08 Ekim 2016

Pete ve Ejderhası ile Filmekimi’nin en iyileri

Klasik masalın Disney’e yakışır yeni yorumu


PETE VE EJDERHASI               X  X  X
(Pete and his Dragon)

Yönetmen: David  Lowery
Senaryo: D. Lowery, Toby Halbrooks
Görüntü: Bojan Bazelli
Müzik: Daniel Hart
Oyuncular: Bryce Dallas Howard, Robert Redford, Oakes Fegley, Oona Laurence, Wes Bentley, Karl Urban, İsiah Whitlock, Marcus Henderson

Walt Disney yapımı. 

  

    En çok 1977’deki uyarlamasıyla hatırlanan klasik bir masalın yeni yorumu. O filmde Mickey Rooney, Shelley Winters, Red Buttons, Jim Backus gibi bir dizi unutulmaz karakter oyuncusu vardı. Ama ilerleyen teknoloji elbette böyle klasik metinlerin ve filmlerin yeni yorumlarını kaçınılmaz kılıyor.

    Eşi ve küçük oğluyla ormanlık bir alanda arabayla dolaşan bir baba, birden önüne çıkan bir geyik yüzünden kaza yapıyor. Küçük Pete uzun zaman sonra gözlerini açtığında, kendisini kapkaranlık bir ormanda yalnız buluyor.

   Bir yandan gölgeler, öte yandan korkunç seslerle iyice ürkmüş bir halde yolunu bulmaya çalışan çocuk, birden karşısında dev bir hayalet görüyor.  Çirkin ama sempatik, gereğinde ağzından alev saçan bir masal ejderhası. 

   Pete onunla dost oluyor, birlikte doğanın içinde mutlu birkaç yıl geçiriyorlar. Sonra Pete olayların gelişimiyle yeniden insanların arasına dönüyor. Artık yeni bir ailesi vardır. Ama Elliot, yani ejderha onu unutmamıştır ve eninde sonunda buluşacaklardır.

   Film gelişen özel efektler sayesinde, başta Elliot orman yaratıklarıyla oyuncuları kusursuz biçimde biraraya getiriyor. Oyuncular  da iyi seçilmiş. Pete’de küçük Oakes Fegley, yeni annede Bryce Howard Dallas bizi yeri geldiğinde sulugöz yapmayı başarıyorlar!...Dede olarak perdeye gelen iyice yaşlanmış bir Robert Redford ise başlıbaşına bir gözyaşı nedeni olabilir!... 

   Ayrıca arka planda ilginç bir kırsal kesim Amerika’sı var. Hala kadını –erkeğiyle kovboy gibi giyinen, davranan ve olasılıkla düşünen bir toplum. Gerçi doğa ve hayvan sevgisi var. Hele Pete’in yeni ailesine bakıldığında…Ama genelde, biraz ürktüğü birşey karşısında kolaylıkla linç psikolojisine giriveren bir toplum bu….

   Zaten linç de bir Amerikan geleneğidir, malum…Ama rica ederim, günümüz Türkiye’sinde olup biten kimi olaylara bakınca, bizim de gitgide onlara benzediğimiz açık değil mi?

   Sonuç olarak türüne yenilik getirmiyorsa da sevimli bir masal. Ejderha aracılığıyla bile olsa, hayvan sevgisi yayıyor. Küçüklerinizi yollarkan siz de katılabilirsiniz! Sadece Türkçe olarak gösterildiğini de ekleyeyim.  

Filmekimi: Hangilerine gitmeli?

   Yeni Filmekimi dün başladı. Son derece parlak bir programla…Filmlerin çoğu geçen yılın Cannes’ından. Oradaydım, gördüm. Dolayısıyla size gerçekçi bir liste sunabilirim. Ama galiba iki liste sunsam daha iyi olacak!..

İşte daha klasik bir sinema sevenler için ilk listem:

1-    TONİ ERDMANN: Cannes’dan ödülsüz dönse de, Alman yapımı çok hoş ve özel bir film. Kaçırmayın.

2-    JULİETA: Sadece ‘yeni Almodovar’ demek yeterli değil mi? Az mı bekledik?

3-    AMERİCAN HONEY: Tam Amerikan tarzı tipik ve başarılı bir ‘yol filmi’, yeni bir Easy Rider. 

4-    TATLI RÜYALAR: Marco Bellocchio ustanın dönüş filmi, etkili bir aile melodramı.

5-    HİZMETÇİ- Bu da Koreli usta Park-Chan Wook’dan tarihin içinden süzülüp gelen bir aile dramı. 

6-    MEÇHUL KIZ- Belçikali Dardenne kardeşlerin yeni filmi,  müthiş bir vicdan ve sorumluluk tartışması

7-    SATICI- Iranli Aşgar Farhadi bizi ülkesinin yalnızlık içindeki tiyatro çevresine çağırıyor. 

8-    MASUMLAR- Kadın yönetmen Anne Fontaine’den savaş sonunda Polonya üzerine içburucu bir dram.

9-     BEN, DANİEL BLAKE- Ken Loach  ve geçen yılın (ikinci kez aldığı) Altın Palmiye’si desem… Yeter mi? 

10-    AŞK MEKTUPLARI- Kadın oyuncu-yönetmen Nicole Garcia’dan son derece içli bir aşk öyküsü. Mendillerinizle.

Daha  deneysel bir tad aşıyan ikinci listemse şöyle:

1-    KORKUNUN GÖLGESİ: Şimdiden türün klasikleriyle      

      kıyaslanan bir korku filmi.

2-    ÜÇ KUŞAK-THREE GENERATİONS: Ünlü dolu kadrosuyla ‘trans’ olmanın sorunlarına eğilen cesur bir film. 

3-    ÇATIŞMA- Mısır’daki askeri darbe sırasında geçen, alabildiğine insancıl ve belgesel tadında bir film.

4-    ALT TARAFI DÜNYANIN SONU-  ‘Gay’ yönetmen Xavier Dolan’ın sanki olgunluk, hatta ustalık filmi. 

5-    MA LOUTE- Bir başka eksantrik, Fransız Bruno Dumont’un son kışkırtıcılığı. Kolay değil, ama sevilebilir!  

6-    FLORENCE- Stephen Frears ustadan opera sanatını odak alan gayet eğlenceli, alaycı ve neşeli bir yapım.

7-    DİMDİK AYAKTA- Genç ve çılgın bir Fransız’dan cinselliğin önyargılarıyla oynayan yürekli bir deneme. 

8-    PATERSON- Deneysel sinemanın kıralı Jim Jarmusch’dan gerçekçi, ama yine şiir yüklü bir film. 

9-    FRANTZ- Herdaim şaşırtıcı François Ozon’dan bu kez siyah-beyaz çekilmiş bir nostalji ve aşk filmi 

10-    MEZUNİYET- Romen ustası Cristian Mungiu’dan yine dokunaklı, yürek yakıcı ve yaman bir toplum eleştirisi.  

            Ayrıca, müzikseverler için Ron Howard imzalı The Beatles- Eight Days a Week adlı belgesel kaçmaz. Cannes’da gösterilip beğenilen Albüm adlı Türk filmini de çok sevdiğimi söylemeliyim. .  

 

Yazarın Diğer Yazıları

Roma tarihine ‘Güç ve Onur’ sloganı eşliğinde yolculuk

Film, belki çok uzun (148 dakika), çok karmaşık, aşırı dramatik gözüküyor. Ama yine de görmeye değer...  

İstanbul güzellikleri önünde özel bir motorla tanışmak

Rahat ve olgun bir kamerayla çekilmiş, müziğe başvurmayan bir film. Belki çok akışkanlığı olmayan, sakin ve özgün bir yapım. Ama bu özgünlüğün birçok sinefili çekeceğine inanıyorum

Din üzerine söylenebilecek ne varsa

Rüya görmek bir anlamda kelebek görmek midir? Tek gerçek varsa, o nedir? Ve sonunda acaba din bir kontrol sisteminden başka bir şey değil midir?

"
"