RÜZGARDA SALINAN NİLÜFER X X X
Yönetim ve senaryo: Seren Yüce
Müzik: Gökçe Akçelik
Oyuncular: Tolga Tekin, Songül Öden, Tülay Günal, Eraslan Sağlam, Duru Lal Pakel, Serpil Göral, Taha Yusuf Tan, Esme Madra
Motiva Film
|
Seren Yüce Çoğunluk filmini yapalı tam altı yıl oluyor. İkinci film için fazla uzun bir bekleme… Geçen yılın İstanbul festivalinde yarışan film, hayli rötarla karşımızda…
Çoğunluk için şöyle yazmıştım: “Sanki klinik bir soğukkanlılıkla çizilmiş bir çağdaş genç adam portresi. Yalın, düz, gerçekçi biçimde verilmiş, hertürlü taşkınlıktan uzak, şiirsellik de aramayan bir rapor gibi.” Ve eklemiştim: “Hani Hitchcock amca ‘filmler, hayatın sıkıcı yanları dışarda bırakılmış pasta dilimleridir’ demişti ya…İşte bu film o ‘sıkıcı’ yanları da sanki pastanın kenarına iliştirivermiş.”
Demek ki Yüce cephesinde bir değişiklik yok. Ele aldığı burjuva (daha doğrusu küçük burjuva) kesimine ayni tavırla yaklaşıyor. Orta yaşlardaki Handan ve Korhan uyumlu gözüken, ama aslında yapayalnız iki insandır. Korhan iş adamıdır, yeni yatırımlar peşindedir. Handan’sa kendisine uğraş yaratma peşinde…
Son hevesi bir ‘café’ işletmektir, mekanı bulma işini de kocasına yüklemiştir. Korhan bir yandan karısının bencilliğinden ve kendisine iş arama özentisinden bıkmıştır. Öte yandan, cinsel yönden aç biridir. Ve bunu internette bulduğu kadınlarla doldurmaya çalışır. Sonu hüsran olan küçük maceralarla…
Bir diğer çift, yazar arkadaşları Şermin ve kocası reklamcı Aykut’tur. Şermin bir roman yazmış ve belli bir üne kavuşmuştur. Ve Handan onun başarısını görünce bir şey daha denemek ister: yazarlık…Yeni bir kapris, fazladan bir uğraş özlemi. Ama yazar olmak kolay mıdır?
Film Seren Yüce’nin yeteneği kadar yetersizliklerini de sergiliyor. Negatif olanlardan başlarsak…Senaryoda, hele böylesi insan ilişkilerine dayalı bir film için yeterince özgün deyişler yok, diyaloglar sıradan, herhangi bir mizah rüzgarı da esmiyor.
Öte yandan, böyle bir filmin olmazsa olmazı olan gerçeklik duygusu da tam olarak uyanmıyor. Örneğin o ‘hayranının Şermin’e yaklaşıp resim çektirme’ bölümü hiç olmamış, müsamere gibi duruyor
Ve de bir zamanlar sinemayı sanat yapan ögelerden en önemlisi olarak kabul edilen (ve hala bir ölçüde geçerli olan) kamera hareketlerini hiç sevmiyor yönetmen…Tek bir kamera hareketi yok. Tersine, sabit çekimler ve çekim/karşı çekimlerle yürüyen durağan bir anlatım var. Acaba kamerayı önemsemediği (ya da sonucu beğenmediği) için mi, internette onca aramama karşın filmin görüntü yönetmeninin adını bulamadım?
Öte yandan olumlu şeyler de var. Oyuncular iyi seçilmiş, iyi oynuyorlar. Böylece karşımıza gelen temelde iki çift ve birer çocuklarından olan başkişilere inanıyoruz, yaşamla mücadelelerinden etkileniyoruz.
Üstelik bunların davranışları ve ona bağlı olarak hikayenin nerelere gideceği belli olmuyor, sürprizler oluşuyor. Korhan’ın beklenmedik biçimde Şermin’e ‘sarkması’ gibi.
En ilginç şeylerden biri, iki çocuk kahraman. Ben onların, özellikle de Aleyna’nın filmde yeterince işlenmediğini düşünürken, birden çıkıp gelen bir gelişme gayet hoş. Ve final de sadeliği içinde bir sürpriz sayılabilir.
Velhasıl o “Türk usulü sanat filmleri”nin kimi genel kusurlarını taşıyan, yer yer sıkıcı olabilen bir film. Ama sonuç olarak bir biçimde aklımıza takılıyor, belleğimize yerleşiyor. Has sinemaseverler için…
Yarın: BLAIR CADISI