ZİYARETÇİLER: GECE AVI X X X 1/2
(The Strangers: Prey at Night)
Yönetmen: Johannes Roberts Senaryo: Bryan Bertino, Ben Ketai Görüntü: Ryan Samul Müzik: Adrian Johnston Oyuncular: Christina Hendricks, Bailee Madison, Martin Henderson, Lewis Pullman, Emma Bellomy, Damian Maffei, Lea Enslin
Amerikan filmi
Çok yeni bir film. Öyle ki basın gösteriminden hemen önce IMDB’de baktığımda, bırakınız eleştirileri, uzunluğu bile henüz yazılmamıştı. (Şimdi var: 85 dakika imiş!).
Ama beni öylesine çarptı ki... Adına korku filmi denen ve bilindiği gibi son derece suyu çıkmış, sömürülmüş bir alanda yepyeni ve güçlü bir dehşet duygusunu perdeden salona yayabilen bir film...Meraklıları daha ne ister?
Üstelik hemen başında ‘gerçek olaylardan alınmıştır’ yazısı var. Bu da filmi daha korkunç kılıyor. Zaten abartıları olmayan, inandırıcı bir olay örgüsü, bunu bilince daha da ürkünçlük kazanıyor.
Aslında hikâye o kadar da özgün değil. Çünkü 2008 yılının The Strangers- Ziyaretçiler filmi de benzer bir öykü anlatıyordu. Ve o film de bunun yazarı olan Bryan Bertino tarafından yazılıp yönetilmişti.
Biri kız iki yetişkin çocuklarıyla birlikte dört kişilik tipik bir Amerikan ailesi, asi genç kızlarını yatılı okula gönderme çabasından yorulunca (çünkü kız istemiyor ve tüm isyanını sürdürüyor), bir yakınlarının ıssız bir yörede bulunan kamp alanındaki evlerinde kalmak için arabayla yola çıkıyorlar.
Gece yarısı, hemen hepsi boş prefabrik evlere ulaştıklarında, önce kimseyi bulamıyorlar. Sonra da akrabaları olan çiftin cesetleriyle karşılaşıyorlar. Ki biz bu çifte cinayeti filmin hemen başında görmüşüzdür.
Böylece o dehşet gecesi başlıyor. Etrafta dolanan maskeli üç katil aileyi tam bir kuşatmaya alıyor. Aile bireyleri, aralarında var olan ve yolculuk boyunca ortaya çıkan tüm sürtüşmeleri aşarak güç birliği yapmayı ve hayatta kalmayı deniyorlar.
Ama bu kolay olmayacaktır. Çünkü birinin kız olduğu sonradan ortaya çıkan bu genç katiller gerçekten kana susamışlardır. Ve kimin ölüp kimin kalacağı belli değildir.
Aslında film ‘tehdit altındaki kutsal aile’ gibi hayli aşınmış bir temaya dayanıyor. Bu açıdan pek yeni bir şey bulamadıklarını düşünenler olacaktır. Ama ayrıntılar öylesine ilginç ve çarpıcı ki...
Öncelikle o dört kişilik aile çok iyi tasvir edilmiş. Tanışmamız kısacık sürse de, hepsiyle eski deyimiyle ‘ülfet peyda ediyor’, yani onlarla yakınlaşıyoruz.
Öte yandan filmin görselliği başarılı. O terkedilmiş gözüken kamp yeri, onu çevreleyen doğa, yakındaki otoyol –ki dramın önemli bir bölümüne dekor oluşturuyor...
Ama en ilginci katiller. O kız dışında yüzlerini hiç göremediğimiz, son yılların kimi benzer filmlerinde (ya da The Mentalist adlı popüler TV dizisinde) olduğu gibi, yüzlerini bir karikatür-maskeyle örtmüş, kötülüğün yeryüzüne inmiş görkemli temsilcileri...
Ve en büyük sürpriz ya da yenilik, cinayetlerin ya da öldürme eyleminin motivasyonu. Burada elbette finale değgin bir şeyler söyleyecek değilim –inatla bunu yapagelen kimi eleştirmenlerin tersine...
Ama sadece şunu söyleyeyim: kadın katilin o kısacık cümlesine mim koyun: “Neden olmasın?”...
Film görüntü çalışması ve müziğiyle de düzeyli. Fonda kullanılan iki şarkıya da dikkat: Tiffany’den I Think We're Alone Now ve Bonnie Tyler’dan Total Eclipse of The Heart.
Sonuç olarak, korku-gerilim türünün düşkünleri için kaçmaz!..
Özgür Özel, Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu; hepsi bence eşit düzeyde önemli, yürekli, sorumluluk ve bilinç sahibi siyasetçilerimiz... Ama bir kenara atar gibi olduğumuz Kılıçdaroğlu, bu çıkışla aralarındaki onurlu yerini almış bulunuyor. Onu artık hiç unutmayacağız