18 Şubat 2017

Dehşet sinemasında usta işi bir zirve

Bu film sinemasal düzeyi ve ve pervasızlığıyla görülmeyi hak ediyor

PARÇALANMIŞ             X  X  X  X   ½
(Split)

Yönetim ve senaryo: M. Night Shyamalan
Görüntü: Mike Gioulakis
Müzik: West Dylan Thordson
Oyuncular: James McAvoy, Anya Taylor-Joy, Betty Buckley, Haley Lu Richardson, Jessica Sula, İzzie Cofey, Brad William Henke, Neal Huff

Universal filmi

 

   Hint kökenli Amerikalı yönetmen M. Night Shyamalan, 1999’daki başlangıç filmi Altıncı His’le öylesine ilgi gördü ki... Sonrasında inişe geçmesi kaçınılmazdı. Orson Welles’in Yurttaş Kane’le en iyi örneğini verdiği tipik bir ‘zirveden başlama’ sendromu.

  Ben Altıncı His’e pek bayılmamıştım. Hikayesi çok ilginçti, ama anlatım sorunları vardı. Kendi adıma onun Köy ve Mistik Olay filmlerini yeğlerim.

   Bu dönüş filmiyle sanatçı tam 12’den vuruyor, deyim yerindeyse... Ve belki başyapıtını iımzalıyor.  

   Film hemen başta üç genç kızın içinde oturdukları arabanın birden direksiyonuna geçen bir adam tarafından kaçırılmasıyla başlıyor. Gerçekten gerilimli bir sekans...

    Sonra adamın bilimsel olarak “çoklu kişilik bölünmesi” denen bir psikolojik hastalığa sahip olduğu anlaşılıyor. En baskını Dennis kişiliği olan kahramanımız, aslında tam 23 kişiliğe sahip!.. Tam bir çeşitlilik içeren çok farklı kişilikler.

    Dennis, finale doğru anlaşıldığı üzere Philadelphia (yönetmenin kenti) hayvanat bahçesinde çalışıp dev arazinin karanlık dehlizlerinde ikamet etmektedir. Ve kızları o izbe bodruma kapatır. Zamanının önemli bir bölümünü, olayın en ünlü uzmanı, yaşlı kadın doktor Karen Fletcher’in muayenehanesinde geçiren Dennis, onunla düzenli olarak buluşur. Panik anlarında ise mail yollar.

   Hepsi yürekli ve girişken zamane kızları olan üç rehine hayatlarını kurtarmaya çabalarken, Dennis giderek hep sözü edilen yeni bir kişiliğe doğru kaymaya başlar: bir ‘yaratık’, hepsinin en acımazı olan insan kılığında bir canavar!.. Onunla başa çıkmak ne doktor, ne de kızlar için kolay olmayacaktır.

  Böyle anlatıldığında aşırı fantezi gözüken öykü, öncelikle sağlam bir senaryoya yaslanıyor. Shyamalan gerilim türünün geçmişini gayet iyi bildiği kadar, kendi öz kültürünü de işin içine katıyor. Böylece çoklu kişiliğin en azından çifte kişilik olarak perdeye geldiği klasikler bir biçimde anılıyor veya akla getiriliyor: Klasik romandan birçok kez uyarlanmış Dr. Jekyll ve Mr. Hyde’dan ünlü Hitchcock zirvesi Psyco- Sapık’a dek...

  Ve de kişiliklerden biri aracılığıyla da eski  Hint masallarından dem vuruluyor. İlginç biçimde... Ayrıca Dennis/Hedwig/ The Beast/ Patricia/ Kevin Wendell Crumb / Barry/ Orwell/ Jade, vs. kişiliklerinin herbiri farklı ve özgün söylemler gerçekleştiriyor.

  Bu arada kızlardan en güçlüsü olan Casey’in ana hikayeye koşut olarak verilmiş çocukluğu da ilginç. Annesiz ve iki erkekle birlilke, babası ve amcasıyla büyüyen genç kız, ilkinden amansız bir avcı (hem de geyik avcısı!) olmayı öğrenirken, öbüründen de aile-içi taciz denen acıklı şeyi tadıyor. Belki sonrası için gerekli öfke ve cesareti de biriktirerek... 

   Senaryodan görselliğe geçersek... Yönetmen o ürkünç yeraltı dekorunu çok iyi kurmuş ve kullanmış. O karanlık hücreler, bitmeyen koridorlar, her birinin ardından ürkünç bir şeyler çıkacakmış gibi duran kapılar veya dolaplar.

   Hele o “özel oda.” İçinde en çok Kanye West müziği çalan bir  CD-çalar, yapay pencereler, kocaman bebekler vb. şeyler olduğu halde...Zaten filmin müziği ve görüntüsü başlıbaşına birer başarı olayı.

  Belki hepsinin tepesinde oyunculuk var. James McAvoy’un sadece yakışıklı bir jön olmayıp iyi oyuncu da olduğunu hep biliyorduk. Ama böylesine bir  başarı? Aynı çekimin içinde bir karakterden öbürüne geçmek? Böylesi aklımdan bile geçmezdi. McAvoy’un bu büyük  başarısı sanırım gelecek yılın Oscar’larında onu söz sahibi yapacaktır. Mutlaka...

   Ayrıca kadın doktorda deneyimli (ve daha çok TV için çalışmış) Betty Buckley müthiş. Yönetmenin gözdelerinden Bruce Willis finalde sürpriz yaparken, bizzat kendisi de bir sahnede gözüküyor. 

   Adına ister fantastik sinema, isterseniz gerilim ya da korku türü deyin. Bu film sinemasal düzeyi ve ve pervasızlığıyla görülmeyi hak ediyor.


Okurlarıma:

Şu sıralarda, sağ dizimden sonra sol dizimden de ameliyat geçirmiş olarak hastanedeyim. Yazılar bir süre aksayacak, kusura bakmayın.

Yazarın Diğer Yazıları

Roma tarihine ‘Güç ve Onur’ sloganı eşliğinde yolculuk

Film, belki çok uzun (148 dakika), çok karmaşık, aşırı dramatik gözüküyor. Ama yine de görmeye değer...  

İstanbul güzellikleri önünde özel bir motorla tanışmak

Rahat ve olgun bir kamerayla çekilmiş, müziğe başvurmayan bir film. Belki çok akışkanlığı olmayan, sakin ve özgün bir yapım. Ama bu özgünlüğün birçok sinefili çekeceğine inanıyorum

Din üzerine söylenebilecek ne varsa

Rüya görmek bir anlamda kelebek görmek midir? Tek gerçek varsa, o nedir? Ve sonunda acaba din bir kontrol sisteminden başka bir şey değil midir?

"
"