılıp teşdit sanığın 1 yıl 6 ay ile cezalandırılmasına, suça konu bildirinin basın ve yayın yoluyla kamuoyuna duyurulmuş olması dikkate alınarak cezanın yarı oranında artırılarak 1 yıl 15 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, duruşmadaki olumsuz gözlemlenen tutum ve davranışları pişmanlık duymamış olması dikkate alınarak indirim yapılmasına yer olmadığına…

*     *     *

Sizlere 2018 yılı Türkiye’sinde sıradan, çok sıradan bir mahkeme öyküsü aktardım. Artık nokta koyup bu Tırmık’ı bitirebilirim…

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim