03 Temmuz 2015

Los Angeles'ta dönen dolaplar

'Sayısız yarı çıplak kızın boy gösterdiği çılgın partiler, havuz başındaki film gösterileri, yıldız kaprisleri, magazin medyası küstahlığı, cahil yatırımcı şikayetleri...'

ENTOURAGE  X  X  X  1/2

Yönetmen: Doug Ellin
Senaryo: Doug Ellin
Görüntü: Steven Fierberg
Oyuncular: Adrian Grenier, Kevin Dillon, Kevin Connolly, Jeremy Piven, Jerry Ferrara, Emmanuelle Chriqui, Debi Mazar, Perrey Reeves, Rex Lee, Haley Joel Osment, Billy Bob Thornton, Constance Zimmer, Rhys Coiro/ Warner Bros filmi.

 

 

Entourage adlı popüler TV dizisini hiç izlemedim. 2004-2011 arasında yayınlanan diziden uyarlanan bu film için de, yabancı kaynaklarda son derece farklı şeyler okudum: bayılmakla nefret arasında gidip gelen...Böylece filme hiç önyargısız, son derece bakir bir ruhla gittim.

Ve de beğendim. Özellikle batılıların ‘mood’ dediği ‘havaya girme’ olayını becerebilirseniz ve biraz mesafeli, incelikli, ama kaliteli komedi severseniz, siz de çok eğlenebilirsiniz sanıyorum.

Film, dizinin bittiği yerden başlıyor. Bizim gördüğümüz, gayet yakışıklı ve ‘cool’ genç aktör Vincent Chase’in mesleğini yönetmen olarak sürdürmek istemesi. Hem de Hyde adını taşıyan ve aslında klasik Robert Louis Stevenson romanı Mr. Jekyll ve Mr. Hyde- İki Ruhlu Adam’ın bir uyarlaması olan iddialı bir projeyle...

Bu iş için eski menejeri, şimdi bir şirketin başında olan dostu Ari Gold’u ikna eden Vincent, ayrılmaz ekibini de işe katıyor: ağabeyi işsiz-güçsüz Drama, pizzacılıktan gelen Eric, herdaim güleç yüzlü Turtle (‘kaplumbağa!’). 

Ama aradan aylar geçmiş, film bütçesini çoktan aştığı halde bitmemiştir. Asıl yatırımcı olan Texas ağaları, yeni sermaye taleplerine karşın filmi görmek isterler. Görkemli bir ön gösterim düzenlenir, ama film ortaya çıkmaz!...Bundan sonrası, filmin tamamlanıp seyirci önüne çıkma serüvenidir.

Film sinemanın geçmişinde kendi kendisine eğilmesi çabalarının sanırım hatırlanacak örneklerinden biri olacak. Bu eğilişi daha çok drama olarak yapan hayli film oldu: Sunset Bulvarı’ndandan Çıplak Ruhlar- The Bad and the Beautiful’a, Bir Yıldız Doğuyor’dan Sullivan’ın Yolculukları’na, Singin’ in he Rain- Yağmur Altında’dan The Wild Party’ye, The Day of the Locust- Çekirgelerin Günü’nden Harlow’a, Myra Breckinridge’den Küçük Bebeğe Ne Oldu’ya, Barton Fink’ten The Player- Oyuncu’ya ...

 

Entourage elbette daha modern çağların filmi. Öncelikle diziyi popüler kılan temel bir öge, o uçuk kankalar grubunun fiziklerinden esprilerine çok iyi çizilmiş olması, oyuncuların hemen tümünü korumuş olan bu filmde de var.

Ayrıca sinemanın o değişmez ilişkileri. Sermaye, şirketler ve diktatör patronları, vitrini oluşturan yıldızlar ve hepsini bir potada kaynaştırmaya çalışan yaratıcı zihinler: yazar ve yönetmen... Ve de aralarındaki o bitmeyen çelişki, giderek çatışma....

Film tüm bunları modern bir hamurla yoğrulmuş olarak şık, gösterişli, cilalı, ama kof olmayan bir yapı içinde sunuyor. Sayısız yarı çıplak kızın boy gösterdiği çılgın partiler, havuz başındaki film gösterileri, yıldız kaprisleri, magazin medyası küstahlığı, cahil yatırımcı şikayetleri.

Ve finalde, tüm yapay cilasıyla bir Altın Küre ödülü gecesi: Kırmızı Halı’dan geçen birçok ünlünün de katkısıyla... Zaten filmi kateden ünlü sayısı da hayli çok: sadece birer dakika gözükseler de...Aralarında Liam Neeson, Jessica Alba, David Arquette, Mike Tyson, Jon Favreau, Mark Wahlberg, Kelsey Grammer, Armie Hammer, Martin Landau gibi birçok ad var.

Ama ön plandakiler de parlak. Mr. Selfridge dizisinin baş oyuncusu Jeremy Piven, yapımcı Ari Gold’da döktürüyor. Ağabey Drama’da Kevin Dillon, kankalarda Kevin Connolly ve Jerry Ferrara var. Ayrıca Billy Bob Thornton, Texas’lı yatırımcıda iyi iş çıkarıyor. Onun şımarık oğlu Travis’deyse birzamanların çocuk yıldızı, özellikle Altıncı His’le tanınan Haley Joel Osment’i, hem de çok iyi bir karakter rolünde bulmak tam bir sürpriz. 

Sonuç olarak, diziyi bilseniz de bilmeseniz de keyifle izlenebilecek hoş bir güldürü.

.

Prenses kardeşlerin kaçamak gecesi

 

KAÇAK PRENSES (A Royal Night Out) X X X

Yönetmen: Julian Jarrold
Senaryo: Trevor de Silva, Kevin Hood
Görüntü: Christophe Beaucarne
Müzik: Paul Englishby
Oyuncular: Sarah Gadon, Bel Powley, Jack Reynor, Rupert Everett, Emily Watson, Roger Allam, Jack Laskey, Ruth Sheen/ İngiliz filmi.

 

 

 

Yıl 1945. Savaş bitmiş, müttefiklerin zaferi kesin. Ve heryerde, bu arada Almanlara karşı her alanda (karada. denizde., havada) büyük savaşım vermiş İngiltere’de de V Day- Zafer Günü eğlenceleri yapılıyor. Ve herkes sokaklarda alabildiğine eğleniyor.

Birkaçı dışında...Bunların arasında İngiliz kıraliyet ailesi de var. Nasıl sokağa çıksınlar ki...Filmde de söylendiği gibi, o aile mensupları dışarı çıkamaz: ne bir çay içmek için, ne ‘vitrin bakmak’ için, ne de insanların arasına karışmak için.....Onlar monarşinin zirvesindekilerdir ve eğlenmeleri, ancak kapalı kapılar ardında mümkündür.

Ama iki prenses buna karşı çıkıyor. Elizabeth ve de Margaret. Aralarındaki yaş farkına karşın, ikisi de gencecik kızlar. Ve felekten bir gece çalmak onların da hakkı.. Hayatını o unutulmaz The King’s Speech- Zoraki Kral filminde izlediğimiz Kıral George ve kıraliçe Elizabeth, önce buna izin vermiyorlar. Ama özellikle Margaret’in israrıyla izin çıkıyor. Peşlerine izbandut gibi iki genç asker takılarak...

Ama işler planlandığı gibi gitmiyor. Bir Laurel-Hardy gibi çizilmiş iki görevli, kısa zamanda kızları kaybedip kendi eğlencelerine dalıyor: özellikle de yatak faslına...Belli bir sorumluluk duygusu taşıyan, tahtın adayı Elizabeth çok hoşlandığı, ama elbette kimliğini açıklamadığı bir pilotla kulüpleri arşınlasa da, hep uçarı Margaret’in izini sürüyor. Ve bu arada iki kardeş sokağı tanıyor, çılgınca danslar yapıp içki tüketiyor ve hatta aşık oluyorlar...

İngiliz toplumunun değişmez kurumu kıraliyete odaklanmış bu güldürü pek yükseklerde uçuyor denemez...Ailenin çok daha iyi ve gerçek biçimde tanıtıldığı birçok film vardı: yakın zamanda Kıraliçe, Genç Victoria ya da Zoraki Kıral gibi..Buradaysa maksat hemen sadece güldürmek olmuş. Ve komediyle fantezi ögeleri, aşırı biçimde ön plana çıkmış,.

Yine de gayet sempatik bir film bu...İngiliz toplumunun neredeyse bin yıldır ayrılmaz parçası olan mutlakiyet ve onun temsilcisi aileyle ilişkisi geniş biçimde sunuluyor. Kral ve ailesini hem seviyor, hem nefret ediyorlar. Hem büyük ilgi gösteriyor, hem alay ediyorlar. Bu sınıf toplumunda, aristokrasi hala dimdik ayakta ve toplumun temel direklerinden biri. Demokrasinin getirdiği tüm eleştiri, alay, yadsıma kanallarıyla birlikte...

Oyuncular hiç fena değil. Her nekadar Rupert Everett kıral George’da Oscar’lı Colin Firth’ü aratsa ve de hatırladığımız prenses Margaret, Bel Powley kadar komik suratlı olmasa da...

Ayrıca dönemi, zaferi ve onun getirdiği sevinci veren kalabalık sahnelerin de büyük ustalıkla çekildiğini eklemeliyim.

 

Yarın: Öldürmenin Üç Yolu ve İntikam

Yazarın Diğer Yazıları

Son günlerdeki siyaset ve ülke sorunları üzerine birkaç düşünce

Bir ortak vicdan yaratmaya bir küçük katkısı olabilir umuduyla...

Ringlerde görülegelmiş en zalim maçların öyküsü

Asıl soyadları Adkisson olan bu garip ailenin öyküsü usta biçimde anlatılmış. Oynak bir kamera, ABD'nin Texas'taki Spectatorium gibi gerçek büyük salonlarında çekilmiş sahneleri etkileyici biçimde verir

İmamoğlu gelirse…

Belki İstanbul'u da kurtarma şansı doğar...