Avare filmini hatırlayan kuşaktan mısınız? 1951 yılının bu Hint filmi, Bollywood denen Hint sinemasının zirveye çıktığı ve filmlerini dünyaya yolladığı bir dönemde bize de gelmiş, aylarca oynamış ve inanılmaz bir ilgi görmüştü.
O dönemde ‘Bollywood kıralı’ Raj Kapoor’du: yazar, yönetmen, yapımcı, star oyuncu...O filmi de yüklenmiş, yanına aldığı güzel Nargis’le gönülleri fethetmiş, bizlere o eşsiz kültürü şarkıları, dansları ve tüm ‘oryantal’ cazibesiyle sunmuştu. “Awara mu- Avareyim” şarkısı ise birkaç kuşağın dilinden düşmemişti.
İşte o mucize 60 küsur yıl sonra yineleniyor. Bu kez o sinemanın yeni kıralı Aamir Khan (acaba bize uydurup Amir Han mı desek?) bu son derece ilgi görüp dünyayı dolaşan filmiyle bize dek geliyor.
Hint filmlerinin bir özelliği uzun olmaları. Avare 160 dakika idi. Bu film de 150...Anlaşılan Hintliler bir kez sinemaya girdiler mi, uzun süre kalmak istiyorlar!.
Bu uzun film aslında beklenmedik bir öykü anlatıyor. Bizzat Aaamir Khan’ın canlandırdığı Mahavir Sing, hayatını adadığı güreşten uzaklaşmak zorunda kalmış, tek amacı erkek çocuk sahibi olup onu/ onları güreşçi olarak yetiştirmek olan bir adamdır.
Ama kader ona sadece kız evlat verir: üst üste dört tane!...O da, erken yaşta ortaya çıkan dövüşçü/ kavgacı karakterlerine güvenerek, en büyük ikisini güreşçi yapmayı dener.
Ama Hindistan o bildiğimiz ülkedir: Kalabalık, yoksul, kadınların ezildiği, kızların çocuk yaşta evlendirildiği bir maço toplum. Mahavir’in işi hiç kolay olmayacaktır.
Ama başarır. Filmin esinlendiği gerçek öyküdeki gibi kızlarını önce olabildiğince ‘erkekleştirerek’, erkek çocuklarla birlikte yarıştırır: Sayısız tabuyu yıkmak, gelenekleri altüst etmek suretiyle...
Sonra onları ülke çapında ringe çıkarır. Daha sonra da, uluslararası arenalarda kadınlar-arası güreşe sokar: 1930’dan beri yapılan ve son derece saygın İngiliz Milletler Topluluğu (Commonwealth Games) denen spor yarışmalarına..
Ve böylece, önce en büyüğü Geeta, 2010’de orada Altın Madalya alır: Hindistan’a güreşte tarih boyunca gelen ilk ödül. Dört yıl sonra sıra kardeşi Babita’da olacaktır.
Bu ilginç film öncelikle sinemanın pek eğilmediği güreş sporuna kapsamlı yaklaşımıyla dikkat çekiyor. Gerçekten de, The Wrestler, Foxcatcher... Bizden Pehlivan... Başka var mı ?
Nitekim filmin kabaca son yarısı ringlerde geçiyor ve maçları veriyor. Neredeyse bir belgesel düzeyi yaratarak... Sevdiğim bir spor değil, ama ilgiyle izledim!...
Daha genel biçimde film, tanıyıp sevdiğim bu ülkeden geniş bir toplum panoraması yansıtıyor. Özellikle pederşahi bir eğitime, aile ilişkilerine ve kadının içler acısı denebilecek konumuna eğilerek...
Gerçi yer yer bu sinemanın gözdesi olan melodrama kaymaktan kurtulamıyor film. Hele finale doğru...Ama bunu dengelemek için o yine gözde Hint ögesine de başvuruyor: şarkılı/ danslı sahneler. Bunların açıkça müzikal değil, müzik/ dans destekli dramatik sahneler olması filmin lehine olmuş.
Ayrıca o düğün bölümü, sinema bölümü gibi sahneler de bir ‘Bollywood büyüsü’nü aşarak evrenselleşiyor.
Oyunculuk elbette parlak değil: tam Hint usulü. Ve biz de Batı standartlarıyla bakmaya alıştığımız için!...Ama Aamir Khan üzerine birkaç şey söylemeliyim.
Bugün 52 yaşında olan (1965 doğumlu) ve kariyerine çocuk oyuncu olarak başlayan Khan, bu sinemanın bir büyük adı, yeni Raj Kapoor’u. Bu filmde uzun bir yaşamı canlandırıyor. Ve yaşlandıkça hayli kilo alıyor.
Ama o önce yaşlılık günlerini çekmek istemiş: filmde daha uzun sürüyorlar. Ve tam 28 kilo almış. Onlar bitince, 20 haftada 25 kilo vermiş. Ve de gençlik günlerini çekmiş. Şu meslek tutkusuna bakar mısınız?
Filmin gayet hareketli bir kamerası var. Drew Daniels’in elinden çıkma...Sean Baker yönetimle senaryoyu gayet iyi kotarmış. Son haftaların en iyi filmi bence...
Film görkemli bir melodram tadı içeriyor. Konuşmalar oldukça edebi; yani yer yer suni (yapay) kaçıyor. Ayrıca dünyamızın gidişi üzerine de ahkam kesiliyor. Ama belki en önemli yanı, iki kadının o inanılması zor ilişkisi
Başlarda oldukça ilginç gözüken bu film, sonunda insanı neredeyse boğar!.. Ve sanki zaman zaman yönetmen finalde kullanılan ‘ucube’ lafını üzerine giyer. Kanlı-bıçaklı, her türe el uzatmış, ama en büyük özelliği zırvalık olan bir film...