18 Aralık 2015

Nadide hanımın ıslak denizaltı düşleri

Bir gerçek-üstücü duygu, yer yer kullanılan canlandırma sahneleriyle pekişiyor

 

NADİDE HAYAT      X  X  X  X

 

Yönetmen: Çağan Irmak
Senaryo:  Ali Demirel, Ç. Irmak, Emre Özdür, Volkan Sümbül
Görüntü: Barış Özbiçer
Müzik: Evanthia Reboutsika
Oyuncular: Demet Akbağ, Yetkin Dikinciler, Sevil Akı, Batuhan Begimgil, Çisem Çancı, Efecan Şenolsun, Irmak Örnek, Ümit Erlim, Burak Can, Tarık Tarcan/ TAFF Pictures

 

 

Çağan Irmak’ın yeni filmi birçok açıdan şaşırtıyor. Evet, söylendiği gibi duygusallıktan çok komedinin, hatta fantezinin ağır bastığı değişik bir film bu... 

Ama bu biryandan filmin gayet ciddi şeyler söyleme özelliğini bozmuyor. Özellikle belli bir yaşta ve konumdaki kadınlarımız açısından...

Öte yandan Irmak zaten fantezi unsurunu zaman zaman da olsa kullanmış bir yönetmen. Sadece Prensesin Uykusu’nu hatırlamak yeter. Ki o film dolayısıyla şöyle yazmıştım: “Hayatın içindeki fantastik ögeleri bulup çıkarmaya, bilinçaltımızı deşmeye ve düşlerle gerçeklerin kesişme noktalarını yakalamaya gönüllüdür Çağan Irmak”.

Bu yeni filmi hemen tümüyle tek bir kişinin, dolayısıyla tek bir oyuncunun üzerinde duruyor: Nadide hanım ve onu canlandıran Demet Akbağ. Ama, bir kez daha, tüm oyuncuların da çok iyi seçilip oynadığı ve herkesin bütüne katkıda bulunduğu bir film bu.

Nadide hanım 50’li yaşlarındadır. Ve birden eşini yitirir. Bu onu artık tüm yaşıını-başını almış dulların kaçınılmaz kaderine yolcu edecek gibidir: yetişkin kızı ve oğlu, damadı ve torunuyla ailenin koruyucu çatısı olmak... Arada bir de dikiş ya da yemek kursundan kadınlar korosuna, ‘hobby’ tarzı uğraşlara katılmak...

Ama Nadide bu kaderi kısa zamanda reddeder. Önce vaktiyle giremediği üniversiteye yazılır ve geç de olsa bir diploma edinmeye sıvanır. Sonra bunun uzantısı olarak, üniversitenin himayesindeki bir serüvene yelken açar..

Yelken açmak burada tam deyimidir, çünkü bu, ünlü ‘caretta caretta’ kaplumbağalarını izlemek için Akdeniz’e açılmış bir araştırma gemisidir. Başında kızdığında yolcularını suya atan aksi ve öfkesi burnunda bir kaptan, mürettebat olaraksa yanlışlıkla seçilmiş sınıfın en tembel ve haylaz öğrencileri vardır!...

Nadide Hayat sinemamızda artık çılgınlık  noktasına varmış popüler komedi salgını içinde son derece kişisel, en zarif ve soylu bir örnek gibi duruyor. Irmak’ın tüm filmlerinde tek hakimi olduğu senaryo, bu kez onunla birlikte tam dört kişinin elinden çıkmış. Ve bu, hikayeyi farklı yönlere çekmiş. Ama bu her telden çalan bir filme değil, daha zengin yapıda bir filme yol açmış.

Böylece, bir yandan Irmak’ın gözde temalarından olan büyük aile yine orada. Tek fark, büyük annenin bu kez odak noktası olması. Ve o çılgın sınıfta günümüz gençliğinden fırlamış sempatik kişiler ciritzçatarken, klasik kuşak çatışmaları da bol bol var.

Atmosfer olaraksa çok katmanlı bir film bu. Senaryo Nadide’nin anlık düşlerine bol yer veriyor. Böylece hemen başlardaki Tarık Tarcan’lı sözümona  TV’den yayın bölümünden başlayarak, absürd (saçma) dediğimiz şey filmin yapısına iyice yerleşiyor.

Bunun getirdiği bir gerçek-üstücü duygu, yer yer kullanılan canlandırma sahneleriyle pekişiyor. Özellikle o ‘konuşan kaplumbağalar’ ya da Nadide’nin denizin altında gevezelik ettiği balık gibi...Böylece Çağan, Prensesin Uykusu’nda kullandığı bu iki yöntemi harman etme çabasını burada yineliyor. Hem de çok uygun bir dozla...

Filmin çok büyük bölümü denizde geçiyor: kıyısında, üstünde ve altında!...Bu da bir yandan Nadide’ye olduğu gibi bize de bir ferahlık duygusu, bir tatile çıkma hissi getiriyor. Öte yandan su-altı çekimleri de gayet başarılı. Genel anlamda Barış Özbiçer’in görüntü çalışması övgüyü hak ediyor.

İki baş oyuncu kariyerlerinin zirvesine çıkıyor. Demet Akbağ için aklıma gelen baş cümle şu oldu: iyi ki var, iyi ki varsınız Demet Akbağ. Siz olmasaydınız tiyatro ve sinemamız ne çok şeyden yoksun kalırdı!...Haklısınız: bu rol sizin toplumdaki gerçek kimliğinize daha yakın... Örneğin Hükümet Kadınlar’dan...Ve o ölçüde de zordur  bu, tahmin ederim. Ama bunu çok iyi başardığınız ve bu Nadide’nin bizim de nadide sinema anılarımızdan birine dönüştüğü kesin.

Uzun süredir perdede göremediğimiz Yetkin Dikinciler ise o biraz karmaşık ve yadırgatıcı Kaptan karakterini inandırıcı ve yaşar kılmayı başarıyor. Öfkesi gibi patlayan kahkahalarıyla... Tüm gençler de görevlerini rahatlıkla yapıyorlar.

Filmin finaliniyse özellikle sevdim. Filmi çok yakışan ve bu güzel ve ‘pastanın kreması’ olan’ bir final. Yunan bestecisi Evanthia Reboutsika ise Babam ve Oğlum ve Ulak’tan yıllar sonra yine Çağan için harika bir müzik yapmış. Özellikle tango ağırlıklı...

Çağan’ın bu kez Türk popundan seçip yeniden ölümsüz kıldığı şarkıysa, unutulmaz Selda parçası O Günler. Finalde bizzat Çağan’dan (ve umarım çıkacak olan CD’sinden) dinleyebileceğiniz...

Yarın: LOLO ve MUTLU YILLAR

 

Yazarın Diğer Yazıları

Altın Palmiye’li, bol seks ve ırk kavgası içeren bir film

Filmin gayet hareketli bir kamerası var. Drew Daniels’in elinden çıkma...Sean Baker yönetimle senaryoyu gayet iyi kotarmış. Son haftaların en iyi filmi bence...

Bir ustadan ölüm ve ötanazi üzerine cesur bir film

Film görkemli bir melodram tadı içeriyor. Konuşmalar oldukça edebi; yani yer yer suni (yapay) kaçıyor. Ayrıca dünyamızın gidişi üzerine de ahkam kesiliyor. Ama belki en önemli yanı, iki kadının o inanılması zor ilişkisi

Görkemli bir hayal kırıklığı

Başlarda oldukça ilginç gözüken bu film, sonunda insanı neredeyse boğar!.. Ve sanki zaman zaman yönetmen finalde kullanılan ‘ucube’ lafını üzerine giyer. Kanlı-bıçaklı, her türe el uzatmış, ama en büyük özelliği zırvalık olan bir film...

"
"