Spielberg’in gözdelerinden, Oscar’lı İngiliz oyuncu Mark Rylance de bu işi mükemmel biçimde başarır
BAŞLAT X X X
(Ready Player One)
Yönetmen: Steven Spielberg Senaryo: Zak Penn, Ernest Cline Görüntü:Janusz Kaminski Oyuncular: Tye Sheridan, Olivia Cooke, Mark Rylance, Ben Mendelsohn, Lena Waithe, T. J. Miller, Simon Pegg, Win Monsaki, Philip Zhao, Hannah John-Kamen, Ralph İneson, Perdita Weeks
Warner Bros filmi
Steven Spielberg sıkı çalışıyor. 72 yaşındaki (1946 doğumlu) yazar-yönetmen-yapımcının maşallahı var!.. 2016’da başlayıp sonraki yılda gösterilen The Post’tan hemen sonra, 2018’i görkemli bir yapımla açıyor. Tam 33. filmi olarak... Ve önünde şimdiden açıklanan 3-4 proje daha olduğu halde...
Film sanatçının türler arasındaki zarif dansı sırasında sık sık uğradığı fantastik/bilim-kurgusal yapımlardan biri. Ancak Üçüncü Türden Yakınlaşmalar, Yapay Zeka, Azınlık Raporu, Dünyalar Savaşı gibi daha ‘ciddi’ projelerin yanında çok daha uçuk kalıyor. Kaynaklandığı Ernest Cline romanının (senaryoya da katılmış) biraz çizgi-romanı andıran temel özelliklerine bağlı kalarak...
2045 yılındayız. Gezegenimizin bize gösterilen hali, klasik bir distopya. Yani çer-çöp içindeki bir dünya, yıkık şehirler, sefil hayatlar, kol gezen bir şiddet...
Ama bir dahi, James Halliday, sahip olduğu teknoloji ve büyük servetle bir hayal dünyası, bir kaçış alanı kurmuştur: Oasis (Batı dillerinde vaha demek olan). Burada rengarenk bir doğa, bin bir eğlence, sular gibi akıp giden bir hayat, her türden özgürlük vardır: dünyanın gerçeklerinden kaçıp avunmak için ideal bir cennet... Tek kusuru ise sanal bir alem olmasıdır.
Ama Halliday 2040’da ölmüştür. Ve mirası kötü ellerdedir. Vasiyetinde bu mirası ve de Oasis’in kontrulunu almaları için taliplere bir büyük bulmaca bırakmıştır: herbirini bir anahtarın simgelediği üç bölümlük bir gizemi çözmek...
Bunun peşine düşenlerin arasında bir gençler grubu vardır: Beş Arkadaş diye çağırabileceğimiz....Baş kahramansa dünyada Wade Waats, Oasis’teyse Parzival adını taşıyan bir gençtir. Ki tüm Oasis müdavimleri gibi, birinden öbürüne geçmek o kişiyi de bir anda değiştirir: fiziğine kadar....
Ama, ayni biçimde kötüler de elbette işin içindedirler. Özellikle İ0I adlı bir şirket. Ve başındaki Sorrento. Bu gerçek bir savaştır. Ve Panzival ilk anahtarı bulup üstünlük sağladıysa da, devamı kolayca gelmeyecektir.
Film bizlere distopya fasadı ardında o denli de berbat olmayan bir dünya sunar. Bellidir ki günümüzde tüm gençliği sarmış olan aşırı bir teknoloji merakı, video ve bilgisayar oyunları düşkünlüğü gibi şeyler artık kesinlikle her şeye egemendir.
Ve bu açıdan film dur -durak bilmeyen çılgın temposu, yakın zaman filmlerinin hemen tümünü aşan özel efekt yağmuru ve engin hayal gücüyle, ergen kesime görkemli bir Spielberg armağanı gibi durmakta ve bizim yaş kesimine sanki kapıyı göstermektedir!..
Ama o kadar da değil...Tümüyle çılgın bir ilk yarım saat ve son 45 dakika arasında, bizi de ilgilendiren olaylar gözükür. Örneğin kimi kült-filmler sağlam biçimde anılır: The Shining’den Saturday Night Fever’e...Ve bu anma bölümleri, filme en ilginç ve başarılı bölümlerini armağan eder.
Ayrıca adı geçmese de bulmacanın son aşamasında sözü edilen Rosebud- Gül Goncası lafı da elbette Yurttaş Kane filminden kalmadır.
Tüm bunların yanı sıra Yüzüklerin Efendisi’nden Geleceğe Dönüş’e, Batman’den Elm Sokağı Kabusu’na, Star Wars’dan War Games’e, Tron’dan Avatar’a kimi filmlere veya karakterlerine göndermeler vardır. Michael Jordan’dan Duran Duran’a müzisyenler de anılır. Ki aslında romanda bu tür göndermeler çok daha fazla...
Ve böylece biz ‘yaşlılara’ da gençlerin çoğunluğunun olasılıkla bilmediği bu kişileri ve eserleri anmanın keyfi düşer. Bu da az şey değildir!..
İlginç bir nokta da şudur: Romana/filme göre James Halliday yıllar boyu hayatındaki tüm önemli olayları ve yaşamsal anları kaydetmiş ve müthiş bir görsel arşiv yaratmıştır. Böylece hikaye boyunca kimi zaman o bölümler karşımıza gelir. Halliday’in gençlik haliyle...
Ve onu oynayan oyuncuya da büyük iş düşer. Spielberg’in gözdelerinden, Oscar’lı İngiliz oyuncu Mark Rylance de bu işi mükemmel biçimde başarır: Çoğu genç ve az tanınmış bir kadro içinde gerçek bir yıldız gibi parlayarak...
Elbette bir kerelik ustanın değişmez bestecisi John Williams’ın yerini alan Alan Silvestri’nin zengin müziği ve ünlü Janusz Kaminski’nin enfes görüntüleriyle....
Yarın: KELEBEKLER
Not: Haftanın bir diğer ilginç filmi 12 SAVAŞÇI eleştirim ortakoltuk.com sitesinde.
Rahat ve olgun bir kamerayla çekilmiş, müziğe başvurmayan bir film. Belki çok akışkanlığı olmayan, sakin ve özgün bir yapım. Ama bu özgünlüğün birçok sinefili çekeceğine inanıyorum