ÜÇ NESİL / (Three Generations) X X X
Yönetmen: Gaby Dellal
Senaryo: Nikole Beckwith, G. Dellal
Görüntü: David Johnson
Müzik: Michaol Brook, West Dylan Thordson
Oyuncular: Elle Fanning, Susan Sarandon, Naomi Watts, Linda Emond, Andrew Polk, Marcos A. Gonzalez / Amerikan filmi
|
Güncelliğin oyununa bakınız!...Dünya ‘gay bayramı’ (ya da LGBT Onur Günü) birçok ülkede en özgür, hatta görkemli biçimde kutlanır, örneğin Madrid’de bir milyonluk bir katılım sağlarken, bizde inatla, tahammülsüzlük ve zulümle bastırılıyor. Ve insanlar yerlerde sürüklenip haşat ediliyor.
Oysa Almanya’da Angela Merkel gibi Doğu Alman kırsal kesim kökenli tutucu bir siyasetçinin karşı çıkmasına rağmen, gay’lere evlilik hakkı veren yasa geçiyor.
Ve tam o sırada bu film çıkageliyor. Yani New York’ta, gökdelenlerin gölgesindeki eski binada (tıpkı Friends dizisi dekoru!) yaşayan bir ailenin 16 yaşındaki kızı Ramona, artık genlerine boyun eğerek cinsiyet değiştirmeye ve erkek olmaya karar veriyor. Ray adını almayı da seçerek...
Aile de buna çok ters düşmüyor doğrusu... Büyükanne bir lezbiyendir, ama nasılsa evlenip bir çocuk yapmış, sonrasındaysa boşanıp bir kadınla yaşamaya başlamıştır.
Kızı Maggie de Ramona’yı doğurduktan sonra boşanmış ve kızını babasız büyütmüştür, Ama operasyon için babanın da onayı gerekir.
Ve Maggie yıllardır görmediği adamı görmeye gider. Bu arada onun gölgede kalmış, ama hikâyede önemli rolü bulunan yakışıklı kardeşi de ortaya çıkar.
Bu büyük aile içinde olup bitenler, doğrusu hayli özgün, ilginç, eğlenceli. Yer yer de dramatik. ABD gibi bir ülkede bile bu işler kolay yürümüyor. Yasalar var, gelenekler var, önyargılar var. Ve o gencecik kızın işi hiç de kolay değil.
Nefis bir kadro tam bir oyunculuk gösterisi sunuyor. Susan Sarandon niçin kaç zamandır perdeye gelmiyordu? Naomi Watts hala güzel olmasının yanısıra, bu denli iyi oyuncu muydu? Elle Fanning böylesine zor bir rolün altından nasıl ustalıkla sıyrılıyor...
Belki aşırı cinsellik yüklenmiş diyaloglar ve hep ‘şoke etme’ çabası filmi biraz yüzeysel kılıyor denebilir.
Buna rağmen temelde cesur, yenilikçi ve polemikçi bir film. Görülmesinde fayda var.
Gecekonduda Bach ve Çaykovski öğretmek...
KEMAN ÖĞRETMENİ / (The Violin Teacher/ Tudo Que Aprendemos Juntos) X X ½
Yönetmen: Sergio Machado
Senaryo: Maria Adelaide Amaral, Marcelo Gomes, S. Machado
Görüntü: Marcelo Durst
Oyuncular: Lazaro Ramos, Kaique de Jesus, Elzio Viera/ Brezilya filmi
|
Brezilya’dan gelen bu film, biraz ütopik öyküsüne ve kimi klişelere yaslanmasına karşın, insanın yüreğini ısıtan ve iyimserlik aşılayan bir yapım olarak dikkat çekiyor.
Yönetmen Machado bize ülkesindeki gerçek bir olaydan esinlenmiş bir öykü sunuyor. Tek amacı ülkenin saygın Sao Paulo Orkestrası'na girmek olan müzisyen Laerte, sınav konseri sırasında geçirdiği kişisel bunalım nedeniyle bu şansı elinden kaçırıyor.
Ve uzaktaki ailesine yalan söylemek pahasına, önerilen bir işi kabul ediyor: büyük kentin ‘favela’ denen gecekondu semtlerinden birinde, yoksul çocuklarının gittiği bir kurstaki gençlere müzik eğitimi vermek.
Laerte önce karşısında çoğu yeteneksiz ve ilgisiz, üstelik hepsi sınıfsal çatışmalarla bunalmış asi ve öfkeli gençler buluyor. Kızların da erkeklerden farksız olduğu......
İçlerinden biri aslında yeteneklidir: Müziği bir tür sokak gerçeklerinden kaçma ve kendini kabul ettirme alanı olarak gören Samuel. Ama o da içinde bulunduğu ortamda yitip gidecektir. Ve Laerte son aşamada, kendi kariyeriyle talihsiz gençlerin akıbeti arasında sıkışıp kalacaktır.
Ama, filmin özgün adının dediği gibi “hep birlikte öğrenmek” gibisi de yoktur!...
Film son dönemin kimi benzer konulu ve müzik merkezli filmlerini hatırlatıyor: özellikle de Le Maitre de Musique- Müzik Öğretmeni (Gerard Corbiau- Fransa, 1988)), Les Choristes- Koro (Christophe Baratier- Fransa, 2005), Le Concert- Paris’te Son Konser (Radu Miheileanu, Romanya-Fransa, 2009), The Music Teacher- Müzik Öğretmeni (Ron Oliver- Kanada, 2012)...
Andığımız tüm o güzel filmlerin arasında kendisine onurlu bir yer edinmeye aday bu yapım...Brezilya gibi çok uzak bir ülkeden ve kültürden gelmesi bizi (oyuncululuktan toplumsal tablolara) biraz yadırgatyorsa da, bu sonuçta etkilenmemize engel olmuyor.
O güzel konser bölümleriyle birlikte... Ne de olsa Brahms ya da Çaykovski’nin o yoksul Latin türü yaşamla buluşmaları ilginç!...
Özellikle müziğe hayatında ayrı bir yer vermişler için...
YARIN: ÖRÜMCEK ADAM- EVE DÖNÜŞ