02 Aralık 2016

Bombalar altında bir büyük aşk; ve uyumlu bir star ikilisi...

Kendi adıma çok sevdiğim temalara değinen bir film bu: savaş, savaş altında aşk, görev, sorumluluk...

MÜTTEFİK      X  X  X   ½     (Allied)

Yönetmen: Robert Zemeckis
Senaryo: Steven Knight
Görüntü: Don Burgess
Müzik: Alans Silvestri
Oyuncular: Brad Pitt, Marion Cotillard, Jared Harris, August Diehl, Lizzy Caplan

Paramount filmi

 

 

Sayısız filmiyle gönlümüzü fethetmiş, en son Uçuş ve Tehlikeli Yürüyüş’le yine birbirinden çok farklı iki film sunmuş olan Robert Zemeckis dönüyor. Ama bu kez farklı olmaktan çok eskiye, klasiğe ve özellikle Hollywood’un parlak dönemine saygı duruşu yapan bir filmle...

Açılışta çöle şaşırtıcı bir iniş yapan askerin Brad Pitt olduğunu anlıyoruz: kafasına doladığı sarığa rağmen...Yıl 1942, ülke Fas’tır. Ve o bir İngiliz ajanıdır. Bir Fransız meslektaşıyla buluşarak Casablanca kentindeki Alman kumandanını öldürmekle yükümlüdür...

Max Vatan (evet soyadı Vatan... Ama nasıl okunur, bilmiyorum!) ve Marianne Beausejour, birbirlerini hiç tanımasalar da plana göre karı-koca rolünü oynarlar: İkisi de farklı adlar altında elbette...Eski Fransız direnişçisi Marianne zaten bir süredir oradadır ve sözüm ona Paris’ten gelecek kocasını beklemektedir.

Böylece oranın o dönemdeki ileri gelenleriyle tanışırlar: Alman subay ve görevlileri, onlarla ilişkisi olan Fransızlar, birkaç yerel figür. Evliliklerini çevreye gerçek olarak kabul ettirmek zorundadırlar. Bu da sürekli olarak öpüşüp koklaşmak ve de geceleri (Fas usulü!) evin çatısına çıkıp, civardaki teraslardan görülecek biçimde söyleşmek demektir!..

Max daha başlarda kendisini tanımış olan bir Gestapo subayını haklar. Sonra birlikte o ürkünç görevi yerine getirir ve katıldıkları partide komutanla birlikte tüm bir Alman ekibini katlederler. Ve birlikte Londra’ya uçarlar: Max tutulduğu bu güzel Fransız’la evlenmek ve onu evinin kadını yapmak niyetindedir.

Böylece sürekli bombalansa da daha medeni bir çevre olan Londra günleri başlar: bombalar altında doğan bir bebekle birlikte...

Ve bizler birden durgunlaşan ve sıradanlaşan bu film nerelere doğru gidecek.. diye merak ederken, birden sürpriz bir gelişme olur. Hikaye bambaşka bir yöne doğru akmaya başlar. Ve film asıl entrikasına kavuşur.

Kendi adıma çok sevdiğim temalara değinen bir film bu: savaş, savaş altında aşk, görev, sorumluluk...Ve de casusluk. Ancak bu klasik temalara gayet iyi kurulmuş bir yapıyla yaklaştığını söylemeliyim.

Aksiyon sahneleri çok değil. Ama olanlar iyi çözümlenmiş: özellikle Casablanca’daki kıyım (aslında tüm Casablanca sahneleri) ve Londra’daki bombardımanlar...

Ayrıca Londra’da savaşın etkileri hem halka dönük olarak (o sınırsız ve her türüyle cinsellik yüklü eğlence/kaçış geceleri), hem de askeri yöneticilerin kimi zaman insaf-dışı, insanlık-dışı tavır ve davranışlarıyla çok iyi beliriyor.

Ama bu bir star filmi. Ve hemen tümüyle ünlü ikilisine ve onların uyumuna dayanıyor. Bence ikisi de çok iyi. Brad Pitt büyük bir oyuncu olmasa da kendisine göre bir rol bulduğunda şahlanıyor. Burada da öyle. Özellikle ikinci yarıda ve finale doğru.

Marion Cotillard ise artık çoktan (hele Oscar’ından sonra) kendisini dünyaca kanıtlamış bir oyuncu. Ağlarken gülmeye, gülerken ağlamaya başlıyor.

Ve yönetmenin bolca kullandığı aynalara yansıyan yüzü, bizim için de sanki yeni kapılar açıyor. Bu aynaların filmi hayli dekoratif kıldığını da eklemeliyim.

Sonuç olarak bir eleştirmen filmi olmaktan çok, düzeyli bir kitle filmi bu...Haftasonunuz için ideal olabilir. 

Yarın: KARANLIKLAR ÜLKESİ: KAN DÜNYASI 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Roma tarihine ‘Güç ve Onur’ sloganı eşliğinde yolculuk

Film, belki çok uzun (148 dakika), çok karmaşık, aşırı dramatik gözüküyor. Ama yine de görmeye değer...  

İstanbul güzellikleri önünde özel bir motorla tanışmak

Rahat ve olgun bir kamerayla çekilmiş, müziğe başvurmayan bir film. Belki çok akışkanlığı olmayan, sakin ve özgün bir yapım. Ama bu özgünlüğün birçok sinefili çekeceğine inanıyorum

Din üzerine söylenebilecek ne varsa

Rüya görmek bir anlamda kelebek görmek midir? Tek gerçek varsa, o nedir? Ve sonunda acaba din bir kontrol sisteminden başka bir şey değil midir?

"
"