11 Ağustos 2018

Kadınların başı katillerle dertte!..

Bir tür ‘suç komedisi’ denebilecek filmin artıları ve de eksikleri var

 

            BENİ SATAN CASUS     X  X  ½
            (The Spy who Damped Me)

Yönetmen: Susanna Fogel
Senaryo: S. Fogel, David Iserson
Görüntü: Barry Peterson
Müzik: Tyler Bates
Oyuncular: Mila Kunis, Kate McKinnon, Justin Theroux, Sam Heughan, Hasan Minhaj, Gillian Anderson, İvanna Sakhno, Kev Adams, Jane Curtin, Paul Reiser

Lionsgate-Imagine Entertainment yapımı

 

 

Los Angeleslı Audrey ve Morgan son derece yakın iki kadın arkadaştırlar: karakterlerinin radikal biçimde farklı olmasına karşın...Audrey bir büyük mağazanın kasasını yönetir. Morgan ise işsiz bir oyuncudur ve bu ona oyunculuğunu gerçek hayatta da göstermesi için beklenmedik fırsatlar getirir!..

 Audrey günün birinde Drew adlı olgun, yakışıklı ve gizemli bir adamla tanışır. Ama bu tanışma Drew’in son derece şüpheli işlere bulaştığının anlaşılmasıyla sarsılır. Drew ortadan kaybolur, iki kadınsa peşlerine düşen bir avuç ajan, casus, hatta apaçık katille birlikte bitmeyen bir maceraya atılırlar.

Çok özetle bir tür ‘suç komedisi’ denebilecek filmin artıları ve de eksikleri var. Öncelikle kadın yazar-yönetmen-yapımcı Susanna Fogel’in (bu ilk önemli sinema filmi) hayli becerikli olduğu söylenebilir. Oldukça karışık entrikayı kağıt üzerinde değilse de en azından görsel olarak gayet iyi kotarıyor.

Ve çılgın bir kaçıp kovalamaca serüvenini Paris’ten Berlin’e, Viyana’dan Amsterdam’a veya Prag’a onca büyük kent dekoruna çok iyi yerleştiriyor. Aksiyon duygusunu hiç yitirmeden...Hatta onca öldürme sahnesini düşünürsek, temelde komedi sayılabilecek bir filmde şiddete aşırı yer vererek... 

Böylece film James Bond serisinden The Avengers serisine, Paul Feig imzalı The Spy- Ajan’dan (Melissa McCarthy’li komedi) en son Gary Ross imzalı Ocean’s 8’e birçok filmi akla getiriyor.

Aslında temel kusuru belki aşırı uzun olması. Ayrıca kadınların kaçırıp emin ellere teslim etmeleri gereken ‘şey’ tam bir bulmaca...Bu sanki Hitchcock’un o ünlü McGuffin’i. Yani ne olduğu belli olmasa da önemi bile olmayan, sadece entrikanın ilerlemesi için konmuş bir trük, bir oyun...  

Ama kimi sahneleri gerçekten çok başarılı. Örneğin Audrey’in gizemli bir yakışıklıya kapılarak dükkandan kaçırılması.  Ya da Morgan’ın Berlin’de bir sirkte yapmak zorunda kaldığı görkemli şov...Parmak ısırtan sahneler.

Karakterler çok iyi çizilmiş olmasa da oyuncular bu gediği bir ölçüde kapatıyor. Mila Kunis, her zamanki gibi ikna edici. Pek tanımadığımız Kate McKinnon, Morgan’da döktürüyor. Hatta biraz fazla...Ama onu tanımaya değer. 

Justin Theroux biraz yaşlanmış duruyor. Gillian Anderson The X Files- Gizli Dosyalar adlı sinema ve TV fenomeninden beri bilinen garip cazibesini bu kez Morgan’ı tavlamak için kullanıyor! (ama bu sıradışı ilişki pek işlenmeden kalmış).

Sam Heughan yeni ve gerçek bir yakışıklı. Bir yerde dendiği gibi, gelecek James Bond olabilir!...Yükselen oyuncu Hasan Minjah, habire Harvardlı olduğunu söyleyerek üniversitenin reklamına soyunan (! ) MVP ajanında çok iyi. Yeni yüz İvanna Sakhno o çocuk yüzlü katilde hayli çarpıcı. Eski yüzlerden Jane Curtin, Paul Reiser ikilisi ise yaşlı ana-babada deneyimlerini konuşturuyor.

Çok-çok şey beklememek kaydıyla izlenebilir. Özellikle kadınlar tarafından...

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Roma tarihine ‘Güç ve Onur’ sloganı eşliğinde yolculuk

Film, belki çok uzun (148 dakika), çok karmaşık, aşırı dramatik gözüküyor. Ama yine de görmeye değer...  

İstanbul güzellikleri önünde özel bir motorla tanışmak

Rahat ve olgun bir kamerayla çekilmiş, müziğe başvurmayan bir film. Belki çok akışkanlığı olmayan, sakin ve özgün bir yapım. Ama bu özgünlüğün birçok sinefili çekeceğine inanıyorum

Din üzerine söylenebilecek ne varsa

Rüya görmek bir anlamda kelebek görmek midir? Tek gerçek varsa, o nedir? Ve sonunda acaba din bir kontrol sisteminden başka bir şey değil midir?

"
"