04 Aralık 2016

BKM’den değişik, özenilmiş ve aykırı bir komedi çıkışı

Böyle cehalet olur muydu, olsa da sürdürülebilir miydi?

GÖRÜMCE     X  X  X

Yönetmen: Kıvanç Baruönü
Senaryo: Gupse Özay
Görüntü: Jean-Paul Seresin
Müzik: Ömer Özgür, Jingle Jungle
Oyuncular: Gupse Özay, Buğra Gülsoy, Eda Ece, Zeynep Kankonde, Danilo Zanna, Özlem Tokaslan, İnci Pars, Dilşah Demir, Özlem Öçalmaz, Ayşegül İşsever, Ayberk Atilla/

BKM yapımı

 

 

Aslında çok sevdiğim BKM- Beşiktaş Kültür Merkezi yapımlarına son zamanlarda gidemediğimi farkettim. Kimi komediler beni çekmedi, kimilerine fırsat olmadı. Bunlardan biri Yılmaz Erdoğan’ın bizzat yönettiği Ekşi Elmalar’dı: son zamanlardaki sağlık sorunlarım nedeniyle görüp yazamadım.
Onun için, bu filme koşarak gittim: aradaki boşluğu kapatmam gerekiyordu!..Üstelik Deliha’yı görmemiş ve Gupse Özay’ı da tanımamıştım. Kocan Kadar Konuş’ları görmediğimden, yönetmeni de tanımıyordum. Böyle cehalet olur muydu, olsa da sürdürülebilir miydi? Herkes koşuyordu bu filmlere, biz ayda mı yaşıyorduk?!!

Tanışmamız aslında çok iyi başlamadı. Filmin ilk bölümlerine hiç ısınamadım, hiç gülemedim. Aslında Gupse orijinal biriydi. Adı bile öyle değil miydi? (Hiç Gupse diye bir ad duydunuz mu?).

Ama oynadığı karakter ne kadar iticiydi!...Espriler yavandı hareket komedisiyse abartılı.
 

Gupse Özay: Sanki dev bir karikatür!
 

Ama giderek ısındım. Hastalıklı bir bir kardeş sevgisiyle, kardeşi Ahmet’in hayatına giren tüm kadınları uzaklaştırmış, en son tutulduğu harika Deniz’i de un-ufak etmeye kararlı, azgın, haşin, yüreği nasır bağlamış Yeliz ve onun iki kankasıyla birlikte verdiği mücadele doğrusu çarpıcıydı!... Zavallı Ahmet’in bu kadınlar aleminde çektikleri de göz yaşartıcıydı. Ve film sinemada (hiçbir sinemada) pek ele alınmamış bu özel gelin-görümce ilişkisini derinliğine deşiyordu. Hayli abartılı, hatta grotesk biçimde olsa da...... 

Böylece karakterler oluşmaya ve komedi boy atmaya başladı. Dev bir karikatür gibi duran Gupse de bizi güldürmeyi başardı.  Gerçi oyununda ve konuşmasındaki o Demet Akbağ etkisini nasıl giderir, bilemiyorum. Hatta Akbağ’ın da filmde bir konuk oyuncu olarak rol alması, bu benzerliğin altını daha da çiziyordu
Bir diğer takıldığım şey de oyuncuların oldukça ‘gay’ (ya da trans, feminen, eşcinsel, o biçim, ne derseniz deyin) konuşma biçimiydi.. Hayır, erkekleri kastetmiyorum. Ama tüm kadınlar, özellikle de Yeliz ve iki kankası bu tarz konuşmayı öylesine benimsemişler ki...Yer yer onları birer travesti gibi gördüm ve Bazıları  Sıcak Sever’i izliyorum sandım!...

Neyse... İyi şeylere gelelim. Açılışta o ‘evlenme teklifi’, sonrasında kız isteme bölümleri. Hayli başarılı mizansen denemeleriydi bunlar...
 

İtalyan kültürüne şapka çıkarma
 

Ama en iyileri ikinci yarıda geliyor ve filmi absürd bir mizaha eriştiriyor. Örneğin Yeliz’in hayalinde Deniz’i haklama düşleri. Ya da Yeliz’in İtalyan sevgilisi Eduardo ile başbaşa yemek yemesi. Özellikle onun ülkemizde yaşayan bir gerçek İtalyan, TV’lerde yemek programlarıı sunan Danilo Zanna olması filme ayrı bir özgünlük katıyor: tümüyle bizim seyirciye dönük popüler bir filmde bir yabancı kültürü tanıtıp sevdirme çabası...

Ayrıca Deniz’de Eda Ece’ye bayıldım. O kadar güzel ve ayrıca hiç bozulmayan iyimserliği ve saflığı öylesine bir komedi ögesi olmuş ki...Ahmet’de Buğra Gülsoy da filmin tonuna gayet iyi uymuş. Yeliz’in kankalarında Özlem Tokaslan ve İnci Pars’ı da sevdim. Bir de Yeliz’in ev yardımcısı, hani o ikide bir düşüp duran Zeynep Kankonde yok mu!...... 
 
Ayrıca sanat  yönetmenliği (Nilgün Nalçacı) ve kostüm tasarımı da (Gülşen Çelik) övgüye değer. Tüm o eksantrik giysiler; tuhaf, ültra-modern mobilyalar: o yatak, o sallanan koltuk, o duvar süsleri... Bunlar bizim sinemamız için gelişmiş bir hayal gücü ve estetik arayışi içeriyor. 

Demeki ki görülebilecek, hatta görülmesi gereken bir kitle sineması örneği.


 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bir kadın casusun inanılmaz marifetleri ve gerisi

Temposuyla ve kadıncıl yanıyla olduğu kadar içerdiği teknoloji, giysilerin özenli zenginliği ve teknolojisinin gücüyle göz dolduran bir film...

Roma tarihine ‘Güç ve Onur’ sloganı eşliğinde yolculuk

Film, belki çok uzun (148 dakika), çok karmaşık, aşırı dramatik gözüküyor. Ama yine de görmeye değer...  

İstanbul güzellikleri önünde özel bir motorla tanışmak

Rahat ve olgun bir kamerayla çekilmiş, müziğe başvurmayan bir film. Belki çok akışkanlığı olmayan, sakin ve özgün bir yapım. Ama bu özgünlüğün birçok sinefili çekeceğine inanıyorum

"
"