24 Ağustos 2018

Eski sosyalistler nasıl dindarlığa ve tüketime soyundu...

Polonya’nın her zaman ilginç bir sineması ve kimileri dahi katına yükselen yönetmenleri olmuştur ve de vardır

YÜZ     X  X  X  X (Mug/ Twarz)

Yönetmen: Malgorzata Szumowska
Senaryo:Michal Englert, M. Szumowska
Görüntü: Michal Englert
Müzik: Adam Walicki
Oyuncular: Mateusz Kosciukiewicz, ​Agnieszka Podsiadlik, Malgorzata Gorol, Robert Talarczyk, Anna Tomaszewska

Polonya filmi

Polonya’nın her zaman ilginç bir sineması ve kimileri dahi  katına yükselen yönetmenleri olmuştur ve de vardır. Wajda’ların, Polanski’lerin ülkesinden gelen son iyi sinemacılardan biri de kuşku yok ki kadın yönetmen Malgorzata Szumowska’dır.

Sanatçının Berlin’de yönetmen ödülü alan filmi,  2010’ların Polonyası’na acımasız, alaycı, adeta asit içeren bir bakış atıyor. Baştaki hayli uzun ilk sekans, gerçekten sinema tarihlerine geçmeye layık: kent dışındaki bir alış-veriş merkezi büyük bir indirim yapıyor: müşterilerin kapıda soyunup sadece çamaşırla kalmaları şartıyla!....
Sonrasında ana kahramanımız olan Jacek’i tanıyoruz.  Kalabalık bir ailenin genç oğlu. Upuzun saçları, hippi halleri, rock merakı ve ne yapıp edip Londra’ya göç etme tutkusuyla...

Ama hayat herzaman çok şey vaad etmez, ettiklerini de vermez. Bir kıza tutulup evlilik teklifi yapacak kadar bağlanan Jacek, taşrada ülkenin, hatta dünyanın en büyük  Hazret-i İsa heykeli inşaatından düşerek ciddi biçimde yaralanıyor. Ve suratına yeni bir yüz naklediliyor: ülkedeki bu tür ilk ameliyat!....

Sonuç feci değil. Ama parlak da değil. Öyle ki annesi bile "o benim oğlum değil, bir başkası” diyor. Sevgilisi, arkadaşları ondan uzaklaşıyor.  Bir tek ablası vefalı çıkıyor. Ve hayatı bir işkenceye dönüşüyor.

Bu ‘değişen yüz’ hikayesi yönetmenin elinde bir tür Frankenstein öyküsüne değil, alabildiğine keskin bir toplumsal eleştiriye dönüşüyor. Sahi, bu eski sosyalist ülkeler nasıl birer kapitalizm tutkusuna kapıldılar...Onu da tam beceremedikleri için nasıl yüzlerine-gözlerine bulaştırıyorlar...

Baştaki bölüm eşsiz bir tüketim çılgınlığı parodisiydi. Sonraki bölümlerde başka şeyler geliyor. Örneğin modern bir ırkçılık. Şu fıkranın en iyi özetlediği: “Bir musevi, bir müslüman, bir de zenci altıncı kattan atlamışlar/ Hangisi kurtulmuş?/ Toplum kurtulmuş!”.

Ve yeni usül bir dindarlık; koyu bir katolikliğe dönüş. Her yerde dinsel törenler, her an dua etmeler. Şeytan filmini andıran şeytan çıkarmalar. Hemen her gündelik olayın günah çıkarmaya yol açması. Ve rahibin pornografik detaylara merakı!...

Elbette bir gerçek olan o dev İsa heykeli. 52 metrelik yüksekliği ve 1.5 milyon dolarlık maliyetiyle, Rio de Janeiro’daki benzerini aşarak Guinness rekorlar kitabına giren...

Ve de o sarsılmış aile bağları. Babanın ölümünden hemen sonra acımasız bir miras kavgasına girişen oğullar. Ne acıklı!..

Filmin bir başka bir teknik özelliği de var. Görüntüler geniş perdenin ortasında net, ama iki yana gittikçe hafiften flu oluyor. Yönetmen bunu özellikle istemiş: “kahramanın suratı şekilsizleştiğinde, etrafının da biçimsizleştiği izlenimini vermek için!" İlginç değil mi?


YARIN: ADALET- 2

Yazarın Diğer Yazıları

Son günlerin acıları ve hayat devam ediyor

Ülkenin içler acısı siyasal manevraları, ortak vicdanımızı mahveden gelişmeleri içinde, aslında belki bizler için en büyük teselli olabilen ya da olabilecek sanat ve bilim insanları birer ikişer çekip gidiyorlar

İran’dan gelen şaşırtıcı ve sürprizli bir yapım

Kutsal İncirin Tohumu, ne yazık ki ilk yarıdaki etkisini giderek yitiriyor. Uzunluğundan değil sadece... Başka yollara sapmasından... Örneğin bir polisiyeye dönüşmesi gerekli miydi? Yeterince polisiye izlemiyor muyuz?

Sinemaya görkemli bir ilk adım

Fidan filminin birçok açıdan özellikleri var. Doğayı güzel ve çekici kılmak bunlardan biri. Çok ilginç bir aile sorununu işlemesi ve adına eğitim denen şeye farklı ve ilginç bir açıdan bakması ayrı birer meziyet

"
"