23 Haziran 2014

'Halkların' tamam, peki 'Demokratik'?

'Görünen o ki Halkların Demokratik Partisi’nin 'Halkların' bölümü tamam da 'Demokratik' bölümü epey sorunlu…'

Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) 2. Olağanüstü  Kongresinin önemli, coşkulu ve etkili bir kongre olacağını Ankara’nın seyyar köfteci, sucuk ekmekçi, ayran, gazoz, şişe suyu satan esnafı bir de sarı – kırmızı - yeşil renkli atkı, bileklik, eşarp, güneşlik şapka satan ticaret erbabı iyi kestirmişti. Bunca yıldır parti kongresi, kurultay izlerim, böylesi bir seyyar satıcı yığınağını görmemiştim. Üstelik boşuna değil sahiden iyi iş yaptılar. Çünkü yer kalmayan salonu giremedikleri için  Ahmet Taner Kışlalı Spor Salonunun önündeki bahçede oturanlar, salondakilerin en az iki katıydı…

Ama asıl coşku salonun içindeydi. Öyle parti görevlisi amigoların bir slogan söyleyip, ötekilerin papağan gibi tekrarladıkları yapay çoşkulardan ya da sahnedeki mikrofonu ele geçirmiş bir çenebazın zorlama coşku gösterilerinden söz etmiyorum. Epey acemi, epey düzensiz ama çok içten bir coşkuydu…

*    *    *

Delegelerle kongreyi izlemek için gelenlerin birbirinin içine geçtiği bir kargaşa ortamında alışılagelmiş kongre kurallarını, teamüllerini uygulamak zordu. Ama galiba zaten bu kurallara uyup uygulamaya niyeti olan da yoktu.

Nitekim  en yaşlı üyenin açıp kongre başkanlık divanını seçtireceği uygulama umursanmadı. Garo Paylan salondakileri selamlayan kısa ve etkili bir konuşmanın ardından gürültüden pek de duyulmayan bir “Başkanlık divanı liste önerisi” okudu; oylamaya sundu, salona pek bakmadan “kabul edilmiştir”  dedi ve kongre başkanlık divanı oluştu…

İşte tam da burada dikkatinizi kurallara,teamüllere uyuldu uyulmadı ayrıntısına değil, HDP Kongresinin açılışını bir Ermeni yurttaşımızın, Garo Paylan’ın yapmasındaki küçük ama anlamı çok büyük ayrıntıya çekmeliyim. Garo Paylan, Hrant’ı yok edenlerin yok edemediği “genç Hrantlar”dan biridir (bence birincisidir)…

Adı "Halkların" diye başlayan bir partinin kongresini bir Ermeninin açmasındaki anlam ve milliyetçiliğin kör kuyularında debelenenlere karşı bu etkili meydan okuma sizce azımsanabilir mi?

Garo Paylan salondakileri bu toprakların kadim halklarının tümünün dilindeki “merhaba”larla selamladı.  Coşkuyu görmeliydiniz…

Aynı vurgu titizliği ve özenini Kongrenin son konuşmasını yapan Selahattin Demirtaş’ta da görecektik. O da partinin adındaki “halkların” sözcüğünün hakkını vermesini iyi bildi. Bütün etnik kimlikleri, bütün dinsel kimlikeri kucaklayan cümleler HDP’yi bir “Kürt partisi” olarak niteleyen ve ille de öyle gören ve ille de öyle kalmasını isteyenlere etkili ve değerli bir cevap oldu.

Yani HDP adındaki “halkların” vurgusunu dün sindirdiğini, ayrım yapmaksızın değerlendirdiğini kanıtladı.

*    *    *

Peki parti adındaki ikinci sözcüğü?

Orada biraz duralım.

Dün HDP’nin eşbaşkanlarını, parti meclisi üyelerini, yüksek disiplin kurulu üyelerini salondaki delegeler mi seçti; yoksa delgeler en geç bir gün önce bitmiş bir kongrenin sonuçlarını gönülden – evet gönülden- onayladı mı ?

Bunları bir şeyler bilerek, perde arkası bilgilere ulaşarak yazmıyorum.

HDP’nin bugüne kadarki eşbaşkanları bayrak devir teslim konuşmaları yaptılar. Bunlardan Sabahat Tuncel konuşmasını sonlarına doğru Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ı yeni eşbaşkanlar olarak selamladı ve sevimli bir şaka ile  bir kadın olarak bundan sonraki çalışmalarda erkek eşbaşkanın değil, kadın eşbaşkan Figen Yüksekdağ’ın çalışmalarına omuz vereceğini ilan etti..

Oysa henüz eşbaşkanlar seçimi yapılmamıştı

Ayrıca Başkanlık divanındaki kadın eşbaşkan  (Adını not edemedim) şöyle bir cümle kurdu: HDP Eşbaşkanlarının konuşmalarından önce salondaki değerli konukları sizlere tanıtacağız…

Oysa hâlâ eşbaşkanlar seçimi yapılmamıştı…

Hemen ardından divanın erkek eşbaşkanı Gencay Gürsoy’un eşbaşkan adayları için önerilerin divana bildirilmesi çağrısı bu bağlamda pek anlamlı olmadı zaten zevahiri kurtarmaya da yetmedi…

Parti Meclisi listesinde de benzer  bir süreç yaşandı.

Yani görünen o ki Halkların Demokratik Partisi’nin “Halkların” bölümü tamam da “Demokratik” bölümü epey sorunlu…

*    *    *

Kongrede dört ülkeye dağılmış Kürt halkının tümünden gelen siyasal temsilcilerin yer alması değerliydi ama şaşırtıcı değildi. Buna karşılık HDP Kongresini izlemeye gelen Batılı konuklar benim için şaşırtıcı oldu. Ankara’daki hemen bütün batılı büyükelçilikler kongreyi bir temsilci ile izlediler.  Başta AKP tepeleri olmak üzere  öteki partilerin bundan pek hoşlanacaklarını  sanmıyorum.

Bu arada yabancı konukları tek tek sayıp selamlayan Kongre divan üyesinin Rusya’dan gelen delegeyi “Sovyetler Birliği Komünist Partisi Başkanı” diye anons etmesi epey gülüşmeye yol açtı.

*    *    *

Eşbaşkanlığı devretme konuşması yapan Ertuğrul Kürçü’den, yeni kadın Eşbaşkana ve yolladığı mesajına “değerli yoldaşlar” diye başlayan Öcalan’a kadar her konuşmacı partinin sol-sosyalist kimliğine vurgu yaptı, bu yönünü öne çıkardı.

Selahattin Demirtaş hariç…

O hem dinsel kimlikleri, hem etnik kimlikleri kucaklayan sağlam, iyi düşünülmüş cümleler kurdu. Partinin ekoloji ve çevreye ilişkin çizgisini vurgulamayı ihmal etmedi…

Bencileyin sosyalist – Marksistler konuşmalardaki sol vurgudan mutlu olabilirler ama HDP’nin çizgisini daraltan bu tutuma karşı yeni eşbaşkan Demirtaş’ın  konuşması ayrı bir önem taşıyordu. Zaten salonun duvarlarını süsleyen sloganlar da Demirtaş’ı desteklemekteydi. Not edebildiklerimden bir demet: Ekololojist Parti, Kadın Parti, Eşitlikçi Parti, En Genç Parti, Rengarenk Parti, Özgürlükçü Parti, Halkçı Parti…

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim