30 Nisan 2016

Yeni Emek: Nasıl bir şey olacak?

Düş kırıklığına uğramadım, sahne bir harika, yanı başındaki Serkldoryan’a birlikte Beyoğlu’na bir canlılık, bir yeni heyecan katabilir

Emek Sineması için verdiğimiz mücadele, artık İstanbul’u koruma savaşımı denebilecek olan şeyin bir parçası olarak şehircilik ve toplum tarihine geçti. Hemen ardından gelen Gezi Olayı’nın bir tür provası ve hazırlığı olarak...Gerçi Gezi gibi başarıya ulaşamadı ve protestolara katılan, o döneme kadar bu konularda pek görülmemiş önemli kalabalıklara karşın, tarihi salon yıkılıp gitti. Unutmayacağımız ve matemini hep tutacağımız bir kültürel kayıp olarak...

Ama hayat devam ediyor. Ve tüm idealizmimize karşın, bir ölçüde de gerçekçi olmak gerekiyor. En azından benim tavrım böyle. En doğru tavır  diye herkese öğütleyemesem de...

Evet, ben her şeye karşın Yeni Emek’i merak ediyorum. Bu nedenle, Cercle d’Orient binası dahil tüm o blokun artık yeni işletmecisi olan işadamı Ahmet Alabalık adına beni arayan ve yapıyı görmemi isteyen eski dostum Sibel Asna’nın çağrısına kulak verdim. Ve gidip gezdim.

Sibel Asna ve Atilla DorsayÖnce birkaç somut bilgi. Birçok şirketi olan Alabalık’ın, artık genel adı GrandPera olan bu işletme için kurduğu şirket CİNEMO adını taşıyor. Aynı zamanda ESKV- Emek Sanat ve Kültür Vakfı adlı bir  de vakıf kurulmuş. Şirketin aslında Sosyal Güvenlik Kurumu (eski Emekli Sandığı) mülkü olan yapıyı 25 yıllığına işletme hakkı var. 

Vakfın başında, bir zamanların operasında trombon sanatçısı ve sonradan Devlet Opera ve Balesi genel müdürü olan Remzi Buharalı bulunuyor. Geçen yıl vefat eden, Türkiye’nin ilk gerçek tanıtım uzmanlarından Alaaadin Asna’nın eşi Sibel Asna ise, eşinden devralıp yürüttüğü A&B şirketiyle projenin medya ilişkilerini yüklenmiş.

Tüm yapıya Cercle d’Orient’ın artık İstiklal Caddesi’nde tümüyle meydana çıkmış, altında dükkanların da açılmaya hazır beklediği geniş ve etkileyici cephesinin tam ortasındaki pasajdan giriliyor. Ama yandaki Yeşilçam sokağından da giriş olacak.   

Balkona bir bakış.... (Fotoğraflar: Atilla Dorsay)Önce Cercle d’Orient. Mimar Vallauri’nin yaptığı bu beş katlı bina, 1882 yılında Türkçe’de dendiği gibi Serkldoryan adıyla bir özel kulüp olarak açılmış ve uzun yıllar İstanbul sosyetesinin gözbebeği olmuştu. Etkinliğini 1960’ların sonlarına dek sürdürmüş, Beyoğlu’nun o periyodik yozlaşma dönemlerinden birinde, 1971 yılında Kadıköy yakasına taşınıp Büyük Kulüp olarak açılmış (hala orada), eski bina ise Emekli Sandığı’na geçerek boş ve işlevsiz kalmıştı.

Dönemin barok etkili mimari zevkini yansıtan 45x21 metre boyutlarında olan bu yapı, aslında Emek’ten çok daha eski. Ve başlı başına korunmayı hakkediyor. Hele tuğla yığma sisteminde inşa edildiği düşünüldüğünde.... Bu açıdan, henüz çalışmayan asansörler yerine görkemli merdivenlerden çıkarak gezdiğimiz iki kat bana büyük heyecan verdi. Tüm o tavan ve korniş süslemeleri yenilenmiş, tüm o yüksek ahşap kapılar yeniden yapılmış ve ortaya görkemli, hacimli mekanlar çıkmıştı.

Cercle d’Orient'in içinden...Bu arada binanın uzun yıllardır görülemeyen arka cephesi de meydana çıkmıştı. Yer yer konan ve yapının eski halini gösteren dev resimler de iyi fikirdi: Kıyaslamak için... Bunlar hep kalacak. Ama bu yapının geleceği için henüz kesin kararlar yok. Çok şey yapılabilir ve Beyoğlu’na yakışan sanatsal ve turistik etkinlikler düzenlenebilir sanıyorum.

Sonra yeni yapılan AVM’ye geçtik. Burasının ilk iki katı ticari kullanıma açılıyordu: Aralarında adları şimdiden panolarda yazılı evrensel markalar da bulunacak dükkanlar, lokantalar...Ve geniş bir Madame Tussaud balmumu heykeller müzesi. Ben Tussaud diyorum.  Ama her yerde Tussauds yazılı!...Aslında ben haklıyım: çünkü 19. yüzyılda Londra’da ilk kez müze açan kadın bir Fransız ve adı da Marie Tussaud!..Her neyse, burada ünlü Türk sanatçılarının heykelleri yer alacak. Şimdiden yapımına başlanan... 

Yeni Emek'in içindenSonraki iki katta, 150 kişilikle 54 kişilik arasında hacimleri olan tam 8 küçük salon, sinemaya hizmet edecek. Şirket ve vakıf, genel dağıtıma teslim olmayıp bunları özgür biçimde işletmek istiyorlar. Genç sinemaya destek başlıca amaçları arasında. Ben de naçizane fikir vererek, en küçük bir salonun bir tür Sinematek gibi işletilmesini, yerli-yabancı klasiklerin gösterilmesini önerdim.

Ama asıl beklentimiz elbette Emek’ti. Beşinci katta yer alan...Tam 1500 metre2’lik fuayenin bir yanında 150 kişilik bir tiyatro var. Gereğinde koltukların itilmesiyle fuayeye katılabilecek...Sonra Yeni Emek’e geçtik. Hemen söyleyeyim: düş kırıklığına uğramadım.       

Yeni Emek seyircisini bekliyorEmek’in boyutlarını hemen hemen korumuş bu yeni salon gerçekten görkemli. Eski salondan tam 1500 mimari ve dekoratif parçanın 1400’ü aynen korunup yerlerine yerleştirilmiş. 100 kadarı yeniden üretilmiş. Balkon 1924’deki ilk hali olarak yapılmış. Daha dar, ama hemen tüm çevreyi dolanan bir balkon. Böylece hem aslına dönülmüş, hem de eski Emek’te arka sıralarda duyulan basıklık duygusu önlenmiş. Bu gerçi biraz koltuk kaybı getirmiş. Ve salon 850 yerine 600 kişilik olmuş.

Remzi Buharalı ve Atilla DorsaySahne bir harika. Öne doğru çekilerek derinliği arttırılıyor: 6.5 metreye kadar. Genişliğiyse 22.5 metre.  Hertürlü performansa imkan veren bir sahne bu... Salonda ise eski sinemanın yanlarında bulunan ve sonradan içleri lambriyle kaplanan nişler eski haliyle canlandırılmış. Gerçekten de eski Emek’in estetiğini ve huzurunu yeniden buluyorsunuz.

Yüzde 40’ı kültür ve sanata ayrılan bir kendine özgü AVM bu. Ve yanı başındaki Serkldoryan’a birlikte Beyoğlu’na bir canlılık, bir yeni heyecan katabilir.

Ben, tüm o hülyaların içinden geçen bir hayattan sonra (sinema bir düşler alanı değil midir?), sanırım artık belli bir gerçekçiliğe ulaştım. Ve bu yanımla, artık eski Emek için bitmeyen ağıtlar yakmaktansa, yenisine sempatiyle baktım. Ama böyle düşünmeyenlere ve o ilkeli tavrı inatla koruyup “ben oraya adım atmam” diyenlere de büyük saygım ve sevgim olduğunu mutlaka söylemeliyim.

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Vay... Vay... Vay... Hoş geldin Kılıçdaroğlu

Özgür Özel, Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu; hepsi bence eşit düzeyde önemli, yürekli, sorumluluk ve bilinç sahibi siyasetçilerimiz... Ama bir kenara atar gibi olduğumuz Kılıçdaroğlu, bu çıkışla aralarındaki onurlu yerini almış bulunuyor. Onu artık hiç unutmayacağız

Bir kadın casusun inanılmaz marifetleri ve gerisi

Temposuyla ve kadıncıl yanıyla olduğu kadar içerdiği teknoloji, giysilerin özenli zenginliği ve teknolojisinin gücüyle göz dolduran bir film...

Roma tarihine ‘Güç ve Onur’ sloganı eşliğinde yolculuk

Film, belki çok uzun (148 dakika), çok karmaşık, aşırı dramatik gözüküyor. Ama yine de görmeye değer...  

"
"