24 Temmuz 2014

Bu kadar çok kandırılana ne derler?

11 yıldır başbakan olan birinin, on bir yıl boyunca bu kadar çok ve bu kadar uzun süre kandırılabilir oluşuna bir şey denmesi gerektiğini biliyorum

Kazasız belasız atlattığımız 30 Mart yerel seçimlerindeki propaganda mitinglerinden birinde (Belleğim beni yanıltmıyorsa Erzurum’da) bizimki açıkça ilan etti:

- Bu paralel yapı var ya sevgili kardeşlerim, bu paralel yapı var ya, bunlar bizi kandırdılar. Biz onları bağrımıza bastık.Onlar ise meğer iktidarımıza karşı darbe hazırlıyorlarmış da haberimiz yokmuş…

O akşam acı acı gülümsediğimi hatırlıyorum. Dediğine göre 2002’den berican ciğer kuzu sarması olduğu “Pensilvanya darbe örgütü” tarafından kandırılıyormuş. Hem de 17 Aralık  2013’e kadar. Yani tastamam 11 yıldır kandırılıyormuş. Severiz sevmeyiz (ben sevmem) ama bizimki mahalle muhtarı değil hükümetin başı ve hâlâ öyle. 11 yıl kandırılan bir Hükümet başı söz konusu ise ben nasıl acı acı gülmem?

17 Aralık’ta  rüşvet, yolsuzluk, soygun; vurgun, sıfırlama iddiaları ses kayıtları ile ortalığa saçıldı. Bizimki kalkıp “Ne ben, ne bakanlarım yolsuzluk, düşvet, haksız kazanç elde etti. Hepsi yalandır” demedi. Onun yerine “Bunlar paralel yapının darbe girişiminden ibarettir” buyurdu ve  ardından o soruşturmaları yürüten  “paralel yapı polislerini” hallaç pamuğu gibi atmaya başladı. Oysa aynı polisleri Ahmet Şık’ı, Nedim Şener’i içeri attıracak fezlekeleri yazdıkları günlerde bağrına basmış; “Kitap bazan bombadan daha tehlikeli olabilir” cevherini yumurtlayarak o polisleri savunmuştu.

Anlaşılan o ki “o polisler” bizimkini kandırmışlar. Hem de yıllarca. Hem de “Benim kahraman polislerim” diye onlara övgüler yağdıracak kadar güvenini kazanmacasına kandırmışlar

Bitmedi… Ergenekon davaları açıldığında “Ben bu davanın avukatıyım” incisini yumurtayan muhalefet liderini aynı değerde(!) bir inciyle cevaplamıştı: “Ben de bu davanın savcısıyım…”

Sonra o davaların savcıları başta olmak üzere, bakanları, bakanlarının “çok değerli, sütten çıkmış ak kaşık misali  evlatları hakkında soruşturma açan savcıları darmadağın etti. Çünkü o savcılar paralel yapının savcılarıydı ve bizimkini yıllar ve yıllar boyu kandırmışlardı.

Savcıları yargıçlar izledi. Paralel yapının darbe tetikçisi yargıçları da “sürgünlerden sürgün beğen” oyununa dahil edildiler. Ergenekon, balyoz gibi davalarda o yargıçlar paralel yapının kumpasının uygulayıcılarıydılar ve darbeci generaller tertemiz, o yargıçlar birer haindi. Bir zamanlar onlara sahip çıkmasının ise tek sebebi vardı: Kandırılmıştı…

Dün Adana mitinginde ilan etti:

- "Ortak aday (Ekmeleddin İhsanoğlu’nu kastediyor – ae) yıllarını İsrail zulmüne göz yumarak geçirdi. Ona bir görev verdik, bir emanet verdik. Gitti o emanete ihanet etti. Seni aday olarak gösteren bu iktidar ...... Daha iktidarımızın yeni yıllarıydı seni gösterdik ve kazandın. Sana bütün desteğimizi orada verdik, şimdi çıktın nankörlük yapıyorsun …..  Gözüne dizine dursun.”

Valla ben değil, o söylüyor, bu rakip aday yıllarını Israil zulmüne göz yumarak geçirmiş, emanete hıyanet etmiş ama bizimki bunu, Ekmeleddin İhsanoğlu cumhurbaşkanı adayı olarak karşısına çıktığında farketmiş. O zamana kadar Ekmeleddin İhsanoğlu tarafından kandırılmış

 

*    *    *

 

Ey okur,

Paralel yapı denen Gülen Cemaatı ortağı olduğu Hükümet’e karşı sahiden bir darbe mi planlıyordu; planlıyorsa bu darbeyi nasıl gerçekleştirecekti, bilmiyorum

Bugün içeri tıkılan poliser sahiden Cemaat disiplini içinde iş yapan polisler miydi bilmiyorum.

O savcılar ve yargıçlar kararlarını kanun kitabına değil, Gülen’in kitaplarına bakıp da mı veriyorlardı bilmiyorum.

Ekmeleddin İhsanoğlu sahiden İslam Ülkeleri Örgütü Genel Sekreteri olarak yıllar ve yıllar boyu hiç bir iş yapmadan oturmuş bir “monşer” miydi, bilmiyorum.

Ben gazeteciyim dedektif değil. O soruları cevaplamak benim değil yargı erkinin işi. “Hangi yargıdan bahsediyorsun sen gazeteci” diye sormayın. Onu da bilmiyorum.

Ancaaaak…

11 yıldır başbakan olan birinin, on bir yıl boyunca bu kadar çok ve bu kadar uzun süre kandırılabilir oluşuna bir şey denmesi gerektiğini biliyorum.

Sahi, halk ağzında bu kadar çok kandırılan birine ne denir?

 

*    *    *

 

Son sorunun cevabını burada verecektim. Ancak gözüme şu bizim T24’ün bir haberi takıldı:

“Başbakan Erdoğan, Nisan-Mayıs-Haziran 2014'te açtığı 15 davada 277 bin 400 TL tazminat kazandı”

Anladınız. Ben sorunun cevabını vermekten vazgeçiyorum, eskilerin deyimi ile “cevaptan imtina” ediyorum.

Neme gerek. Ben çulsuzun tekiyim, Doğan Akın benden farksız. O yüzden “soru” var, “cevap” yok!..

 

*    *    *

 

Savcılar için not:

Sayın savcılar, bu yazının altındaki “yorum yaz” kutucuğuna  yazının sonundaki sorunun cevabını kendi veren bazı kötü kâlpli okurlar çıkabilir. Benim ve Doğan Akın’ın, onların cevapları ile uzaktan yakından ilgimiz yoktur, sorumluluk kabul etmeyiz. Haberiniz olsun…

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim