BOYNUZLAR (Horns) X X X X
Yönetmen: Alexandre Aja
Senaryo: Keith Bunin
Görüntü: Frederic Elmes
Müzik: Robin Coudert
Oyuncular: Daniel Radcliffe, Max Minghella, Joe Anderson, Juno Temple, James Remar, Kelli Garner, Kathleen Quinlan, Heather Graham, David Morse/ Amerikan filmi.
|
Oldukça şaşırtıcı bir film, yine o “ya sevilir, ya nefret edilir’ filmler familyasından... Ben kendi adıma çok sevdiğimi söyleyebilirim.
Joe Hill adlı yazarın romanından uyarlanmış film, Amerikan taşrasında geçiyor. İgnatius Perrish adlı bir genç adam, sevgilisi Merrin Williams’la geçirdiği bir aşk gecesinden sonra, kendisini onu öldürmüş olmaktan zanlı buluyor. Somut kanıtlar hemen hemen yok, üstelik DNA vb. bilgilerin konduğu laboratuar da gizemli bir yangında yanıyor ve tüm kanıtlar yok oluyor.
Buna karşın, tüm kasaba İg diye anılan gencin katil olduğundan emin gözüküyor. Ailesi bile… Ağabeyi Terry olaya ilgisiz davranırken, ona güvenen ve savunan tek kişi okul çağından beri hiç ayrılmayan gruptan arkadaşı avukat Lee oluyor.
Ama işler giderek tuhaflaşıyor, çünkü bu gerilimli süreç içinde birden İg’in kafasında iki boynuz çıkmaya başlıyor. Ve çok çabuk büyüyor!...
Böylece bu kara film malzemesi, fantastik bir sosa bulanıyor. Üstelik tüm kahramanlar, kendilerini ‘boynuzlu İg’in önünde bulunca, içlerindeki tüm kötülükler uyanıyor, sanki şeytan ortaya çıkıyor. Ve ağızlarından günah itirafları dökülmeye başlıyor.
Öte yandan, bu gerçek ve de ürkünç bir tutku öyküsü. Ayrıca birçok sahnede karşımıza en grosteskten en incelmişe uzanan ve sonunda absürd’e ulaşan komik sahneler geliyor. Örneğin ‘boynuz ameliyatına’ hazırlanan doktor, birden hemşiresiyle ateşli bir sekse girişiyor!..Böylece film, tüm bu türleri harman eden özgün bir kıvama erişiyor. .
Görüldüğü gibi, son derece garip bir filmle karşıkarşıyayız. Bana en çok David Lynch filmlerini hatırlattı, özellikle de Blue Velvet ve Wild at Heart. O filmlerdeki gibi, taşra türlü-çeşitli tuhaflıkların merkezi oluyor. Öyle bir taşra ki ki, hem şiddet içeriyor, hem yoğun cinsellik...Hem homofobi var, hem de (polisin bile içine yerleşen) eşcinsel eylemler...
Ve bu hengame içinde, film kendi yolunu çiziyor. İki ayrı zamanda, geriye dönüşlerle verilen o gençlik grubunun öyküsü, bir ölçüde filmin belkemiğini oluşturuyor. Sonrası ise yıllar sonra gelen bir hesaplaşma, iyilikle kötülüğün bitmeyen mücadelesi.
Bu mücadele, özellikle gerçek-üstücü bir fantastiğe ulaşan finalde doruğa çıkıyor. Ve seyirciyi biraz şaşırtıyor: bu kadarı da olur mu diyerek… Ama eğer o ana dek filme katıldıysanız, bunu da kabul etmek zorundasınız!...
Daniel Radcliffe’in Harry Potter’lıktan kurtulmak için giriştiği çabaların ve rol aldığı aykırı filmlerin sonuncusu ve belki en önemlisi olan yapımdaki oyunu inandırıcı. Yepyeni oyuncular Max Minghella ve Joe Anderson, artık iyice ısındığımız Juno Temple ve eskilerden Kathleen Quinlan, David Morse gibi yüzler de hikâyeyle çakışan olgun karakterler çiziyor. Görülmeye değer bir tuhaflıklar toplamı!...
Yarın: HAYATIMIN ŞARKISI ve TERS YÜZ.